Oyun Emeği: Playbour ve Yapay Zekânın Ürettiği Sanat

9/6/2017 / skopbülten / İkbal Eren

Çin’in Altın Tarlaları

Çin’de bir atölyedeyiz. İçerisi bilgisayarların başında oyun oynayan işçilerle dolu. Bu atölye bir “Altın Tarlası”. Dünya çapında milyonlarca kişinin oynadığı World of Warcraft oyununda satmak için “Sanal Altın” üretilen bir atölye. Dünya üzerinde yaklaşık sekiz milyon insan bu çevrimiçi oyunu oynuyor. Oyunda düşmanlarınızı öldürdükçe altın biriktiriyorsunuz. Bu altınları kullanarak yeni silahlar alabiliyor ve dijital kişiliğinizin düzeyini yükseltebiliyorsunuz. Fakat altın toplamak sabır işi; saatlerce uğraşıp düşmanları öldürmeniz gerekiyor. Bu kadar uğraşmak istemiyor ve kolay yoldan altın elde etmek istiyorsanız tek bir seçeneğiniz var: altınları Çin’deki “Altın Tarlası” atölyelerinden satın almak.

 

Playbour

Playbour kavramı, play (oyun) ve labour (emek) kelimelerinin birleşimiyle ortaya çıkmış bir kelime. Dijital oyun oynamayla ilgili gayri maddi emeği adlandırmak için kullanılıyor. "Oyun emeği" de diyebileceğimiz bu kavram, günümüzde karşılaştığımız pek çok uygulamanın temelinde yatıyor. Playbour, işçiliği oyun olarak maskeleyen etkili bir yöntem olarak kullanılıyor.[1]

Çin’deki sanal altın üreten atölyeler, Playbour kavramına karşılık gelen durumlardan biri. İşçiler oyun oynuyor, gayrı maddi bir emek sarf ediyor ve sonucunda da oyundan sanal altın elde ediyorlar, bu sanal altınlar dünyanın diğer yerlerindeki oyunculara gerçek parayla satılıyor ve “oyun emeği” üzerinden bir kazanç elde ediliyor. Oyun emekçilerinin ücreti görece düşük olsa da, onlar bu işi diğer fabrika işlerine tercih edeceklerini söylüyorlar. Sebebi sorulduğunda ise şöyle diyorlar: “Çünkü hem oyun oynuyorum hem de para kazanıyorum.”[2] Asıl yaşanan ise, ağır bir işin oyun gibi gösterilerek emekçilerin sömürülmesi.



Çin'deki bir "Altın tarlası"

 

Sosyal Ağlardaki Altın Tarlaları: Kullanıcı Verileri

Playbour kavramına karşılık gelen bir diğer örnek ise sosyal medya. Facebook, Instagram gibi uygulamalarda, kullanıcıların emeği oyundaki gibidir.[3] Paylaşımlar yapar, sosyal ağınızdaki diğer kişilerle etkileşim kurar ve iyi hissedersiniz. Bir nevi oyun oynamaktasınızdır. Hoşça vakit geçirdiğiniz, dış dünyadan koptuğunuz bir zaman geçirirsiniz. Bu uygulamaları kullandığınız süre zarfında da ardınızda şirketler için çok değerli olan kullanıcı verileri bırakırsınız. Bu açıdan bakılınca hepimiz Facebook’un veya Google’ın gönüllü ve ücretsiz çalışanlarıyız. Bizim ürettiğimiz kullanıcı verilerini toplayıp biriktiren bu şirketler, topladıkları büyük bilgi örüntüleri ve algoritmalar sayesinde gelişip güçleniyor. Cihazlarımızın hepsi, tek bir büyük veri hasadı için çalışıyor. Bu verileri büyük şirketlerin yararına bizler oluşturuyoruz.

 

Büyük Data Örüntüleri: Yapay Akıl

2016 yılında Google, Facebook, Amazon, IBM ve Microsoft, yapay zekâ çalışmaları için bir işbirliği anlaşması yaptılar.[4] Bu sayede milyarlarca kullanıcıdan Playbour yöntemiyle toplanan verileri biraraya getirerek “insanlığın bilgisi”ni tek bir büyük yapay zekâda toplayabilecekler.

Kullanıcılardan elde edilen büyük bilgi örüntüleri sayesinde yeni bir zekâ üretme konusunda Google çok avantajlı konumda. Çünkü elinde çok fazla kişinin kullanıcı bilgileri mevcut. Google’ın DeepMind yapay zekâ projesi, kendi kendine öğrenebilen ve kendini yönetebilen bir algoritma ağı olarak tasarlanmış. Yapay nöronları arasında kendi kendine bağlantılar üretebilen bu zekâ, tüm insanlığın bilgisini tekelinde tutmayı hedefleyen Google’ın Facebook, Maps, Tinder, Instagram gibi sosyal ağlar sayesinde elde ettiği verilerle insani davranış algoritmalarını oluşturuyor.

 

Yapay Zekânın Ürettiği Sanat : Google DeepDream Project

 

San Francisco'da açılan DeepDream sergisi

 

İnsanlığın tüm bilgi örüntülerini birleştirip tek ve büyük bir akıl üretme projesi sonunda, bu akıl, sentetik nöron network’leri aracılığıyla sanat da üretmeye başladı. Kullanıcı verileriyle ve algoritmalarla oluşturulan yapay zekâ DeepMind’ın sanat çalışmaları DeepDream olarak adlandırılıyor. DeepMind’a gösterilen bir imgenin ardından, bu yapay zekâ uykuya dalar ve imge üzerine rüya görmeye koyulur. Rüyasının görselleştirilmiş anları imaj olarak DeepDream projesinde görüntülenir. Yapay zekânın rüya görmesi de bir algoritma dizisinden oluşuyor. Örneğin, Philip K. Dick’in bilim-kurgu romanındaki “androidler elektrikli koyun düşler mi?” sorusunun cevabını Google veriyor.[5] Ve bu da bir sanat eseri gibi lanse ediliyor. Yapay zekâların gördüğü görüntülerden oluşan bu tür 'eserler' artık galerilerde sergileniyor ve yüksek fiyatlara alıcı bulabiliyor.[6]

 

Google DeepDream ile üretilen bir imaj

 

Peki, DeepDream tarafından üretilenler hakikaten sanat mıdır? Yapay zekâlar sanat üretebilir mi? Pek çok sanat eleştirmeni ve sanatçı, bunların sanat olmadığı, fakat insanların bunu sanat yapmak için bir arayüz olarak kullanabileceği konusunda hemfikir.[7] İnsan davranışlarına ilişkin verileri yoğunlaştıran bir zekâ oluşumunu nasıl bir varlık türü olarak görmemiz gerektiği konusu, yıllardan beri bilim-kurgu edebiyatını işgal ediyor. Yapay bir zekânın hangi noktada benlik bilinci edineceği ve gerçekten sanat yapıp yapamayacağı derin bir merak konusu.

 



[5] Philip K. Dick, 1968, Do Androids Dream of Electric Sheep?, Oxford University Press

ağ toplumu