Ölüm Dansı: Cimetière des Saint-Innocents’ın Freskleri

4/2/2023 / skopbülten / Ali Kayaalp

Danse Macabre (Ölüm Dansı), Ortaçağ sonlarından itibaren Avrupa’nın görsel kültüründe yer edinmeye başlıyor. Pascal Moreaux, bu ölüm imgelerinin Fransa’da toplu felaketlerin damgasını vurduğu bir dönemde ortaya çıktığını belirtiyor: paralı askerlerin köylüleri öldürüp mallarını yağmaladığı Yüz Yıl Savaşları, İngilizlerin perişan ettiği Fransız ordusunun zayıflığının sonucu olan kıtlıklar ve hepsinden kötüsü veba.[1] Aslında Kara Ölüm (vebanın diğer adı), sadece Fransa’yı değil tüm kıtayı sarsan bir felaket olarak Avrupa insanının hayata bakışını önemli ölçüde değiştiriyor; ölümü hatırlamak (memento mori) eskisinden daha önemli hale geliyor.

 

Michael Wolgemut’un resimlediği Liber Chronicarum’dan (Nürnberg Kroniği) Kara Ölüm’ün yayılmasını anlatan bir Ölüm Dansı sahnesi, 1493.

 

Kimse yanlarına yaklaşmak istemediği için gömülmeden bırakılan ölülerin sokakları doldurduğu Avrupa kentlerinin sakinleri, vebadan sonra insan bedeninin nasıl çürüyüp ayrıştığını istemeseler de sık sık görmeye başlıyorlar. Bu yüzden mezar imgelerinde, özellikle de heykellerde, çürüme süreci giderek daha detaylı biçimde betimlenmeye başlıyor. Ölüyü tıpkı hayattaki gibi giyinmiş, derin uykuya dalmış bir insan gibi tasvir eden gisant heykellerinin yanında onu çürüyen, kokuşmuş bir kadavra şeklinde işleyen transi heykelleri, Kara Ölüm sonrasında ölümle ilgili tasvirlerin dönüşümünü gösteriyor. Erwin Panofsky’ye göre, salgın sonrasında Kuzeyli sanatçılar mezar heykellerinde gündelik elbiselerini giymiş, sağlığından ve saygınlığından pek bir şey kaybetmemiş gibi görünen figürler ile kefenlere sarılmış iskeletleri veya çürüme evresine geçmiş kadavraları birlikte tasvir ediyorlar.[2] Böylelikle ölüm, etin çürüme görüntüleri ile nefes alıp verenlerin dünyasının zıtlığında anlam buluyor.

 

Kuzey Fransa’daki Béthune kentinin saygın hekim ve eczacılarından biri olan Guillaume Lefranchois’nın transi formundaki mezar heykeli, 15. yüzyıl. Musée des Beaux-Arts d'Arras.

 


Üst tarafta gisant ve alt tarafta transi birlikte: Bourg-en-Basse’ta bulunan Monastère de Brou’da II. Philibert de Savoie’nın ikili mezar heykelleri görülüyor.

 

Tipik bir Ölüm Dansı sahnesi, hem dünyevi hem de dinî iktidar sahiplerinin ve kimi zaman da sıradan insanların ölümü temsil eden iskeletlerle dansını tasvir ediyor. Bu imgelerde Ölüm, insanlar arasında ayrım yapmıyor. Toplumun hangi zümresinden olursa olsun, bütün insanlar eninde sonunda toprağın altına giriyor. Bu yüzden bu sahnelerde Ölüm sadece köylüler gibi sıradan insanları değil, kralları ve papaları da arkasında sürükleyerek götürürken tasvir ediliyor. Arkasındaki fikrin dehşetine rağmen, ölülerin Dionizyak bir biçimde, neredeyse neşeyle dans edişini korkuyla izleyen kralların görüntüsünde mizahi bir unsur da var. Bazen, Michael Wolgemut’un Liber Chronicarum için hazırladığı tasvirde olduğu gibi, çerçevede canlı bir beden olmuyor, sadece dans eden ölüler görülüyor.

Ölüm Dansı motifi, 13. yüzyılda yaygınlaşan Dit des trois morts et des trois vifs sahnelerine dayanıyor. Bu sahnede üç ölü, üç yaşayan kişiyle karşılaşıyor ve onları uyarıyorlar: “Biz de sizin gibiydik, siz de bizim gibi olacaksınız.” El yazmalarında sık sık yer alan bu sahne hızla yaygınlaşarak yapıların duvarlarını da süslemeye başlıyor. İtalya’da Atri ve Vezzolano’daki yapılarda ve Pisa’daki Campo Santo’da görülen bu fresklerin iyi bilinen bazı örnekleri de Fransa’da Metz’deki Eglise Sainte-Ségolene’in duvarlarını kaplıyor.[3] Bu ikonografik kalıp zamanla belirli ölçüde değişime uğrayarak Ölüm Dansı sahnesinin temelini oluşturuyor.

 


Pisa’daki Campo Santo’nun duvarlarında bulunan Dit des trois morts et des trois vifs sahnesi, 1350 dolayları.

 

Ölüm Dansı’nın ilk görüldüğü yer, yıkıldığı alanda bugün Joachim-du-Bellay Meydanı’nın[4] bulunduğu Kutsal Masumlar Mezarlığı (Cimetière des Saint-Innocents). Aynı adı taşıyan büyük bir kilisenin parçası olan bu Ortaçağ mezarlığı, 18. yüzyılda ortadan kaldırılarak Montparnasse tarafındaki yeraltı mezarlarına[5] naklediliyor. Yayıldığı alan temizlenerek kamuya açılıyor. Bu temizliğin şüphesiz hijyenik sebepleri var ama kentin tam ortasında yer alan ölüler diyarının Akıl Çağı insanlarına iki dünya arasında uygunsuz geçiş hissini fazlasıyla hissettirdiği de düşünülebilir.

 


Mezarlığın 1550’lerdeki durumunu gösteren bir 19. yüzyıl gravürü.

 

Yıkımdan önce mezarlığın etrafındaki revaklı yapıların (charnel) duvarlarının kemiklerle, özellikle de kuru kafalarla süslendiği biliniyor. Mezarlığın da parçası olduğu kilisenin ana giriş kapısının üzerindeki heykeller, Duc de Berry’nin emriyle 1408’de yontulmuş ve Dit des trois morts et des trois vifs sahnesini, yani üç ölüyle üç yaşayan kişinin karşılaşmasını işliyorlar.[6] Philippe Ariés “kafataslarının ve kol bacak kemiklerinin sanatla yerleştirildiği kemiklikler”den ve 18. yüzyılda bile onlarla dekoratif bir etki yaratma arayışının devam ettiğinden bahsediyor.[7] Katolik dünyasında belirli bir yaygınlığı olan bir uygulama ve en bilinen örneklerinden birisi de Doğu Avrupa’nın önemli Katolik kentlerinden Prag’daki Kostnice v Sedlci.

 


Kostnice v Sedlci, Prag.

 

1425’e tarihlenen bu resimlerin fresk tekniğiyle icra edildiği düşünülüyor. Kime ait olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, resimleri Paris’in o dönemdeki en önemli atölyelerinden olan Bedford Ustası’nın atölyesinde çalışan ressamlardan birine atfeden araştırmacılar var.[8] Aslında mezarlığın ait olduğu manastırın 1699’da yol yapımı için yıkıldığı, resimlerin de bu dönemde zarar gördüğü biliniyor. Fakat böyle bir çalışmadan dolayı zarar görmemiş olsalardı bile XIV. Louis döneminde barbar ve estetik yoksunu olarak değerlendirilen bir çağın zevkini yansıtan bu resimlere pek de hayranlıkla bakılmadığı tahmin edilebiliyor.[9] Resimlerin bazısında iskeletlerden kurulu bir orkestra ölüm havaları çalarak yaşayanlara er geç başlarına gelecek kaçınılmaz akıbeti anımsatıyor. Ölümün neferleri olan iskeletler, papalarla kardinallerin, krallarla tüccarların ellerinden tutarak onlarla dans ediyorlar.

 


19. yüzyılda yaşamış ressam ve gravürcü Theodor Josef Hubert Hoffbauer’ın Ölüm Dansı sahnelerini tasvir ettiği bir gravürü.

 

Yapının yıkımından önce bu sahnelere, 14. yüzyıl sonlarında yaşamış saygın bir din adamı, öğretim üyesi ve şair olan Jean Gerson’un hayli umutsuz ve karamsar dizeleri eşlik ediyordu. Böylelikle Ölüm herkesi sonsuz bir dansa davet ediyordu. “Bundan kimse kaçamaz,” diyordu Gerson ve Charlemagne gibi kudretli bir hükümdarın bile Ölüm’ün pençesinden kurtulamadığını anlatıyordu. Kilise yıkıldığı için bu sahneler günümüze gelemedi, ancak Grenoble’daki büyük bir kütüphanede bulunan ve Guyot Marchant adlı bir yayıncının bastığı Danse Macabre isimli kitap, mezarlığın duvar resimleriyle Gerson’un onlara eşlik eden dizelerini biraraya getiriyor. Bu sayede Cimetière des Saint-Innocents’ın duvarlarındaki Ölüm Dansı sahneleri hakkında fikir sahibi olabiliyoruz.

 

Ölüm, kral ve kardinali dansa kaldırıyor. Danse Macabre, 1485.

 


Ölüm, hizmetçi ve kâhya kadınla dans ediyor. Danse Macabre, 1485.



[1] Pascal Moreaux, “Les Danses Macabres”, Etudes sur la Mort, (147), 1, s. 95. PDF biçimi için: scholar.google.com. Erişim Tarihi: 22 Ocak 2023.

[2] Erwin Panofsky, Tomb Sculpture: Its Changing Aspects from Ancient Egypt to Bernini, Harry N. Abrams Inc. 1964, s. 56.

[3] André Corvisier, Les Danses Macabres (Paris: Presses Universitaires de France, 1998) s. 12. Metz’deki freskler günümüze gelememiştir.

[4] Joachim du Bellay (1522-1560) Fransa’da Rönesans dönemi edebiyatının önde gelen isimlerinden biri olan şair ve edebiyat eleştirmeniydi. Pierre de Ronsard ile birlikte ismini Ülker takımyıldızından almış olan La Pléiade isimli şairler topluluğunun da en önemli mensubu sayılıyordu.

[5] Les Catacombes du Paris adıyla anılan bu sistemin kökeni 18. yüzyılda giderek kalabalıklaşan Paris’te yer kaplayan mezarları ortadan kaldırmanın bir yolu olarak düşünülmüştü. Bu yeraltı mezarlarında naaşlardan kalan kemikler Fransızca’da ossuaire denilen kutu veya tabutlara konmuş halde raflarda saklanıyordu.

[6] Johan Huizinga, The Waning of the Middle Ages: A Study of the Forms of Life, Thought and Art in France and the Netherlands in the Fourteenth and Fifteenth Centuries, çev: Frederik Hopman, (Londra ve New York, Penguin Books, 1987) s. 140.

[7] Philippe Aries, Batı’da Ölümün Tarihi, çev: Işın Gürbüz (İstanbul: Everest Yayınları, 2015) s. 43.

[8] Laurent Ungeheuer, “La Dans Macabre du cimetière des Saint-Innocents et celle de deux livres d’heures contemporains: propositions des liens, de sources et de commanditaires”, Annales de Bourgogne, 2020, (92), 3-4, s. 29.