Octavio Paz’ın tüm yaşamı boyunca sürrealizmle sürdürdüğü diyalogda Péret’nin kişiliği ve şiiri pek çok açıdan belirleyici olmuştur. Büyük Meksikalı şair bunu farklı vesilelerle açıklamıştır: 1959’da Péret öldüğünde La Gaceta’ya (no: 55, Meksiko) şöyle bir demeç vermişti: “Sürrealizmin etkisi benim için belirleyici olmuştur. Benjamin Péret’yi çok seviyorum, o benim için gerçek bir ahlaklılık örneği olmaya, yaşam karşısında hakiki bir şair tutumunu temsil etmeye devam ediyor.”
Paz, 1942’de Meksiko’da karşılaşır Péret’yle. Kendisi Pétain Fransa’sından kaçmış ve Meksika’ya sığınmıştır. Esasında bu karşılaşma daha erken de yaşanabilirdi: İç Savaş sırasında İspanya’da. İkisi de oradaydı, ama teslim etmek gerekir ki farklı siyasal tutumlara sahiplerdi. Péret Troçkist ve anti-Stalinist bir militandı, genç Paz ise çağdaşları gibi Sovyet komünizminin bir miktar büyüsü altında olmaya devam ediyordu. “Ateşli bir bağlılık ile kararlı, alt edilmez bir ihtiyat” arasında gidip geliyordu.
Octavio Paz (1914-1998) Benjamin Péret (1899-1959)
Savaş halindeki İspanya’ya ziyaretinden (burada meşhur 1938 Valencia Yazarlar Kongresi’ne de katılmıştır), yüzyılın büyük devrimci umudunun heba olduğu duygusuyla geri döndüğünü söylemişti bana Paz. Şüphesiz, Péret’nin katıldığı bir fikir değildi bu. Meksiko’ya dönüşünün ardından Meksika solunu parçalayan Stalin-Hitler anlaşması, dünya savaşı, Troçki’nin Coyoacan’da katledilişi gibi olaylar Paz’ın şüphelerini pekiştirmişti. Entelektüel ve siyasi otobiyografisi Itinéraire’de şöyle yazmıştı:
1942 yılının başında siyasal fikirlerimin gelişimi üzerinde olumlu etkileri olan bir grup entelektüelle karşılaştım: Victor Serge, Benjamin Péret, Jean Malaquais, POUM[1] yöneticisi Julian Gorkin ve birkaç kişi daha. Kimi zaman Perulu şair Cesar Moro da bu gruba katılıyordu […] İtiraf etmek gerekir ki, kendimi yakın hissettiğim iki şair olan Péret ve Moro haricinde, grubun diğer üyeleri Marksist yıllarından kuru tanımlar ve formüllerle bezeli bir dili muhafaza etmişlerdi. Muhalefetin saflarına geçmişlerdi fakat psikolojik ve tinsel açıdan Marksist skolastiğe esir olmaya devam ediyorlardı. Eleştirileri bana yeni perspektifler kazandırdı fakat kendileri, fikir değiştirmenin yetersiz olduğunu gösterdi: Tutum değiştirmek, kökten değişmek lazım.
Kısa zaman sonra Paz Meksiko’dan ayrılıp Yalnızlık Dolambacı’nı yazmaya başlayacağı ABD’ye gitti. Péret ise orada kaldı. Birkaç sıcakkanlı arkadaşa ve (Peralta müstear ismiyle katkıda bulunduğu) Contra la corriente[2] dergisini yayınlayan küçük Troçkist gruba rağmen rahatsızdı, kendini entelektüel bir sürgünde hissediyordu. Oysa, mitsel düşünce ile şiir arasındaki ilişki üzerine ilk kez bu kadar ciddi şekilde kafa yorması, bu sürgün dönemi sayesinde olmuştur. Böylece sürrealizme temel metinlerinden birkaçını kazandıracaktır.
Sürrealistler arasında Meksika’yı en derinlemesine anlamış kişi, hiç şüphesiz Péret’dir. Orada geçirdiği yedi yıl boyunca, hem kitaplarda hem sahada, neredeyse bir etnolog gibi incelediği Kolomb-öncesi yerli dünyasının tarihsel ve kültürel dirilişine katkıda bulunur. Mayaların kutsal kitabı Chumayel Chilam Balam Kitabı’nın titiz ve şairane çevirisini ona borçluyuz. Tıpkı kendi derlediği Amerika Mitleri, Efsaneleri ve Halk Masalları antolojisi gibi. Bu derlemenin “sunuş”u da çok önemlidir: Breton ve arkadaşları (Duchamp, Césaire, Magritte, Max Ernst, Matta, Mabille, Brauner, Tanguy vs.), 1943’te New York’ta Söz Péret’de başlığıyla kolektif bir manifesto yayınlayacaklardır.
Öyle sanıyorum ki Paz da bu manifestoyu imzalardı; ne var ki henüz Breton’un grubuyla doğrudan temas halinde değil. Bağlantı ancak savaş sonrasında Paris’te, kendisinin de belirttiği gibi “Péret üzerinden” gerçekleşecekti.
Péret büyük şiiri Air Mexicain’i [Meksika Havası/Ezgisi] o dönemde yazar. Paz’ın en sürrealist eseri olan Kartal mı Güneş mi? adlı nesir şiirlerinden kısa zaman önce yayınlanmıştır Air Mexicain (bu şiirleri Breton’un ricası üzerine ben tercüme edecektim). Paz o sıralar Place Blanche’daki café’de yaptığımız toplantılara düzenli biçimde katılıyordu. Péret de oradaydı tabii, inatçı ve saldırgan. Paz’ın diplomatik konutuna da gidip geliyordu. Victor Hugo Caddesi’ndeki bu mekân İspanyol sürgünler, Latin Amerikalı aydınlar ve o dönemin son derece kozmopolit Paris entelijensiyası için olağanüstü bir buluşma yeriydi.
Meksika Havası ve Kartal mı Güneş mi? gibi, tarz açısından birbirinden hayli farklı olan bu iki eserin ortak yanı, Kolomb-öncesinin uzak dünyasından süzülen motifleri modern bir retoriğe katarak onlara yeni bir şiirsel güncellik kazandırmış olmalarıdır. Nahua veya Maya metinlerini yalnızca etnografik belgeler şeklinde değil de, tam da oldukları gibi, birer şiir olarak okuyan ilk kişilerdendi Péret ve Paz. Aynı ruhla, ben de bir zaman sonra kendi Meksika Şiirleri antolojimi derledim.[3] Burada aynı cilt içinde Kolomb-öncesi şiir ile İspanyolca şiir birbirini takip ediyor; ayrıca açıkça Paz ve Péret’ye göndermede bulunuyorum.
Bana çarpıcı gelen bir diğer konu ise Paris’te yayınlanan Meksika Havası ile Meksiko’da basılan Kartal mı Güneş mi?’nin desenlerini aynı kişinin yapmış olması: Rufino Tamayo. Olabilecek en çağdaş resimlerdendir bu, kökleri Meksika yerlilerinin hatırlanamayacak denli uzak tarihine uzanır.
Rufino Tamayo, Air Mexicain için desenler
Péret, Paz’ın ilk “uzun şiiri” Piedra de Sol’ü (Güneş Taşı/Güntaşı) tercüme etmiştir. Bu şiir, aynı ismi taşıyan ve aynı zamanda “Aztek takvimi” adıyla bilinen monolit üzerinde yer aldığı biçimiyle eski Meksikalılardaki zaman kavrayışına göre düzenlenmiştir. Bu çeviri Péret’nin Eylül 1959’daki ölümünden önceki son edebi çalışmalarından biridir. Gallimard Yayınları’ndan ancak 1962’de basılacaktır. Gecikmenin sebebi, André Breton’un yazacağı, fakat hiç yazılmayan önsözdür. Yazık olmuştur, çünkü Breton, dostluğu dışında Paz’a duyduğu muazzam ilgiye dair hiçbir tanıklık bırakmamış oldu. Paz bana Péret’nin Fransızca başlık olarak Yaşsız Güneş’i önerdiğini, fakat bunun kabul görmediğini söylemişti.
1959’da Paz, Les Lettres nouvelles’de, “Amerikan manzarasının ve mitlerinin en güzel şiirsel metinlerinden biri” olarak tarif ettiği Meksika Havası’na dair bir değerlendirme yazar. Bu metin Péret’nin Bütün Eserleri’nin üçüncü cildine önsöz olarak alınmıştır.
Paz’ın sürrealizmden bahsettiği neredeyse her fırsatta Péret’nin adı, hızla da olsa (çünkü öncelikli muhatap Breton’dur) mutlaka geçer. 1954’teki bir konferansta, sürrealizmde tespit ettiği “Ben’in sistematik yıkımı” hakkında şöyle yazar Paz:
Benjamin Péret’nin Je sublime[4] kitabında, Ben’in dünyevi akışı binlerce renkli damlaya bölünüyor, tıpkı bir şelalenin suyunun güneş ışığı altındaki hali gibi. İki bin yıl sonra Batı şiiri, Budizm’in merkezî öğretisini keşfediyor: Ben bir yanılsamadır; bir duygular, düşünceler ve arzular toplamı.
Paz, Breton ile Péret arasındaki istisnai dostluğu biliyordu ve çoğu kez entelektüel açıdan ayrılmaz olan bu iki ismi birlikte zikreder: Alman romantikleri ile Fransız sürrealistlerini yakınlaştıran konulara ışık tuttuğu El verbo desincarnado’da [Maddeden Kopuk Kelam] “Breton ve Péret, şiir ile devrimi bağdaştıran bir hayatın arayışında” diye yazmıştır.
Paz’ın 1962’de yayınlanan şiir derlemesi Noche en claro [Beyaz Gece], “Şairler André Breton ve Benjamin Péret’ye” ithaf edilmiştir:
A las diez de la noche en el Café de Inglaterra
Salvo nosotros tres
no habia nadie
(Gece onda Café İngiltere’de/Üçümüz dışında/Kimse yoktu)
Görünen ile görünmeyenin, hayallerle bilincin iç içe geçtiği ve sürrealistlere can veren o harikuladelik duygusuyla yüklü bir manyetik gezintiyi anlatır Paz.
Parpadea el instante y dice algo
Escucha abre los ojos ciérralos
La marea se levanta
Algo se prepara
Nos dispersamos en la noche
Mis amigos se alejan
Llevo sus palabras como un tesoro ardiendo.
(An göz kırpıyor ve bir şeyler söylüyor/Dinle gözlerini aç/Kapa onları/Deniz kabarıyor/Hazırlık içinde olan bir şey var/Gecenin içinde dağılıyoruz/Dostlarım uzaklaşıyor/Sözlerini ateşli bir define gibi götürüyorum yanımda)
Jean-Clarence Lambert’in, Paris’te Maison de l’Amérique Latine’de düzenlenen “Brezilya’da ve Meksika’da Benjamin Péret” kolokyumunda, 5 Mayıs 1999’da yaptığı konuşmadan kısaltılarak çevrilmiştir. https://www.benjamin-peret.org
[1] Marksist Birleşik İşçi Parti, faşizme karşı mücadelenin aynı zamanda bir toplumsal devrimle birlikte yürütülmesi gerektiğini savunan anti-Stalinist bir devrimci partidir. Lideri Andreu Nin, Sovyet ajanları tarafından işkence edilerek öldürülmüştür – ç.n.
[3] Seghers et Club des Libraires, 1961.
[4] Yüce ben/Yüceleştiriyorum