Eserin, kendi gelecek kuşaklarını kendisi yaratması gerekir… Bu yüzden de, sanatçının eserini uzak geleceğe fırlatması gerekir.
Marcel Proust
Sene: 1905. Nietzsche’nin Tanrı’nın öldüğünü ilan etmesinin üzerinden yirmi sene geçmiş; Freud, bilinçaltıyla, rüyalarla, cinsellikle uğraşıyor. Henüz Dünya Savaşları yaşanmamış. İnsan insanın sonu olmamış. Umut var. Heyecan var. Dünya henüz değiştirilebilir bir yer. Devrim mümkün.
Yer: Almanya. Dresden’de mimarlık diplomalarını almak üzere olan dört genç, Die Brücke grubunu kuruyorlar. Bu gençler, ellerinde Böyle Buyurdu Zerdüşt, içlerinde alışılagelmiş olanı kırma, bozma ve yenisini yaratma isteği, atölyelerinde ya da ormanda çırılçıplak dans ederek insanın özüne-doğasına yaklaşmaya, dokunmaya çalışıyorlar. Natüralistlerin resimlerini yüzeysel; yüzü dışa ve ışığa dönük empresyonistlerin resimlerini sığ buluyor, sadece yaratıcısının “yüreğinden akan kanla” yapılanın sanat olduğuna inanıyor ve dönemin sanat anlayışına, görgü ve ahlak kurallarına, burjuvaziye “içlerinden geldiği gibi” resim yaparak meydan okuyorlar. İlk manifestolarında dünün dünyasına ve iktidarına hep beraber karşı durmak için kendileri gibi düşünen ve yaratan tüm gençleri yanlarına çağırıyorlar. İlk sergilerini kendi atölyelerinde açıyorlar. “Aktif üyeler”, yani ressamlar, baskı resimlerinden oluşan yıllık albümler hazırlayarak onlara maddi destek sağlayabileceklerini umdukları “pasif üyelere” yolluyor, bu şekilde kendi “pazarlamalarını” kendileri yapıyorlar.
Kirchner’in atölyesi, Berlin, 1915.
Sene: 1933. Yürürlüğe giren yasaya göre, Aryan ırkından olmayanların ve “istenmeyen tipte” politik görüşleri ve davranışları olanların devlet sanat kurum ve kuruluşlarında çalışması yasaklanıyor. Bunun sonucunda birçok sanatçının akademilerdeki görevlerine son veriliyor. Bauhaus kapatılıyor. Geleneksel Alman değerlerini yansıtmayan tüm sanat eserleri yasaklanıyor. Birçok sanatçı ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor, kalanlar ancak gizli gizli resim yapmaya devam edebiliyorlar. Sanatın, söz hakkının, dışavurumun, özgürlüğün baltalanması, yasaklanması ve cezalandırılması 1937’deki Dejenere Sanat sergisine kadar varıyor. “Dejenere” ilan edilen 5000’e yakın pentür ve 12.000 kadar desen yakılıyor, yok ediliyor ya da başka ülkelere satılıyor. Avangard susturuluyor, bastırılıyor, öldürülüyor. Haykırış dindiriliyor.
“Dejenere Sanat” sergisi afişi, 1937.
Hitler “Dejenere Sanat” sergisini geziyor.
İşte New York MoMA’da 27 Mart-11 Temmuz 2011 tarihleri arasında düzenlenen German Expressionism: The Graphic Impulse sergisinde bu haykırıştan geriye kalanları gördük. Özellikle baskı resme ağırlık verilen serginin kataloğu kadar, yaklaşık 3500 eserin görülebileceği sergi sitesi de[1] oldukça kapsamlı. Bastıranın değil, isyan edenin kalıcı olabildiğini; kuralları koyanların değil, bozanların hatırlandığını; Proust’un tanımladığı gibi geleceğe fırlatılmış eserler oldukça, sanatın sesinin, sözünün, nefesinin kesilemeyeceğini belgelemeleri açısından bu baskı resimlerin her biri ayrı bir değer taşıyor – sanatın özerkliğini yitirdiği günümüzde yeniden hatırlanması gerekli olan bir değer.