Geçmişten Bugüne Mimarlık ve Eğitim Kurultayları
Mimarlık ve Eğitim Kurultayları’nın tarihi 2001’e dayanıyor. 2001’den bu yana, mesleğin ve eğitiminin sorunlarını beraberce ele alan kurultaylar kesintisiz olarak, iki yılda bir ve üniversiteler ile Oda işbirliğinde gerçekleştirildi. Bu süreçte iki önemli aktör varmış gibi görünüyorsa da, aslında hemen her kurultay öncesinde, yine bir üniversite ev sahipliğinde toplanan MOBBİG (Mimarlık Okulları Bölüm Başkanları İletişim Grubu) toplantısında alınan kararlar ve orada süregelen/yeni oluşturulmuş çalışma grupları kurultay kurucu organizasyonunda önemli rol oynamıştı.
Geçmiş kurultayların temalarına ve ev sahibi kurumlara bakacak olursak:
1. YTÜ, ‘Nasıl Bir Gelecek, Nasıl Bir Mimarlık?’, 2001
2. Mimar Sinan Üniversitesi, ‘Mimarın Formasyonu Nedir, Ne Olmalıdır?’, 2003
3. İTÜ, ‘Mimarlık ve Eğitimi Yeniden Yapılandırılırken’, 2005
4. ODTÜ, ‘Mimarlık Eğitimi Süreklilik ve Değişim’, 2007
5. KKTC Mimarlar Odası himayesinde ve adadaki üniversitelerin katkısı ile ‘Kalite, Yetki ve Sorumluluk’, 2009
6. DEÜ, ‘Mimarlık Eyleminin Değişimi ve Çeşitlenmesi’, 2011
7. AÜ, ‘Mimarlık Meslek Alanında Bütünleşme ve Dayanışma’, 2013
8. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, ‘Mimarlık ve Eğitim: Nereye?’, 2015
9. ODTÜ, ‘Türkiye Mimarlık Eğitim ve Politikaları’, 2017
10. Mimarlar Odası, ‘Mimarlık, Mesleki Gelişim ve Eğitim Politikaları’, 2019
Bu kurultaylarda dikkat çeken en önemli nokta, hazırlık sürecinin iki yıla yayılması, kurultay öncesinde kurulların dışında katkı ve katılımı çoğaltmak için açık çağrı ve duyuru yoluyla şeffaf bir sürecin götürülmesi idi.
Geçmiş kurultay programlarına bakıldığında, çalışma gruplarının yapısının pek değişmediğini görmekteyiz. Bu duruma şube yönetimlerinin durağan yapısı kadar bazı pratik nedenler de yol açmaktadır. Kurultay hazırlık kurullarında çalışan meslek insanları uzun hazırlık döneminde büyük bir zaman ve emek harcıyorlar. Çalışma gruplarının İstanbul ve Ankara’da toplanması, gitgide daralan bütçeler içerisinde çalışma gruplarına şehir dışı katılımından tasarruf edilmesini beraberinde getiriyor. Halen sadece yüz yüze toplantı ile çalışma ilkesi benimsenmesi, fiziken beraber çalışabilecek kişilerin çalışma gruplarında daha fazla olabilmesi anlamına geliyor. Sonuçta, çalışma gruplarından başlayan bir yapısal ve organizasyonel sorundan söz etmek mümkün.
Mimarlık Ortamını Analiz Etme İmkânı Olarak Kurultaylar
Türkiye’de yüksek eğitimin kendine özgü sorunları var. Bunların pek çoğunu YÖK’ün kendinden menkul protokollerden ibaret uygulamaları (AKTS[1] ve Bolonya Süreci örneğinde olduğu gibi) ve her programı tek tipleştiren anlayışı nedeni ile sadece eğitimcilerin anlayabileceği bir dizi teknik sorunlar teşkil ediyor. Bu sorunlar öyle bir kerede çözülecek gibi değil; akıl danışmak, beraberce fikir üretmek ve ortak sesle konuşmak ihtiyacı doğuruyor. Bunlar için çözüm üretmeye odaklı tasarlanan bir organ olan MOBBİG yılda iki kez toplanıyor. Son yıllarda artık MOBBİG toplantılarında da pratik sorunlara odaklanmaktan vazgeçildi. Çünkü MOBBİG, YÖK için bir paydaş değil.
YÖK kendine paydaş olarak MİDEKON’u alıyor; yani Mimarlık Okulları Dekanlar Konseyi’ni. MİDEKON’un düzenli toplanamaması ve dekanların bir kısmının mimar olmamasından kaynaklı stüdyonun kendine özgü sistemine yabancı olması, mimarlık mesleğinin yapısına, dünyadaki kurumsal yapıya ve sorunlara hâkim olmaması sebebiyle ortak bir dil üretilmesi oldukça güçleşmekte. Bunlar MOBBİG ve MİDEKON’un ayağına dolanan sorunlar; ancak Mimarlık ve Eğitim Kurultayına sağlanacak destek bu sorunlardan kaynaklı zayıflamış oluyor. Giderek iç dökme ve sosyalleşme amacına daha çok yer verir olan bu iki organizasyonun, kurultayları besleyecek nitelikleri azalmış durumda.
Mimarlık ve Eğitim Kurultayı ise, kendini yükseköğrenimin bu teknik sorunlarından geriye alıp, disiplindeki eğitim ve uygulama arasındaki bütünleşmeye odaklanması beklenen ve o amaçla oluşturulmuş bir organizasyon. Bugüne kadarki temalara da bakılacak olursa, ardı arkası kesilmeyen bir soru dizisinin oluşturulduğu görülüyor. Kurultaylar, bu sorulara kesin çözüm getirilecek yerler değil elbette; çünkü sorular çok karmaşık ilişkileri kapsıyor. Ancak bu sorular için verilen küçük yanıtların aslında ulusal mesleki politika belgeleri için aracı olması ve odanın kendi kurullarına verilecek ödevlerin kuruculuğunu üstlenmesi doğal bir beklenti.
Bir diğer beklenti ise bugüne kadar tartışılmayan “diğer” konulara ait. Mesleğe dair her sohbetin içinde olan, mimarlık bölümlerinin ve sayılarının her geçen gün artmasıyla meslek ortamında kazandıkları mesleki bilgileri sorgulanan, yok sayılan mezunlar. Üniversite dışında her platformda tartışılan bu konuya eğitimin içinden söz söylenmesi bir ihtiyaç. Peki ya piyasadan çok da farklı olmayan, özel sektörün rekabetçi ortamında, özlük hakları yok sayıldığı halde nitelikli kalmaya çalışan akademisyenler. Yakın zamanda duyurulduğu şekli ile “Türkiye’de Akademik Özgürlükler Araştırması Raporu”na[2] yansıyan akademideki özgürlük ihlalleri. İktidar baskısı ile bilimsellikten uzak raporlara atılan imzalar, yaşanan ihraçlar, KHK’lar… Gündemi ve hayatlarımızı oldukça etkileyen bu başlıklar maalesef ki tartışılmaya değer görülmüyor.
Demokrasi mücadelesi içinde var olmuş bir örgütlenme olarak TMMOB’un parçası olduğu, mimarlık eğitimini tüm özneleriyle birlikte tartışma imkânı veren bir kurultaydan bu konuların katılımcı bir şekilde tartışılmasını beklemek imkansız olmamalı.
Geçmişte de kurultayların bu anlamda en doğru biçimde gerçekleşmiş olduğunu söyleyemesek de, en azından bir gelenek inşa ettiğini görmek mümkün. 10. Kurultayda ise üniversiteler ile yapılan sıkı işbirliğinden vazgeçilmiş olması, bir tartışma eksenini daha boşa düşürüyor. MOBBİG, MİAK (Mimarlık Akreditasyon Kurulu) ve Mesleğe Kabul Kurulu gibi sadece teknik konularla ilgilenen kurulların sunumlarına yer verilmesi bu toplantıyı bir kurultay niteliğinden uzaklaştırıyor.
Öğrenciye Söz Hakkı Tanımayan Bir Eğitim Kurultayı
İkinci kurultaydan beri kesintisiz uygulanan öğrenci forumlarının bu kurultay programından çıkartılması, bize göre öğrencileri, genç meslektaşları ve yeni meslek ortamını duymakta ve ilişkilenmekte zorluk çeken yönetimleri iyice kendi sınırlarına hapsedecek bir gelişmedir. 10. Mimarlık ve Eğitim Kurultayının programına bakıldığında genç kuşak mimarları, uygulamanın içine düştüğü çıkmazları anlamamıza yardımcı olacak ve mimarı giderek değersizleştiren politikalara karşı yeni mekanizmalar üretecek hiçbir maddenin ele alınmayacağını görüyoruz.
Oysaki Konuşacak Çok Şey Var!
Mimarlık eğitiminde öğretilen çok boyutlu, multidisipliner bir mesleğin, pratikte salt tasarım sürecine indirgeyen tek bir aşamaya sıkıştırıldığı masaya yatırılmalı örneğin.
Mimarlık eğitiminin niceliksel artışına tezat niteliksel çöküşünü, kentsel talanı ya da mesleki etik sorununu piyasa baskısından, ekonomik sistemin dönemsel krizlerinden, kuralsız ve vahşi çalışma koşullarından bağımsız değerlendirmek mümkün olmadığına göre yanıtı da yalnızca “akreditasyon” konuşarak bulmak mümkün olmayacaktır.
Bugün Türkiye’de ve dünyada süren, giderek derinleşen kriz sebebiyle yeni bir çalışma düzeni ortaya çıkmıştır. Pek çok alanda “ücretsiz stajyerlik” olarak tanımladığımız, mezun olduğu halde ücretsiz çalışma düzeninin en kabul gören meşrulaştırma argümanı; meslek eğitiminin yetersizliği ve eğitimin mezuniyet sonrası da devam etmesi gerekliliğidir. Mimarlık eğitiminin niteliksizleşmesinin faturası öğrenciye, yeni mezunun boynuna asılmaktadır.
Ekonomik, ekolojik, sosyal, kültürel kriz mimarlık eğitiminin gündemi olmaktan kaçamaz.
Sonuç Yerine: Bir Demokrasi Eksikliği Olarak Kurultay Örgütlenmesi
Odanın tüm kurullarında yıllardır süregelen kemikleşme, her çalışma alanında katılımcılığa engel olan katı bir sınır koyuyor. Ama geldiğimiz noktada, Eğitim Kurultayı ile ortaya çıkan tablo, bu kemikleşmenin artık trajikomik bir resim vermesine neden oluyor. Daha önce sözünü ettiğimiz pratik nedenler ile kurulların zor değişen yapısı, bu kez artık en üst noktasına çıkmış durumda.
Kurullarda kendilerine görev verildiği için çalışan ve emek koyan meslektaşlarımıza bu emeklerinden dolayı teşekkür ederiz. Ortaya koydukları emek, iktidarın üniversiteler üzerinde arttırdığı baskıyla kırılganlaşmış, izlenme endişesi ile mesleğe yabancılaşmış meslektaşlarımızın yanında elbette ki takdiri hak ediyor. Ancak buna rağmen kurultaya hazırlık yapacak toplam altı çalışma grubundaki isimlerin dört çalışma grubunda birden adının geçiyor olması katılımcılığa dönük eleştirileri barizleştiriyor. Bu, öncelikle çalışma gruplarının çok küçük bir havuzdan çekildiğini gösterirken, diğer yandan katılımcılığı ve yapılan işin inandırıcılığını da ortadan kaldırıyor.
2014 yılında Mimarlık Dergisi için kaleme aldığı bir yazıda[3] Mimarlar Odası Eski Başkanı ve dönemin MEK Danışma Kurulu Üyesi Bülend Tuna, önceki kurultayların katılımı üzerine bilgi vererek 500-600 kişilik katılım ile gerçekleştiğini yazmış ve salonların doluluğunu hazırlık sürecindeki emeğe saygı olarak yorumlamıştı. O günkü delegasyonu dahi haklı bir biçimde sorgulayan Tuna, oda üyesi 43.000 (2014 yılı) meslektaş ve 20.000 öğrenci ile daha aktif iletişim yolları kurma gerekliliğinden söz etmişti. Gelinen noktada, artan üye ve öğrenci sayısına rağmen meslek odasının kendini dar bir kadroya mahkûm etme arzusu anlaşılır değildir.
Kurultay, elbette kurulların delegasyonudur; ama açıktır, şeffaftır, öncesinde yapılacak çalışmaları esas alır, katılımcılığı hedefler, gidişatı belirleyecek rüzgârları arar, tarar. Aksi etkinliği kurultay formatından çıkaracak, çalışma gruplarının raporu haline getirecektir. Bir sonraki kurultayın bu anlamda bir iddiasının olmasını, mimarlık ortamında bir rüzgâr estirmesini diliyoruz.
mimarliktadayanisma.org
[1] AKTS: Avrupa Kredi Transfer Sistemi
[3] Bülend Tuna (2014) ‘Mimarlığın ve Mimarların Kimyası mı Değişiyor?’, Mimarlık (375).