Abraj El-Beyt Kuleleri, Mekke'de Kâbe'nin çevresindeki büyük dönüşüm projesinin parçası olarak inşa edildi. Kâbe’nin hemen yanında konumlanan ve Mekke Saat Kulesi olarak da adlandırılan bu çok amaçlı yapı grubu, bu yazıda üç farklı açıdan ele alınıyor. Birincisi, yapı ve program; ikincisi, ölçek ve anlam; üçüncüsü ise kelimesi kelimesine zaman-mekân çakışması: İslam zaman-mekânı ile köken itibariyle Batılı olan küresel zaman-mekânın yüzleşmesi.
Birinci başlık için projenin anlatımı yeterli olacaktır. Abraj El-Beyt Kuleleri, Kâbe ve çevresinin yeniden düzenlenmesi projesinin aşamalarından biri. Türkiye kamuoyunda, Osmanlı'dan kalma Ecyad (Ajyad) Kalesi’nin haritadan silinmesi, yine Osmanlı olan revakların yıkılması gibi konularla gündeme gelen bu proje, Kâbe'nin hacca olan talep ve bunun yarattığı sorunlar üzerinden dönüştürülmesini amaçlıyor. Teknik sorunlar üzerinde temellenen birçok büyük kentsel dönüşüm projesi gibi, Mekke projesi de, hacılara yer ve yol açma söylemini aynı zamanda rant için bir zemine dönüştürüyor. Proje tamamlandığında Kâbe çevresindeki tarihsel doku yok edilecek; onun yerini, yarısı üç milyon kişilik (hac dışında farklı işlevlere de hizmet verebilecek) bir cami silsilesi, diğer yarısı ise Kâbe manzaralı devri-mülk, otel ve residanslar ile mall’ların yer aldığı çok katlı binaların oluşturduğu bir külliye alacak. Tamamlanmak üzere olan Abraj El-Beyt Kuleleri, bu külliyenin en büyük parçasını oluşturuyor.
Tek bedende ve 32 bin metrekare tabanda 1.500.000 metrekarelik bir kapalı alana sahip yapı, dünyanın en büyük yapısı olmak konusunda Dubai Havaalanı’yla yarışıyor. Simetri merkezinde yer alan, 601 metre yüksekliğindeki kule de dünyanın en yüksek ikinci yapısı. Alt katlarında alışveriş merkezi ve otopark bulunan çok amaçlı merkezin üst katlarında yer alan farklı konut kütleleri (adları Hacer, Zemzem, Makam, Kıble, Merve ve Safa; toplam 302.000 m² daire) dışında, kulenin içinde 2000 odalı bir otel bulunuyor. Konutların yerleşimi, en fazla birimin Harem’i görmesi prensibi üzerinden tasarlanmış. İçinde 10.000 kişilik bir mescid ve 1500 kişilik konferans merkezi de bulunacak kompleksin üzerinde dört adet Suudi kraliyet katı ve VIP penthouse'u var. Harem-i Şerif manzaralı bir panoramik teras üzerinde ise, dünyanın en büyük cepheli kule saati –dört cephede aynı– konumlandırılmış (daha önceki rekorun sahibi, İstanbul Cevahir Mall'daki saat). 45 x 45m² cepheli saat kulesi, Alman Premiere Composite Technologies tarafından, saat ise İsviçre'nin Straintec firması tarafından yapılmış. Yirmi beş kilometre mesafeden görülebilen saatin cephesinde, Suudi kraliyet ailesi nişanı dışında "Allah En Yücedir" yazıyor. Saat kısmının üzerinde konumlanan "muvakkithane" (ay rasathanesi) ve 90 metrelik kısım, “minare” olarak adlandırılmış; bu, dünyanın en büyük altın kaplı minare külahı. Ucunda bir hilal bulunan kule-minareden çıkan 21.000 beyaz ve yeşil ışıktan oluşan teknolojik nur, 10 kilometre arşa yükselerek 29 kilometreden algılanacak şekilde beş vakit namazı gösteriyor. Bir tanıtım blogunda yazıldığı gibi, "ışık huzmeleri sayesinde sağırlar da ezan vaktini idrak edebilecekler". Ayrıca buradan, yedi kilometre öteden sesi duyulacak şekilde ezan yayını yapılacak.
Abraj El-Beyt Kuleleri projesi, Kral Abdülaziz Vakfı bünyesinde yatırımcı ve müteahhit Suudi Binladin grubu tarafından gerçekleştirilmiş; Suudi Vakıflar Bakanlığı’nın verdiği bilgiye göre minarenin maliyeti 1,6 milyar dolar. Projeyi Beyrut merkezli uluslararası mühendislik mimarlık ve planlama firması Dar-al Handasah tasarlamış (aynı firma Türkiye'de 1999 depremi sonrasında yerli ortaklarla birlikte hastane projeleri yapmıştı). Firmanın web sitesinde yer alan ilk proje taslağında, kule nispeten daha alçak ve saat kulesi bulunmuyor.
Mekke Saat Kulesi olarak da bilenen Abraj El-Beyt Kuleleri, bir bakıma, Rem Koolhaas'ın Delirious New York kitabında anlattığı modern dönem gökdelen mimarisinin programatik üç boyutluluğunun erken 21. yüzyıldaki bir karşılığı ve şahikası olarak tanımlanabilir. Dikine bağımsız yatay bantlar halinde programlanan New York gökdelenlerinin cüreti, bu “çılgın” Mekke projesinde de fazlasıyla mevcut; belki de bu dikey külliye, kendi başına yeni bir vahyi hak etmektedir. Abraj El-Beyt'le ilgili olarak, Al Jazerra web sitesinde yer alan bir blogda, Kâbe'nin hemen yanında bir mall'da lüks tüketime dönük alışveriş yapmanın absürtlüğü tek kelimeyle özetlenmiş: İngilizce ibadet anlamındaki "worshipping" kelimesi yerine "wor-shopping".
Kâbe'deki bu yerel-küresel mekân çakışmasını, anlamların karşıtlığı üzerinden açıklamaya çalışabiliriz. Kâbe'yi mekânsal anlam üzerinden açıklamaya çalışmak aslında abestir; simgesel gücü, zaten böyle bir açıklamayı gereksiz kılmasından ileri gelir. Kâbe, salt imge ve anlam olarak Kâbe'dir. Mekke, bir hac merkezi kimliğiyle ve Kâbe'nin soyut mimari varlığında bir yer olmanın ötesinde, küresel bir simgedir. Bir başka deyişle, burada söz konusu olan herhangi bir yerel varlık değil, salt görünüşüyle anlam ifade eden ve tarihi olarak küreselleşmiş bir kutsal simgedir. En önemlisi, Kâbe'nin ölçeği doğrudan kavranamaz soyutluktadır; burada büyüklüğün algısı yüklendiği kutsallıkla da yoruma açıktır. Böylesi bir bağlamda Abraj El-Beyt’te rekorlara geçen büyüklük yarışının, neyin büyüklüğü yanında ve pahasına yapıldığı önemlidir. Yapı grubu, kendi büyüklüğü ve cüretiyle, büyüklüğü kavranamayan bir simgeyi kavranabilir hale getirmiştir. Yeni Mekke fotoğraflarında insanı en çok şok eden unsur belki de budur: Yeninin büyüklüğü, eskinin ölçeğini sadece yapısal olarak değil, anlamsal olarak da dönüştürmüştür. Büyük bir kibir... Bunun altında da yerelliği bulanlar vardır: "Vahabiler kutsal simgelere karşıdır". Ya küresel rant baskısı ve konformizm?
Haccı yerinden bildiren bir haber programında, bir hacı tavaf biterken Kâbe'ye bakılamayacağını söylüyordu: Kâbe'ye her bakıldığında, bir kez daha tavaf etmek gerekirmiş. Şimdi Müslümanlığın en kutsal mekânını tavaf edenlerin gözü, tepelerindeki bu çağdaş gökdelene takılıyor mudur? En azından internet ortamında yer alan yorumlara bakılırsa, belli bir çoğunluk bu yeni kuleyi pek beğeniyor ve “artistik” fotoğraflarını kendi listelerine ekliyor. Özellikle tercih edilen resim, yer seviyesinden tavaf edenler üzerinden Kâbe ve arkada göğe yükselen Abraj El-Beyt’in görüntüsü. Türkiye'de pek sevilen bir duvar halısı konusudur Kâbe, posterleri de çok asılmaktadır; şimdi bu imgelerin içine Abraj El-Beyt de eklenecek mi? Yoksa, doğrudan kuleden çekilmiş resimler mi seçilecek? Eyfel Kulesi’ne nefretini Paris'te en sevdiği yerin Eyfel Kulesi olmasıyla anlatmıştı Maupassant; zira, Eyfel'in gözükmediği tek yer orasıydı. Mekke’nin en güzel yeri artık Abraj El-Beyt. En üstündeki kısma “minare” denilerek Kâbe'nin bir minaresiymiş gibi tanımlanan bu kulenin içindekiler ise, dünyevi olmayan bir yükseklikte tamamen dünyevi: yatak odaları, alışveriş merkezi ve bir de saat.
Mekke ve Kâbe, İslami zaman-mekân algısının en önemli odağı. Namaz, beş vakit nerede olunursa olunsun Mekke'ye yönlenilerek kılınıyor. Bu anlamda Kâbe, kelime anlamıyla “dört köşeli” demek olsa da, her yerin kıblesi olarak merkez noktayı oluşturuyor. Abraj El-Beyt projesiyle birlikte İslami zaman-mekânın merkezi olan bir yerin yanına, kıblenin teğetine dünyanın en büyük saat kulesi konulmuştur. Saat kulesi Batı merkezli modernizasyonun ve küresel saatin tevhidi üzerinden simgeleşmiş bir yapıdır. Ali Cengizkan ve Uğur Tanyeli, saat kulelerini Osmanlı modernizasyonu bağlamında değerlendiren yazılar kaleme almışlardır. Burada, ezani zamandan modern zamana geçişin yarattığı ikilikler söz konusudur. Belki verilebilecek en ilginç örneklerden biri, Osmanlı kentlerinde kendi tahta çıkışının 25. yılı için saat kuleleri yapılmasını emreden II. Abdülhamid'in Yıldız Sarayı Camii yanındaki saat kulesidir. Yıldız Camii diğer salatin camilerinden (sultanın camii) farklı olarak iki değil tek minarelidir. Saat kulesi bir anlamda ezani zamanın yanında modern zamanı içeren ikinci bir minare olarak işlev görür.
Mekke'deki minare-saat kulesi fikrine dönülecek olunursa, Batı zamanının en azından 19. yüzyıl için simgesi haline gelen saat kulesi ve ikonografik olarak belki de en bilineni olan Big Ben, Kâbe'nin yanına konumlandırılırken saatin tarihsel simgeselliği ve bunun İslami zamanla karşıtlığı ne kadar önemsenmiştir? Kâbe’de merkezde olmaktan kaynaklanan merkezsizliğinin kaçması ve kıblenin şaşması yanında bu tür bir simgenin oraya yapılması çarpıcıdır (tabii bu tür diyaloglarda ara çözümler her zaman bulunur; saatin üstünde namaz saatini hesaplayan bir muvakkithane de yapılmıştır). Hacıların tavaf sırasında saati bilmeleri gerekli midir? Kulenin ölçeğinin cüreti yanında simge seçimindeki yersizlik de üzerinde durulması gereken bir konudur (projenin Las Vegasvari bir kopyacılığı olduğu, gazete yazılarında bile yer aldı). Dar al Handasah'ın ilk projesinde saatin olmadığını belirtmiştik; kıblede saat fikri acaba nasıl bir yaratıcı süreçte ortaya çıktı?
Mekke saat kulesi, postmodernitede simgeselliğin, uğruna harcanan bunca mimari yatırıma rağmen anlamının kalmadığını gösteren en son örnek. Bunun en açık delili, Kâbe-Kule karşıtlığının, simgelerden en çok etkilenmesi ve onları koruması beklenenler tarafından önemsenmemesi. Demek ki putkırıcılık, putların içi boşaltılarak da yapılabiliyor.