Komünist Manifesto’dan Avangard Sanata, Edebi Bir Tür Olarak Manifestonun Doğuşu

Aşağıdaki metin, Anthony Vidler’in, After the Manifesto (der. Craig Buckley, Columbia Books on Architecture and the City, 2015) başlıklı kitaba yazdığı “From Manifesto to Discourse” başlıklı bölümün birinci kısmından kısaltılarak çevrilmiştir. Kitabın erişime açık bölümlerini okumak için bkz. After the Manifesto.

 

                                         

 

Yazıya “manifesto” kelimesinin etimolojisiyle başlamak istiyorum. “Manifesto” sözcüğü, Latince “el basılmış, aşikâr, bariz, açığa çıkarılmış” anlamlarına gelen manifestus kelimesinden geliyor. Manifestus sözcüğü ise iki kelimenin, “el” anlamına gelen manus ve “basmak, vurmak” anlamına gelen festus sözcüklerinin bileşiminden oluşuyor. “Düşmanca davranmak; gözüpek olmak; saldırmak; sayıca galebe çalmak; zararlı ya da rahatsız edici olmak; akın etmek; asalak gibi yapışmak” anlamlarına gelen infestus sözcülüğüyle yakından akraba olan festus sözcüğünün kökeninde ise “saldırmak” ya da “bela olmak, sorun çıkarmak” anlamına gelen infestare kelimesi var. Bu olumsuz anlamlar silsilesine karşılık, Latince festum sözcüğü aynı zamandan “festival, şölen, kutlama” anlamına da gelir. Kısacası, manifestolar sorun çıkarmakla kalmaz; aynı zamanda, bu sorunu kutlarlar.

İlk modern manifestonun 1847 yılında Karl Marx ve Friedrich Engels tarafından yazılan Komünist Manifesto olduğu konusunda genel bir mutabakat var. Yazarlar, bu metinle, başlı başına edebi bir tür icat etmiş; daha eski türleri zekice harmanlayarak bir asırdan uzun bir süre boyunca politikanın yanı sıra poetikada da etkinliğini sürdürecek eşsiz bir edebi biçim yaratmışlardı. Her şeye rağmen, bu edebi tür günümüzde fiilen kullanımdan düşmüş, daha doğrusu etkisini yitirmiştir; aksi yöndeki çabalar da bu duruma çare olamamıştır.

“Kullanım” terimini, niyet (sanatçının niyeti) üzerinden değil, bağlam (alımlayıcı kitlenin oluşturduğu bağlam) üzerinden tanımlıyorum. Ve, manifesto yazınının parlak günlerinden –yani, 1848 ile 1945 arasındaki dönemden– bu yana, kültürel devrimlerin çözümlenme biçimlerinde ciddi bir değişim yaşandığını; ve bunun sonucunda manifestonun bu alanın tanımlayıcı türü olmaktan çıktığını düşünüyorum. 

Marx ve Engels tarafından icat edildiği haliyle manifesto türüne dönecek olursak: Şaşırtıcı derecede etkili olan bu model nereden çıktı? Nasıl oldu da bu metin, sanki yoktan var olmuş gibi bir anda ve 1909’dan itibaren, kültürel alanlarda olduğu kadar politik arenada da etkili bir tür olarak kullanıma hazır bir şekilde ortaya çıktı? Poetry of the Revolution: Marx, Manifestos and the Avant-gardes başlıklı parlak çalışmasında Komünist Manifesto’nun “tarihin gidişatını herhangi bir başka metinden daha dolaysız ve kalıcı bir şekilde” etkilediğini savunan Martin Puncher’e göre, “bu sorunun cevabı, devrimler tarihinden ziyade Manifesto’nun kendinde, onun da yalnızca içeriğinde değil, aynı zamanda biçiminde aranmalıdır”.

 

                     

                  Martin Luther, 95 Tez, 1517                                  Levellers manifestosu, 1649

 

Gerçekten de, edebi bir tür olarak alışılmadık bir karışımdı manifesto. Öncelikle, geleneksel olarak manifesto diye tabir edilen şey, hükümranın, devletin ya da ordunun iradesini beyan eden bir emir metniydi; devrimci hiçbir yanı yoktu. Fakat, bir yandan da, bu yazın biçiminin, potansiyel olarak daha bozguncu bir edimle, dinî vahiyle, Aziz Yuhanna’dan beri süregelen apokaliptik vahiy geleneğiyle bağlantısı vardı ve bu bağlantı Marx’ın metninin içine ustalıkla yedirilecekti. Dolayısıyla, manifesto, hem bir eylem çağrısı hem de bir vahiydir. Bu melez türü ilk kullanan, 95 Tez’iyle Luther oldu. Sonradan, aynı karışım, köylü ayaklanmalarını savunan Thomas Müntzer tarafından Luther’e karşı kullanıldı. İngiltere’deki Püriten Devrimi’ne karşı ayaklanan Diggers [Kazıcılar] ve liderleri Gerrard Winstanley de bu türü kullananlar arasındadır. Her seferinde, devrimcilerin içindeki daha şiddet yanlısı ve uzlaşmasız cenahlar, meramlarını apokaliptik formüllerle ifade etmişlerdir. Bildirgelerine “manifesto” adını veren ve böylece Marx’ın izini sürdüğü radikal devrimler tarihinde yer almaya hak kazanan ilk grup da zaten radikal Püriten Levellers [Düzleyiciler] olmuştur. Bunlara, Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’ni ve Fransız Devrimi sırasında yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’ni de ekleyecek olursak, manifestonun kullanıma hazır bir tür haline gelmesine az kalmış demektir –fakat, ciddi bir farkla ... 

Marx’ınkinden önce gelen “manifestoların” hepsi, tarihin bir süreklilik oluşturduğu ve reform ya da devrimin de bu sürekliliğin içinden doğacağı anlayışına dayanıyordu. Oysa, yazışmalarından da anlaşılabileceği gibi, Marx ve Engels’in amacı, tarihi yeniden yazmak; onu, yeni ve gerçekleşmesi an meselesi bir devrime doğru ilerleyen kesintisiz bir tedricî devrim süreci olarak sil baştan kurmaktı – Puncher’in deyişiyle “devrim-olarak-tarih”.

Komünist Manifesto, bundan da fazlasıydı; özel bir tür söz edimiydi – kelimeleri eyleme dönüştürüyordu. Puncher’e göre Marx ve Engels, manifestolarının edimsel içeriğini üç unsuru biraraya getirerek elde etmişlerdi: tarihten devşirdikleri bir mutlak otorite duygusu; bu tarihi tanıması için şimdiye yöneltilen bir çağrı (ki bu çağrı, zekice kotarılmış teatral bir jest biçimini almıştı); ve bu tarihi aktaran yazarlar olarak konuştukları açık seçik bir pozisyon. Bu niteliklerin hepsi, sonradan, 20. yüzyılın kültürel avangardları tarafından devralınacaktı.

“Avrupa’da dolaşan” “komünizm hayaleti”nden bahsedilmesi (Hamlet’in babasının hayaletine yapılan bir gönderme) ya da (Fırtına’nın son cümlelerini yankılarcasına) “Katı olan her şey buharlaşır” gibi cümlelere yer verilmesi bundandır.

 

 

Fütürist Manifesto'nun yazarı F. T. Marinetti

 

Tarihten destek alarak konuşulduğu hissini uyandırabilmek ve tarihin baştan sona yeniden gözden geçirilmesinde diretebilmek için sözlü gelenekten devralınmış teatral bir tını; neredeyse dinsel bir şiarın derin sözdizimsel yapısı; şimdiki zamanda kıyamet beklentisi; ve devrimin olası ve belki de kaçınılmaz olduğu varsayımı... bu niteliklerin hepsi, manifestoda biraraya gelip kullanıma hazır bir edebi tür oluşturdu.

Nitekim Marinetti ve arkadaşları, La Figaro’da yayınlanan Fütürist Manifesto’larında bu türü olduğu gibi alıp kullanmışlardır. İlk estetik manifesto girişimlerinden biri olan Fütürist Manifesto ânında bir klasik oldu. Gerisi, tarihtir – defalarca yeniden formüle edilen, farklı amaçlar uğruna tekrar tekrar kullanıma sokulan, yeniden yorumlanan, ve sanat ve kültür devrimleri adına yeniden yazılan bir türün, 1909’dan 1968’e kadar neredeyse bütün avangard hareketlerin işini görmüş bir türün tarihi.

manifesto, Fütürizm