Kenti Mimarlıkla Markalandırmak

19/1/2015 / skopbülten

Eskiden onu ayakta tutan madencilik bitince, Belçika’daki Mons kenti çöktü. Tıpkı demir-çelik fabrikaları kapanınca düşüşe geçen Kuzey İspanya’daki Bilbao gibi. Ve tıpkı Bilbao gibi, Mons’un belediye başkanı da kentin kurtuluşunu onu göz alıcı binalarla ve sanat eserleriyle donatmakta, yıldız mimarları buraya çekmekte buldu. Yani 1990’ların sonlarındaki mucizevi ‘Bilbao etkisi’nin peşine düştü. Mons’un talihini değiştirmek için büyük projelere girişti. Hedefi, Mons’u Avrupa Kültür Başkenti yapmaktı ve bunu başardı. Görkemli yeni binalar bir yana, Mons’un 2015 Avrupa Kültür Başkenti oluşunun simgesi, Belçikalı sanatçı Arne Quinze’in kent merkezindeki tarihi binaların arasına kurduğu 90 metre uzunluğundaki devasa heykeldi. Kalaslar çatılarak inşa edilen ve Yolcu adını taşıyan heykel, sanki meydanları ve sokakları katederek örten bir tonozdu. 400,000 avroya mal olan heykelin beş yıl boyunca yerinde kalması planlanmıştı. Ne var ki, kurulduktan yalnızca beş hafta sonra, tam Noel arifesinde bir bölümü çatırdayarak çöktü. Yarattığı tehlike karşısında heykelin sökülmesine karar verilince, görkemli strüktürden geriye yalnızca sokak kenarına yığılmış kalaslar kaldı.

 

 

 

 

Arne Quinze, Yolcu, Mons 2015

 

Mons’u ‘pazarlamak’ için girişilen mimari projelere gelince, Santiago Calatrava’nın istasyon binası ile Daniel Libeskind’in kongre merkezi başı çekiyor. Onları tanıtmak için belediyenin hazırladığı yayınlarda yıldız mimarlar ve tasarımları şöyle övülüyor: “şu sıralarda New York’ta Ground Zero’yu tasarlamakta olan, uluslararası üne sahip mimarların çizdiği iki büyük proje”.[1] Ground Zero projelerinin ne kadar tartışmalı olduğunu bir yana bıraksak bile, her iki mimar da sık sık eleştirilerin hedefi oluyor. Calatrava bütçe hedeflerini tutturamamasıyla, hatta katlamasıyla biliniyor. O kadar ki, “Calatravatelactava” [Calatrava kanınızı emer] adlı bir web sitesi bile var.[2] Mons için tasarladığı, 155 milyon avroya mal olacak yeni istasyon binası henüz inşa halinde. En iyi ihtimalle 2018’de tamamlanması bekleniyor ve şimdiden öngörülen maliyetin dört katına çıkmış durumda. İnşaatı bittiğinde, yerli bir mimarın 1950’lerde tasarladığı, çok sevilen mevcut istasyonun yerini alacak.

Libeskind’in kongre merkezi ise bütçe ve süre sınırları aşılmadan tamamlanabilmiş. Mimarı, binanın eski kent ile ilerde oluşması planlanan yeni bölge arasında bir mafsal olmasını öngörüyor. Ancak onun binanın bağlamına atfettiği önemi yadsırcasına, kongre merkezine hâkim olan sivri köşeler, dar açılar, keskin yarıklar Mons’a özgü değil, Libeskind’i üne kavuşturan Berlin’deki 2001 tarihli Yahudi Müzesi’nden kalma. Oradaki müze binasına özgü bu mimari unsurlar soykırımın yarattığı travma ile ilişkileniyordu; sanki bina o travmayı cisimleştiriyordu. Libeskind’e Mons’taki binasıyla ilgili olarak da yöneltilen eleştiri, mimarın travma estetiğini kişisel üslubuna dönüştürüp 15 yıldır biteviye kullanıyor olması; tasarladığı yapı ister bir alışveriş merkezi olsun, isterse kongre merkezi. Öte yandan, Calatrava’nın inşaatı süren ve neye benzeyeceği merak edilen istasyon binası sorulunca, Mons belediyesinin basın danışmanı “Calatrava’nın beş yıl önce Liège’de yaptığı istasyonun aynısı” cevabını veriyor.[3]

Hırslı belediye başkanlarının ve onlara kendilerini pazarlayan yıldız mimarların eliyle  pazarlanan kadim kentlerin akıbeti kaygı verici. Çünkü kentler böyle markalandırılma yoluna girince, çelişkili gibi gözükse de, kendilerine özgü niteliklerinin üstü örtülüyor, aynı yolla markalandırılan başka kentlerden farkları kalmıyor. Harcanan paralar da cabası. Arne Quinze’nin harabeye dönüşen heykeli sanki yaparken bozan bu sürecin metaforu. [MY]

 

 

Oliver Wainright’ın Guardian’da 13 Ocak 2015’te yayınlanan “Mons: It's the European Capital of Culture – But Locals Just Want to Go to Ikea” başlıklı yazısı esas alınarak derlenmiştir.

 

 

 



[2] Calatrava’nın Valencia’daki Sanat ve Bilim Kenti projesinin yüksek maliyetini ve tasarım hatalarını ortaya dökmek için bir sol partinin kurduğu web sitesini mimar dava etti. Mahkeme, Calatrava hakkında öne sürülen iddiaların nesnel gerçeklere dayandığını ve haklı olduğunu teslim etmekle birlikte, web sitesinin adının onu aşağıladığına hükmetti. Bunun üzerine web sitesinin adı değiştirildi: “Calatrava no nos calla” [Calatrava bizi susturamaz]. Proje sayesinde Valencia’nın bir kültür ve turizm merkezi haline gelmesi hedefleniyordu. Bina 2005’te tamamlandığında 300 milyon avroluk bütçesi 1 milyar avroya çıkmıştı. Valencia’da doğan Calatrava, proje ücreti olarak hükümetten 100 milyon avro almıştı. Bina açıldıktan hemen sonra çatısı aktı, duvar mozaikleri döküldü. http://www.theguardian.com/world/2014/may/16/spanish-architect-wins-lawsuit-calatrava-bleeds-you-dry-website (son erişim: 17 Ocak 2015).

 

mimarlık