Herhalde en fazla sergi izlemiş olan eleştirmen ve sanat tarihçimiz Kaya Özsezgin'dir. Bunlar üzerine en çok yazan da. Onda ilk eleştirmen olarak kabul edilen Diderot'nun ruhu vardır. 18. yüzyılda Fransız Kraliyet Akademisi'nin düzenlediği ve başta sadece saray erkanına açık olan Louvre "salon"larındaki sergiler üzerine ilk kez yazan ve bunları elle çoğaltarak yayan ansiklopedist Diderot'dur. Bu yolla o zamanlarda Tanrı'yı ve imparatoru temsil eden sanatın kamuya mal olmasında önemli bir adım atar. Diderot'nun Paris Salon Sergileri üzerine yazılarını Türkçeye çevirenin Kaya Özsezgin olması tesadüf değildir (1996). Çünkü onun da tutkusu, sergileri galerilerin duvarları arasından kurtararak kamuya mal etmektir. Hayatı boyunca sanatın kamusal varlığını canlandırmak için çalışmıştır. Sanat tarihi alanındaki birikimi de bu çalışmaların sonucudur; 1984'de Hacettepe Üniversitesi'nde başlayan ve hayatının sonuna kadar süren hocalığı da. Üniversitelerdeki antikite ve Rönesans ağırlıklı sanat tarihi tedrisatına 20. yüzyıl Türkiye sanatını ekleyenlerin başında o gelir. Türkiye'deki sanatçıların biyografilerini içeren "ansiklopedik sözlüğü" derleyen de odur.
Kaya Özsezgin, Ankara Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü'nü bitirmesinden itibaren (1960), eleştiriler ve denemeler kaleme almaya başladı. Bunlar sonradan Cumhuriyet ve Milliyet Sanat gibi gazete ve dergilerde düzenli olarak yayınlandı. Ayrıca sürekli izlediği sanat yayınları üzerine de kitap eklerinde tanıtım yazıları yazdı. Sanat üzerine birçok kitabın çevirilerini yaptı. Ama bütün bunların yanında en önemlisi, Türkiye'nin sanat tarihiyle ilgili araştırmalarıdır; makaleleridir, bildirileridir, monografileridir. Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Resim Heykel Koleksiyonu gibi kaynak kitaplarıdır.
1990'larda sanatın ve kültürün özelleştirilmesi ve devletten şirketlere devriyle birlikte Türkiye'de zaten son derecede cılız olan sanatın kamusal gücü iyice silinmiştir. Bunun sonucunda da, her yerde olduğu gibi burada da, kamusallığın iki temel bileşeni olan eleştiri yazını ve tarih incelemeleri iyice aşınmış, popüler/güncel kültüre feda edilmiştir. Bunun sonucunda Kaya Özsezgin'in çalışmaları gözden düşmeye başlamıştır. Milliyet Sanat ve Cumhuriyet'teki düzenli yazılarına son verilmiştir. Geçen yıllarda kaybettiğimiz Semra Germaner ve Sezer Tansuğ gibi güzide tarihçilerle birlikte Kaya Özsezgin'in de inşa etmeye çabaladığı Türkiye'de modern sanatın birikimiyle ilgili çalışmalar neredeyse tamamıyla tükenmiştir. Bu birikimin yaratıcıları ise, sanatı güncelleyen çağdaş sanat piyasasının sanatı tarihsizleştirmesi sonucunda hafızalardan silinmiştir. Ama eğer ilerde bir zaman Türkiye'de sanat tarihinin tarihi gündeme gelecekse, Kaya Özsezgin'in eserleri temel kaynaklar arasında yer alacaktır.