Ben gözümü kapayınca neyi yapacağımı bilerek çiziyorum; gözümü açtığımda neyi bulacağımı biliyorum. Bir yerde yazıyı ve imlayı bilip, gözü kapalı, yanlış yapmadan yazmak gibi! Harfleri öğreniyorsunuz, sonra imlayı öğreniyorsunuz ve yazıyı yazıyorsunuz, yazı da kendi biçimini buluyor, sizin yazınız oluyor. Gözü kapalı da yazıyorsunuz, yanlış yapmadan. Bu arada yazınız giderek sadeleşiyor, hızlanıyor, hatta, adeta çizgiler halini alıyor; soyutlaşıyor bir çeşit. Fakat kökünden kopmuyor. Ancak, gözü kapalı çizmenin yanlış anlaşılmaması, ‘kolaylık’la, ‘el kolaylığı’ ile kesinlikle karıştırılmaması gerekiyor. Çünkü bu çizgiler, bu desenler, kolaylığın tam tersine, uzun çalışma ve deneyimlerin sonucunda varılan bir aşamada, bir birikimden sonra çizilebilen desenlerdir. Çocuk desenleri, çocuk resimlerindeki saflığa, tazeliğe ancak bir yerden sonra varılabildiği gibi.[1]
Tiraje Dikmen, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirdi. Bir yandan, “İstanbul’da Kadın İşçilerin Çalışma Koşulları” konulu doktora tezini hazırlarken, diğer yandan İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Léopold Lévy ile resim çalışmaya başladı. 1949 yılında Fransız Hükümeti’nden aldığı bursla Paris’e gitti; önce Hukuk ve İktisadi Bilimler Fakültesi’ne kaydoldu, ardından École du Louvre’da Sanat Tarihi ve Müzeoloji okudu. Max Ernst, Yves Bonnefoy, Man Ray, Jacques Herold, Patrick Waldberg, Tristan Tzara, B. Condras, Charles Estienne gibi sanatçı, yazar ve eleştirmenlerle yakın ilişkiler kurdu. İlk kişisel sergisini 1956 yılında, Ernst, Miro ve Arp’ın eserlerini düzenli olarak sergileyen Galerie Edouard Loeb’da açtı. Sergiyi ziyaret edenler arasında bulunan Max Ernst bir desenini satın aldı. 1960’ta aynı galeride açtığı ikinci sergide ise bu kez yağlıboya çalışmalarını sergileyerek dikkatleri üzerine çekti ve olumlu eleştiriler aldı. 1964’te, gerçeküstücülük tarihinin en önemli sergilerinden biri sayılan “Gerçeküstücülüğün Kökenleri, Tarihi ve İlişkileri” sergisine davet edildi. Gerçeküstücü eğilimleri tarihsel bir süreç içinde ele alan sergide Bosch, Bruegel’den başlayarak, Paul Klee, Max Ernst, Picasso, Duchamp, Tristan Tzara, Jacques Prevert, Soupault ve daha birçok sanatçı, yazar ve şairin eserleri yer aldı. Mayıs 1968 olayları sırasında Paris’te bulunan sanatçının Mai 1968 isimli dizisi, 1970 yılında, Galeri 1’de, İstanbul’daki ilk kişisel sergisinde izlendi. 1985’te Ankara Galeri Nev’de açılan Zamanların Hafızası isimli sergisinde, önsözünü Patrick Waldberg’in kaleme aldığı aynı adlı serigrafi kitabı yayınlandı. 1990’dan itibaren çalışmalarında “göç” temasını ele aldı. Hareket halindeki kitleleri yorumladığı kompozisyonlara 2000’lerden sonra “büyü” teması eklendi. Bu iki tema doğrultusunda gerçekleştirdiği yağlıboya ve pastel eserleri 2002’de Ankara Galeri Nev’de sergilendi. Son kişisel sergisi, 1996 yılında İstanbul’da Milli Reasürans galerisinde açıldı. Tiraje, Eylül 2014’te aramızdan ayrıldı.
Tiraje bizi, sokağa, agoraya, bulvara, hatta çarşının tam ortasına götürüyor; bazen kalabalıklarla, insan gruplarıyla, bazen birbirleriyle karşılaşan ya da birbirlerini izleyen yalnız kişilerle, belirsiz yönelimlerle itilerek dağılan insanların oluşturduğu parçacıklarla yan yana getiriyor. Ancak, Tiraje’nin, kimlikleri tespit edilmesi güç topluluklarında çarpıcı olan, aynı zamanda insanı saran yön, bu toplulukların zamanın dışında oluşlarıdır. Kuşkusuz, Tiraje’nin desenleri güncel kaynaklarla yüklü: Çalkantı, sokakların kargaşası, yaşama kaygısı... Bununla birlikte, bize öyle geliyor ki, bu desenler Nil, Fırat ve Dicle uygarlıklarına da ait olabilir. Bir mumyanın sargıları üzerine çizilmiş, bir Babil rulosu üzerine kakılmış veya Iraquis’li bir Kızılderili’nin savaş mesajı gibi bir ağaç kabuğuna oyulmuş olabileceklerini seziyoruz.[2]
Mai ’68 serisinden
Mai ’68 serisinden
"İsimsiz", 1968, kâğıt üzerine yağlıboya, Cengiz Akıncı Koleksiyonu, fotoğraf: Mustafa Hazneci.[3]
"Davulcular", 1970, kâğıt üzerine yağlıboya, Ali Artun Koleksiyonu, fotoğraf: Mustafa Hazneci.[4]
"İsimsiz", 1978, kâğıt üzerine yağlıboya, Hüseyin Bütüner Koleksiyonu.[5]