Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren gelişen Alman kabaresi Berlin mitolojisinde özgün ve tanımlanması zor bir rol oynar, öyle ki siyasal hayat sahnelere yansır, kabare şarkıları, sahne alan en ünlü simalar insanların gündelik yaşamlarının birer parçası haline gelir. En ünlü sanatçılar –Frank Wedekind, Bertolt Brecht, Max Reinhardt– kabarelerin müdavimi olur. Avangard tiyatro oyunları gösterilir (Wedekind, Toller), Berlin’i kasıp kavuran sefalet sahneye konur, siyasal sorumlular topa tutulur; fakat bu aynı zamanda savaşın yarattığı yıkımı, savaş-sonrasının hüznünü unutmak için sığınılan bir mekândır.
Kabare kelimesinin kökeni aslında pek bilinmiyor. Ama kesin olan bir şey varsa o da 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıktığı ve içki içilen bir yeri tarif ettiği. Sözcüğün, siyasal hiciv ile varyeteyi kapsayan bir gösteri türüne tekabül etmesi, yavaş gelişen bir sürecin sonucunda olacaktır. Fransızcada uzun süre boyunca “kabare” terimi bir “kafe-tiyatro”dan ziyade sadece “kafe”yi ifade etmiştir. Almanya’da ise tam aksine, kabare hızla siyasal ve edebi hicve yönelir. Kabare bir tiyatro değildir; onun ne çapına ne de ciddiyetine sahiptir. “Küçük gösteriler” için bir “küçük sahne”dir (Kleinkunstbühne). Yüksek bir edebi iddiaya sahip olmadan skeçler aracılığıyla güldürmeyi amaçlar.
Sol: Théophile Steinlen’in 1896 tarihli Le Chat Noir afişi. Sağ: Théophile Steinlen, kedi heykeli üzerinde çalışıyor, 1913.
Henri Murger’in daha ilerde, 1847’de Bohem Hayatından Sahneler’de tasvir edeceği Paris bohemlerinin buluştuğu ilk büyük kabare, Montmartre’taki Le Chat Noir olacaktır. Bu bohem çevrede şairleri, öğrencileri, ressamları görürüz ve hepsi burjuvaziye karşı aynı horgörü etrafında birleşirler. Siyasal hiciv hızla gelişir. Aristide Bruant, kabare şarkıcısı olarak uluslararası bir nama –bilhassa da Almanya’da– kavuşacak ilk sanatçı olacaktır. Umutsuz bir dünyanın sözcüsüdür o; kahramanları Paris’in yoksullarıdır, dilencileridir. Tüm şarkıları burjuvaziyi hedef alır ve sokaklardaki halkın savunusunu yapar. Bir marjinal olmaktan, dilencilerin, hırsızların, pezevenklerin ve fahişelerin dostu olmaktan gurur duyar. Bruant’ın şarkıları iki geleneği biraraya getirir: bir yanda afişler, bildiriler, gazeteler yoluyla yapılan siyasal hiciv, diğer yanda Fransız Devrimi’nden gelen devrimci şarkı geleneği –özellikle de Baldırıçıplakların şarkıları. Bu halk sanatları burjuvazi tarafından resmî kültürden uzaklaştırıldıktan sonra kabare repertuvarının parçası olacaktır.
Sol: Toulouse-Lautrec, Aristide Bruant afişi. Sağ: Aristide Bruant
Ardından Pierre-Jean Béranger, 19. yüzyılın ilk yarısında tüm Avrupa’ya kabare şarkı tarzını tanıtacaktır. 1830 Temmuz Devrimi’nin ardından Béranger sosyalist ve ütopyacı fikirlerin sözcüsü olur. Komün’ün şairlerinden biri olarak kabul edilen Béranger tüm Avrupa’yı bu burjuva-karşıtı şarkıyla tanıştırır. Esasında 1789 Devrimi sırasında kazandığı önemle birlikte siyasal şarkı tüm Avrupa’ya yayılmış ve ona tekrar hayat veren kabare, edebi bohem biçimini alan bu burjuva-karşıtı isyanın en yüksek ifade mekânlarından biri haline gelmiştir.
İlk başlarda Alman kabaresi Fransız kabaresini taklit eder gibidir fakat hızla kendine özgü bir nitelik kazanacaktır. Almanya benzer çapta bir devrimci şarkı geleneğinden yoksundur ancak büyük kentler –özellikle de Berlin ve Münih– şairlerle ressamların burjuvaziye olan nefretlerini ifade ettikleri sanat merkezleridir. Georg Conrad etrafında toplanan sanatçılar kabareyi burjuvaziye karşı mücadelenin bir aracı haline getirecektir.
Alman kabaresinin tüm tarihi, kabareyi ele geçirip toplumsal ve eleştirel işlevini saptırmakla tehdit eden burjuvaziye karşı sanatçıların kabareyi bir siyasal ve toplumsal hiciv odağı haline getirme mücadelesi olarak özetlenebilir. Alman kabaresinin ilk imajını yaratan kişinin, Stilpe romanının yazarı Otto Julius Bierbaum olması hayli muhtemel. Romanın kahramanı, öğrencilikte ve edebiyat eleştirmenliğinde başarısız olduktan sonra sanat dallarını ve değerleri altüst edecek bir gösteri türü yaratmayı hayal eder. Hatta bir Berlin estetiğinin ve estetik Berlin’in hayalini kurar. Kabare şarkılarını toplar ve 1900 yılında yayınlar. Bu kabare şarkılarının yazarları arasında Richard Dehmel, Gustav Falke, Ludwig Finckn, Alfred Walter Heymel, Arno Holz, Frank Wedekind gibi ekspresyonizmin öncüleri bulunur.
Bu şarkılar, sınırlı bir kesim için değil en sade insanlara dönük olarak yorumlanmalıdır. Bierbaum’un kabaresi bu nedenle bir “Kulturerevolution” olarak görünür – her şeyden önce burjuva-karşıtı, onun ahlakını ve değerlerini alaşağı edecek bir devrim olarak. Ernst von Wolzogen, tıpkı Bierbaum’un kahramanı gibi, daha iyisini başaramadığından kabareye yönelir. Leipzig ve Weimar’da eğitim gördükten sonra Berlin’e yerleşir ve bu büyük başkentin bohem hayatına katılır, sosyalist ve anarşistlerle ahbaplık eder. Münih’te de yazar ve şairlerle tanışır ve tiyatro müdürü olmak için gayret eder. Berlin’de Freie Bühner’i kuran odur; Münih’te de yeni bir tiyatro hayalini kurar ancak çabaları sonuçsuz kalır ve Berlin’e dönerek 18 Ocak 1901’de, ilk Alman kabaresi olarak değerlendirebileceğimiz Buntes Theater’i (Überbrettl) kurar.
Sol: Otto Julius Bierbaum. Sağ: Ernst von Wolzogen’in kurduğu Buntes Theater’in (Überbrettl) afişi.
Überbrettl, Fransız geleneğinden ve Chat Noir’dan hayli farklıdır. Katı sansür uygulaması yüzünden siyasal hiciv gösterileri icra etmek mümkün değildir. Bierbaum’un umutlarının aksine Überbrettl halkçı karakterden yoksun bir kabaredir. Wolzogen artık bohem bir şair değildir, kabareyi burjuva izleyici kitlesine yönelik yeni bir tiyatro haline getirmeyi arzulamaktadır. Hiçbir şekilde işçilere dönük bir içerik düşünmez. Bu kabare türünde gelişen hicvin de siyaseten angaje bir boyutu söz konusu değildir. Sahne alanlar ya şair ya da amatördür. Garip şekilde kabareye dair idealinin dayanaklarını Nietzsche’nin yazılarında bulur: Kabare “üstinsanlar” [übermensch] için bir oyun olarak telakki edilir. Wolzogen’in kendisi de bunu ifade eder: “Ben bir radikal aristokratım”. Söz konusu olan kitleleri ayartmak veya toplumu eleştirmek değil, bir azınlığın zevkini aristokratik değerlere doğru yükseltmektir. Bu bağlamda sosyalist şiirden ve natüralizmden de uzak durur.
Esasında Überbretti’in izleyicileri aristokratlardan değil büyük kentlerin, özellikle de Berlin’in eğlenceye susamış burjuvalarından oluşmaktadır. Überbrettl bir “küçük tiyatro” değil, Alexanderstrasse 40 numarada bulunan eski Secessionbühn binasında kurulmuş, 650 koltuklu haşmetli bir yapıdır. Überbrettl’in belki de en ünlü oyunları Otto Julius Bierbaum’ın Der lustige Eheman’ı ile Oscar Strauss’ın Die Muzik Kommt’u olmuştur. Kabare gösterilerine hızla dahil edilen bir tür olarak şarkı onun ünlenmesinde büyük bir rol oynar. Kimi gösteriler şarkıları aracılığıyla tüm Almanya’da ün kazanır – 1930’ların karakteristik bir olayıdır bu, tıpkı Marlene Dietrich’in Mavi Melek için Holländer tarafından bestelenmiş şarkılarıyla kazanacağı akıl almaz nam gibi. Üçüncü Reich döneminde Lili Marlène’in askerî marşa dönüştüğüne bile tanık olunur.
Marlene Dietrich, piyanoda Friedrich Holländer
İzleyicilerin zevkini aristokratik değerlere yükseltme arzusu ve sansür korkusundan dolayı Wolzogen siyasal temalara çok az değinir. Bu anlamda bu ilk Alman kabaresi, hayli paradoksal biçimde, Fransız kabaresinin özünün ve Marx ile Engels’ten beri Almanya’da durmaksızın gelişen sosyalist şarkı geleneğinin olumsuzlanmasıdır. Edebiyat ve sanat boheminin, her türden deklase unsurların yerini, burjuvalar ve küçük burjuvalar alır. Esasında Überbrettl izleyici nezdinde pek tutmuş da sayılmaz. Bu yarı-başarısızlığın tek bir nedeni yok. Wolzogen’in kendisi de çeşitli kereler bunu açıklamaya çalışır. 1922’de Almanya’nın ancak ciddiyet söz konusu olduğunda yüksek başarı elde edebildiğinden bu tür bir kabare fikrinin anti-Germen ve anti-Alman olduğunu iddia edecek noktaya varır. Aslında Wolzogen kabare gibi bir gösteri biçiminin tüm halkçı geleneğini reddederek Almanya’ya aktarabileceğini sanmıştır, bu da malum, söz konusu girişimi baştan başarısızlığa mahkûm eder. Boheminden ve toplumsal isyanından arındırarak kabareyi yaşatmak mümkün değildir. Bohemi ve hicvi reddetmek[1] onu en özgün olduğu noktadan mahrum bırakarak öldürmek anlamına gelir. Berlin burjuvalarına yönelik apolitik bir kabare, kabarenin ancak bir karikatürü olmuştur, onun özünün hiçbir şekilde kavranılamadığının göstergesidir.
Cabarets de Berlin (1914-1930).1/5 – Naissance du cabaret allemand. başlıklı yazıdan kısaltılarak çevrildi
[1] Almanya’da kabare, Naziler yeni rejime yönelik her türden eleştiri ve hicvi yasaklayınca sönümlenecektir. Kimi sanatçılar bu geleneği sürdürmek için umutsuz bir mücadeleye girişse de karşılarında hızla SA’ları ve Nazilerle çatışma yaşanmasından korkan polisi bulurlar.