İstanbul Modern’in, müzeye gelir sağlamak amacıyla 10 Aralık 2011 Cumartesi akşamı düzenleyeceği Gala Modern gecesi için sekiz sanatçıdan yapıt üretmesi talebinde bulunması ve ardından Bubi Hayon’un “Oturak” adlı eserini geri çevirmesi üzerine yaşanan “sansür” tartışmaları devam ediyor.
Bubi Hayon, eserinin İstanbul Modern tarafından geri çevrilmesi üzerine şu açıklamayı yapmıştı: “Sanat yapıtının bir tabu olmadığını, kutsal olmadığını, müzelerin birer mabet olmadığını vurgulamak için altın ve bronz karışımı bir oturak yaptım. İstanbul Modern, benimle beraber sekiz sanatçıdan tüm gelirleri müzeye ve etkinliklerine bağışlanmak üzere bir yapıt talebinde bulundu. Ben de bir ay çalışıp yaptım. Konu ya da tema belirtilmedi. Zaten belirtilseydi yapmazdım. Daha sonra yapıtın müzeye teslim edilmesi arifesinde müze yetkilisi fotoğraf çekmek için atölyeme geldi, fotoğrafın atölyede çekilmesi koşullarının olmadığını söyleyerek yapıtın müzeye görülüp orada çekim yapılacağını söyledi ve yapıtımı müzeye götürdüler. Ertesi gün telefon açıp ‘bu yapıtı alıcıya nasıl sunacağız? Alıcı (koleksiyoner) bunu alır mı?’ gibi çeşitli bahaneler üretmeye başladılar ve bu haliyle yapıtımı kabul edemeyeceklerini bildirdiler. Benim sert tepki gösterdiğimi görünce de koşullu olarak kabul edeceklerini söyleyip öneriler sundular. Birinci öneri; oturağın lazımlık bölümünün kaldırılıp koltuğa çevrilmesiydi, ikinci öneri ise; üzerine bir örtü örtülmesi. Yani yapıtımı tesettüre sokmayı önerdiler. Ben de yapıtımı geri çektim.”[1]
Bubi Hayon’un açıklamasının ardından, Uluslararası Plastik Sanatçılar Derneği (UPSD) ile Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA), olayı “sansür” çerçevesinde görmediklerini bildiren birer basın açıklaması yaptılar. Bunun üzerine Hakan Akçura’nın öncülüğünde, hem İstanbul Modern’in tavrını hem de bu duruma tepki göstermeyen iki kurumu protesto etmek üzere bir imza kampanyası başlatıldı.
UPSD’nin Basın Açıklaması[2]
Sanatçı Bubi Hayon ve İstanbul Modern Müzesi arasında bu ay içinde yaşanan gerginlik ve tartışma konusu olan eserin İstanbul Modern’in Gala Gecesi’ne alınmamış olması ile ilgili konuda UPSD’nin görüşü aşağıdaki gibidir:
Her yıl eğitim programına destek amacıyla, 7-8 sanatçıdan birer hediye yapıt talep ederek, ‘Gala Modern’ isimli bir özel gece ve müzayede düzenleyen İstanbul Modern, bu işleri sanatçılarla beraber, küratörünün yönlendirmesiyle oluşturmakta ve seçmektedir. Bu şekilde her yıl değişik sanatçıların çalışmaları, o gecede davetli sanatseverlerin beğenisine sunulmaktadır.
İstanbul Modern’in şef küratörü Levent Çalıkoğlu da sanatçı Bubi Hayon’dan 10.12.2012 tarihli Gala Gecesi için bir yapıt tasarlamasını istemiş, ortak oluşturdukları düşüncede de Bubi Hayon’un kendi stilinde bir koltuk üretmesinde karar kılınmıştır.
Yapıtın son halini gören Levent Çalıkoğlu, işin bronz-altın görünümünde bir ‘oturak’ olduğunu fark ettikten sonra, Bubi’ye üzerinde anlaşılandan farklı olduğunu, bu şekilde müzayedeye koyamayacaklarını bildirmiştir.
Daha sonra takip eden süreçte gerek Bubi’nin yaptığı açıklamalar, gerek İstanbul Modern’in yanıtı ve takip eden gergin günler, Türk sanat ortamının malumudur.
1- UPSD, düşünceyi ifade özgürlüğü konusunda son derece hassas ve gerek sanat eserlerine, gerek siyasal düşünce ifadesine gerek her türlü sanat eseri ve sanatsal farklı disiplinlerden ifade yöntemlerinin özgürlüğünün korunmasına önem veren bir kurumdur. Türk kamuoyunun yakından bildiği gibi UPSD bu konuda birçok eylem düzenlemiş ve sanatçılara destek vermiştir.
2- Bubi Hayon ve İstanbul Modern arasındaki ilişki, davet üzerine gerçekleşen bir küratörlü alanın, sipariş iş sergisi konumundadır. Bilindiği gibi, sanat eserini, düşünceyi halka, sanatsevere ulaştıran aracı kurumların (müze, galeri, basın, yayınevi, tiyatro) bu yapıtları seçme ve sunup sunmama hakkı vardır. Bu nedenle küratörlü sergilere seçilmeyen sanatçıların yapıtları, yayınevlerinin basmadıkları kitaplar, gazetelerin yayınlamadıkları makaleler/haberler, tiyatroların sahneye koymadıkları eserler, galerilerin sergilemeye seçmedikleri yapıtlar sürekli olarak gündemde olan uygulamalardır. Bu şekilde reddedilen, yani sergilenmeyen veya satın alınmayan veya müzayedeye konulmayan veya yayınlanmayan her eser, eser sahibini doğal olarak üzer. Bu, sanatçı olmanın doğal akışı içinde, olağan bir durumdur ancak her yaşandığında da, sanatçının yeniden bu rahatsızlığı hissetmesi normaldir.
3- “Sansür”, sanatçı ve onun eserini topluma taşıyacak mecranın, yani müze, galeri, yayın, görsel “sunum anlaşması” yürürlüğe girip, yapıt halkla doğal akışında buluşacakken yapılan dış müdahalenin adıdır. Yani bir hükümet, bir içişleri bakanlığı, bir kültür bakanlığı, bir belediye bir esere müdahale edip ‘sakıncalı’ yargısı ile toplumda buluşmasını engellediği zaman bir sansürden söz edilebilir. Çünkü hiçbir müze, hiçbir galeri, hiçbir yayınevi, hiçbir gazete,sanat ve fikir ‘işçisinin,’ yani sanatçı-yazar-düşünce insanının şu ya da bu nedenle onaylamadığı eserini sergilemeye, sunmaya mecbur edilemez. Söz konusu davette de, sanatçı, küratörlü, siparişli, belirli bir seçilmiş amaca hizmet etmek isteyen bir Gala müzayede gecesi seçiminde, bunun her istediğini sunabileceği bir platform olmadığını bilerek bu işe soyunur. Dolayısıyla burada yapılan seçimi bir “sansür” vakası olarak adlandırmak, bu kelimenin kapsama alanının dışına düşer. Sansür, yapıtı üreten ve sunmayı kabul edenin dışında, 3.bir merciinin devreye girmesiyle oluşur. Örneğin bir Galeri, bir eseri sergiler, polis gelir o eseri indirir. Ya da bir yayıncı, bir yazarın kitabını yayınlar, bir kanun yorumuyla savcılık o kitabı toplatmak ister. Bunlar “sansür” e girer. Aksi takdirde, yapıtı topluma sunan konumundaki ikinci ayağın, her toplumun önüne taşımaya reddettiği yapıta “sansür” denecek olsa, bu dünyada sayısız eserin her an her yerde sansür edildiği anlamına gelir.
4- UPSD Yönetim Kurulu, spesifik olarak Bubi Hayon’un yapıtı ve İstanbul Modern’in bunu neden müzayede koymaktan kaçındığı konusunu belki anlamış değildir. Ancak hangi kurum veya sanatçının neyi uygun görüp görmediği, kendi öznel seçimidir. Sanatçı Bubi Hayon’un yapıtı, İstanbul’da birçok galeride veya UPSD’nin kendi galerisinde, bir sergi çerçevesinde sergilenmeye değer görülür. Ancak İstanbul Modern veya belki başka bir müze/galeride, bu yapıt belirli bir proje ve sergi çerçevesinde reddedilebilir. Bu nedenle zaten farklı stilde galeriler, müzeler, koleksiyonlar oluşmaktadır.
UPSD, kendi üyesi olan değerli ve deneyimli bir sanatçısının ilgi çekecek bir işinin bir sanat buluşmasında reddedilmiş olmasından dolayı doğal olarak üzüntü duymuştur. Ancak bu konuda karar mercii, ‘küratörlü ve siparişle üretilmiş’ bir iş talep etmiş olan İstanbul Modern’dir. O geceyi planlayan ve kurgulayan kurum, sergi adına beklentilerini ve hedeflerini ortaya koyma hakkına sahiptir. Sanatçımızın bu işine kattığı emek ise ölümsüzdür. Henüz bir yerde sergilenmemiş olması, değerini tabii ki düşürmez. Bu olaydan yola çıkarak, bundan sonra buna benzer tartışmaların yaşanmaması için çeşitli alternatifler düşünülebilir.
AICA’nın Basın Açıklaması[3]
Son günlerdeki Sansür Tartışmaları Üzerine Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye Şubesi’nden Kamuoyuna Duyuru
Son günlerde sanat çevresinde tartışılan, bir sanatçı ve bir müze arasında gerçekleşen olay üzerine AICA Türkiye açıklama yapmak gereği duymuştur.
Sansür, AICA International’ın, dolayısıyla AICA Türkiye’nin en duyarlı olduğu konuların başında gelmektedir. Yaklaşık yetmiş ülkede örgütlenmiş olan AICA’nın şubeleri, ülkelerinde karşılaştıkları sansür olaylarına hem tepki vermekle hem de söz konusu olayı Paris’te bulunan merkez yönetime bildirerek uluslararası boyuta taşımakla yükümlüdür. Bu doğrultuda son günlerde tartışılan ve çeşitli görüşlere göre sansür olarak nitelendirilen, bir müze ve bir sanatçı arasında gerçekleşen olay AICA Türkiye tarafından da dikkate alınarak değerlendirilmiştir.
Olayın taraflarından olan müze, eğitim programlarına fon sağlamak için bir müzayede organize etmiş ve bu çerçevede yalnızca davetiye ile çağırılan misafirlerin katıldığı, kamuya açık olmayan bir etkinlik düzenlemiştir. Söz konusu müzayede için çeşitli sanatçılardan satılabilecek tasarımlar veya sanat işleri talep edilmiş, sanatçılar da davetlilerin satın almasına yönelik işler üreterek müzeye hibe etmişlerdir.
Bu çerçevede gerçekleşen organizasyon esnasında bir sanatçı ile müze arasında üretilen iş hakkında anlaşmazlık çıkmış, sanatçının basın bildirisine göre müze tarafından sanatçıya iş üzerinde değişikliklere gidilmesi tavsiye edilmiş, sanatçı da bunu kabul etmemiş ve sanatçının değerli emeğini harcayarak ürettiği sanat işi kurumun basın açıklamasına göre müzenin vizyonu ve amaçlarına uygun bulunmadığı için müzayede sorumluları tarafından organizasyona dahil edilmemiştir.
AICA Türkiye, söz konusu olayı yukarıdaki koşullardan dolayı sansür çerçevesinde değerlendirmeyi uygun görmemiştir. Zira organizasyonun, kamuya açık bir sergiden uzak, davet usulü düzenlenen bir müzayede olduğu ve doğası gereği salt satışa yönelik bir kaygı güttüğü görülmektedir. Buna karşın her türlü sanat organizasyonunda, sanatçının haklarının ve emeğinin gözetilmesi ve sanatçının kendini ifade ediş biçimine tam özgürlük verilmesi dikkat edilmesi gereken hususların başında gelir. Bu doğrultuda, küratöryel seçimlerin projenin amaçları doğrultusunda dikkatle oluşturulmasının, kurumlar ile sanatçılar arasında sağlıklı bir iletişimin sağlanmasının, projenin çerçevesinin detaylandırılmasının, bu detaylar üzerinde taraflarca yazılı mutabakata varılmasının ve tarafların karşılıklı haklarını koruyacak yazılı anlaşmaların gerekliliği açıktır. AICA Türkiye söz konusu anlaşmazlığın bu temel koşulların sağlanmamasından kaynaklandığına inanmaktadır.
Sansürün “Koşullu”suna da “Doğası Ticari Yaşama Uyanı”na da Hayır![4]
Biz, son günlerdeki "Sansür" tartışmaları üzerine Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye Şubesi’nin ve UNESCO-AIAP Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği'nin aynı gün yapmış olduğu iki açıklamanın içerdiği birbirine çok benzer yorumlara katılmayan sanat ve kültür insanları olarak,
Bubi Hayon ve yapıtı "Oturak" ile İstanbul Modern arasındaki sorunun zemini ne olursa olsun, kurumun ve şef küratörü Levent Çalıkoğlu'nun, verili haliyle yapıtı kabul etmeme gerekçesini, sanatçının tepkisinin ardından da yapıtın kabul koşulu olarak verili bağlamını tümüyle yokeden, dönüştüren öneriler öne sürebilme pervasızlığını açık, kaba, koşullu bir sansür olarak görüyoruz.
Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği (AICA) Türkiye Şubesi’nin ve UNESCO-AIAP Türkiye Ulusal Komitesi Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği'nin ve görüldüğü kadarıyla sessizliği ve tavırsızlığı seçen birçok sanatçının, siyasal ve yönetsel iktidarın, koleksiyonerliğe merak sardığı bilinen muhafazakar kesimlerin "duyarlılıklarını" tehdit olarak görüp eserlere müdahale eden piyasa aktörlerinin davranışlarına, "ticaretin doğası" deyip geçtiğini gözlemliyoruz.
Şimdi durum bizce daha da vahim bir boyuta taşınmıştır.
İstanbul Modern ve şef küratörü Levent Çalıkoğlu'nun, sekiz sanatçıdan, "tüm gelirleri müzeye ve etkinliklerine bağışlanmak üzere bir yapıt" talebinde bulunurken bu sanatçıların sanatsal kariyerleri boyunca ne tür işler ürettiğini bilmemesi sözkonusu olamaz.
Unutulmamalı ki, Bubi Hayon, verili biçim ve bağlamıyla, hepimizin bildiği yaratım çizgisinin devamı, olgun bir örneğiyle, kendi ifadesiyle "sanat yapıtının bir tabu olmadığını, kutsal olmadığını, müzelerin birer mabet olmadığını vurgulamak için" altın ve bronz karışımı bir "Oturak"la İstanbul Modern ve Levent Çalıkoğlu'nun karşısına "çıktığı için" sansürlenmiştir.
"İstanbul Modern" ve "Levent Çalıkoğlu", bizler için artık, sadece, "Oturak" yeri -yani verili bağlamı- çıkartılmış bir "koltuğu" ya da tümüyle "örtülmüş" -yani verili bağlamı saklanmış, gizlenmiş, görülmez kılınmış, katledilmiş- bir "silueti" kabul edilebilir, koleksiyonerlere sunulabilir, satılabilir bulan bir kurumun ve küratörün adıdır.
Devlet ya da özel sektörce kurulmuş, işletilen bir "modern" sanat kurumunun kendi etkinlikleri için gereksindiği paranın miktarı ne, koleksiyoner muhatapları kim olursa olsun, sanatsal yaratım özgürlüğünü katletme hakkını, sanatsal yaratım sürecinin niteliğini dönüştürebilme özgürlüğünü -üstelik bu kadar sınırsız ve kaba bir biçimde- savunmak, bizce olanaksızdır.
"Kabul edebileceği", "koleksiyonerlere sunulabileceği", "satabileceği" değil de "sergilemeyi seçtiği ve seçebileceği" eserlerinin niteliğinin farklı olabilmesi, bu kurumun ve şef küratörünün eylemini bizce asla aklayamaz. (Birilerinin bize "riyanın ticaretin doğası olduğunu" söyleme ihtimali de fikrimizi değiştirmeyecektir.)
Tam tersine, bu tasarrufunun özrünü tüm "modern" sanat ortamından, başta Bubi Hayon başta olmak üzere tüm sanatçılardan dilemedikçe, "İstanbul Modern" ve "Levent Çalıkoğlu" verili kimlik tanımlarının, en azından bizlere karşı hükmü kalmamıştır.
Bizler, böylesi bir daveti kabul ettiği ilk andan, böylesi bir işi ürettiği, sunduğu, kurum ve şef küratörünün pervasız koşullu sansürünün ardından geri çekip, basın açıklaması yaptığı ana kadar geçen tüm süreci Bubi Hayon'un "sanatsal varoluşu, etkinliği, eylemi, üretimi" olarak görüyor, eminiz ki her gün "değeri" artacak olan "Oturak"ı Türkiye sanat ortamında belki de farkındalığı çok gerekli olan bir durumun altını çizdiği için alkışlıyor, özrünü dilemeden ve "verili niteliğini değiştirmeden" aynı "Oturak"ı belki de bir başka gün aynı ya da farklı bir şef küratörle sergileyebilecek bir İstanbul Modern'de artık hiçbir sanatsal düzlemde yer almak istemediğimizi açıklıyoruz.
Bize yol gösteren özgür ruhumuz, varoluş bilincimiz ve tabii ki R. Mutt'un "pisuvar"ıdır.
İmzacı sanatçılar, tasarımcılar, müzisyenler, çizerler, özerk ya da kurumlarda çalışan küratörler, bienal ve sanat kurum yönetmenleri, sanat eleştirmenleri, sanat yazarları, sanat tarihçileri, sanat yönetmenleri, sanat öğretim üyeleri, sanat eğitmenleri, sanat öğrencileri, sosyal bilimciler (İlk imzacılar):
Ali Akay, Hakan Akçura, Rüçhan Şahinoğlu Altınel, Fırat Arapoğlu, Burak Arıkan, Laleper Aytek, Bülent Barın, Şen Barkan, Bahadır Baruter, Murat Başol, Erim Bayrı, Ege Berensel, Ertan Birgül, Hüma Birgül, Hülya Botasun, Lütfiye Bozdağ, Gül Çağın, Selen Çatalyürekli, Emine Corduk, Özge Çelikaslan, Burak Delier, Özgür Demirci, Cansu Demiröz, Pelin Derviş, Hüsnü Dokak, Övül Durmuşoğlu, Elvan Ekren, Asuman Ercan, Ceren Erdem, Fulya Erdemci, Didem Erk, Özgür Erkök, Özge Ersoy, Ekmel Ertan, Murat Ertel, Alp Esin, Deniz Gül, Genco Gülan, Ali Gürevin, Ayşe Gülay Hakyemez, Hakan Gürsoytrak, Deniz Ilgaz, Aslı Işıksal, Şule Kangüleç, Funda Karadağ, Gülfem Kessler, Selen Korkut, Vasıf Kortun, Erden Kosova, Seyit Battal Kurt, Mahmut Wenda Koyuncu, Raziye Kubat, Özlem Şekercioğlu Lesport, Beral Madra, Aşık Mene, Barış Mengütay, Serpil Odabaşı, İrfan Okan, Bager Oğuz Oktay, Alev Oskay, Yeliz Oskay, Suat Öğüt, Deniz M. Örnek, Zeynep Özatalay, Şefik Özcan, Aykan Özener, Önder Özengi, Dilara Özgül, Ferhat Özgür, İz Öztat, Yavuz Parlar, Tayfun Polat, Lebriz Rona, Necla Rüzgar, Ahmet A. Sabancı, Menekşe Samancı, Esra Sarıgedik, Niyazi Selçuk, Gonca Sezer, Şebnem Somel, Başak Şenova, Damla Tamer, Zeyneb Taşcı, Faika Berat Taşkıran, Orhan Taylan, Elif Gül Tirben, Tuğba Turan, Yeşim Ustaoğlu, Tahir Ün, Merve Ünsal, Arzu Yayıntaş, Adnan Yıldız, Demet Yoruç, Binnur Berkholz Zengin
[1] Lütfiye Bozdağ, “Sanatçıya ve Eserine Saygı Duymayan Bir Müze: İstanbul Modern”, http://muhalefet.org/haber-sanatciya-ve-eserine-saygi-duymayan-bir-muze-istanbul-modern-lutfiye-bozdag-19-757.aspx
[2] http://www.upsd.org.tr/cgi-bin/sayfa.pl?section=haber&fn=3956
[3] Fırat Arapoğlu’ndan e-posta yoluyla temin edilmiştir.
[4] http://www.change.org/petitions/sanat-kltr-evreleri-art-and-cultural-society-sansre-hayr-no-to-censorship