İnsan Sermayesi: Sözleşmeli Köleliğin Yeni Yüzü

Yıllar önce, tıpkı bir şirketin hisselerini alırmışçasına etten kemikten insanların hisselerini satın alma düşüncesi karanlık bir bilim-kurgu taşlaması gibi gelirdi kulağa. Bugünse, bu türden “insan sermayesi” sözleşmeleri gayet gerçek.

Alison Griswold, Business Insider dergisi için hazırladığı bir haberde, doğrudan insan sermayesi yatırımı alanında öncülük eden Upstart ve Pave şirketlerini inceliyor. Şirketlerin çalışma şekli şöyle: Eğitim ve iş vasıflarını sunan genç insanlar, yatırımcıların yer aldığı bir havuzdan hedefledikleri miktarda yatırım talep ediyorlar. Upstart ve Pave, adayların 5 veya 10 yıllık sözleşmeler süresince elde etmeleri beklenen tahminî geliri hesaplayan bir algoritma sayesinde belli bir faiz oranı belirleyerek başvuruları yönlendiriyor. Sözleşmelerin geçerli olduğu süre boyunca yatırımcılar fikir veya projelerin değil, bizzat insanların hisselerine sahip oluyor.

 

                 

Pave şirketinin ilanı: “Birbirinize yatırım yapın, fark yaratacak işleri destekleyin, ve başarıdan pay alın”. İlana yer veren derginin notu: "Pave ve Upstart şirketleri, düşlerinin peşinden gitmek isteyen gençlerin hayatını değiştirmeyi amaçlıyor."

 

Başka deyişle: Risk sermayedarları, işçilere, gelecekteki kazançlarının bir kısmı karşılığında avans ödemiş oluyor.

Fikirlere veya şirketlere değil, insanlara yatırım yapma fikri yeni değil. “İnsan sermayesi” kavramı, Gary S. Becker’ın da aralarında olduğu ekip tarafından, 1960’larda Chicago Üniversitesi’nde geliştirilmişti. Nobel Ödüllü ekonomist Milton Friedman’la birlikte serbest piyasa ekonomisine dayalı Chicago Okulu’nun kilit üyelerinden olan Becker, doğrudan insana yatırım fikrini reddediyor, bunun varsayılmasının bile yanlış olduğunu söylüyordu. Aslında Chicago Okulu ekonomistleri serbest bir insan sermayesi piyasasının hayata geçtiğini görmekten son derece memnun olurlardı, ne de olsa bu, piyasa temelli bir toplumun mantıki sonucuydu, ama Becker’in ilk yazılarında bu fikre pek sıcak bakmadığı görülüyordu. Herhalde adının insan köleliğiyle özdeşleştirilmesinde daha fazla payı olacak bir fikri sahiplenmekten kaçınmak istiyordu.

Becker ve meslektaşlarının yaptığı, kendileri adıyla sanıyla anmasalar da, insanları makinelere benzer kılmaktı. İnsan sermayesi sözleşmeleri, ömür boyu verimliliklerini önceden ölçmek suretiyle işçilere birer teçhizat muamelesi etmekten çekinmez. Teknik açıdan, insan sermayesi “bir kişinin gelecekteki tahminî kazançlarının şu anki değeri”dir; daha açık bir ifadeyle, bir kişinin satılığa çıkarılmış tahminî değeridir.

Aslında Becker’i bu fikirden soğutan asıl etken, Amerikan mahkemelerinin bu türden senet karşılığı çalışma sözleşmelerini uygulanabilir bulmayacaklarını düşünmesiydi; ayrıca, durumdan hoşnut olmayan senet bağımlılarının, serbest bırakılana kadar (prensipte) kötü iş çıkarma olasılıkları da vardı. Chicago Okulu ekonomistleri insanları senet zoruyla değil, karınlarını doyurma ihtiyacı yüzünden çalışmaya zorlama fikrini severlerdi. Fakat insan sermayesi ticareti normalleştikçe, yatırımcıların insanların geçinme ihtiyacına bel bağlamaları da mümkün olacak. Amerikan mahkemelerinin, alacakların tahsili konusunda saldırgan tedbirleri destekleyeceğinden hiç şüphem yok.

Beş yıl önce, Macalester College’da medya çalışmaları profesörü olan Morgan Adamson “İnsan Sermayesi Stratejisi” başlıklı bir makale yazdı. Adamson, doğrudan insana yatırımın henüz doğum evresinde olduğunu söylemekle birlikte, eski emek türlerinde bu biçimin izlerine rastlandığını öne sürüyordu: “Yeni ortaya çıkan insan sermayesi piyasaları, hem yeni hem de eski sömürü biçimlerinin birleştiği bir eğilime işaret ediyor: bunlar, uzun bir tarihi olan sömürü biçimlerini yeni teknolojilerle devreye sokuyorlar,” diye yazan Adamson, yatırımları sözleşmeli kölelikle karşılaştırıyordu. Sözleşmeli köleliğin bariz kusurları vardı – tabii Amerika’nın, nispeten yeni sayılabilecek sözde özgür emek ilkesine bağlılığını ihlal etmesi cabası– fakat tahmin algoritmalarının gelişmesiyle birlikte yatırıcımların tıpkı gayri menkul gibi insani potansiyel üzerinden de kârlı biçimde fon oluşturmaları, değer  biçmeleri ve alım-satım yapmaları mümkün olacak.

Bursların ağırlığı altında ezilen ve iyi eğitimin paha biçilmez değeri konusundaki retorikten cesaret alan yığınla genç, eğitimlerine hiç olmadığı kadar çok para yatırıyor ve sonunda bu yatırımı hayata geçirmeleri karşılığında para ödeyecek yerlerin gittikçe azaldığını görüyorlar. Bugün işsiz olan veya vasıflarına uygun iş bulamayan gençler, yararlanılmayı bekleyen hazır bir potansiyel oluşturuyor: Becerilerini tam anlamıyla hayata geçirmelerine imkân vermeyen, düşük ücretli işlerde çalışmak için birbirleriyle rekabet halindeler. İnsan sermayesi sözleşmeleri, kârlı bir yatırım fırsatı arayan sermayedarlarla kendilerine yatırım yapacak zengin birini arayan gençleri biraraya getirerek, çok iyi bir çözüm sağlayabilir. Düşünsenize: Piyasa etkin biçimde işlerse, her genç, kendini en verimli şekilde gerçekleştirmesini sağlayacak mali desteğe sahip olabilir. İşsizlik veya vasıflı insanların düşük nitelikli işlerde çalışması herkesin zararına olduğuna göre, bu işlemler gayet normal görünecektir.

 

 

Business Insider’da Upstart şirketini öven yazının görseli: “Bir parçamı ister misin?”

 

Endüstriyel finansın, Upstart şirketinin vaat ettiğine benzer bir yatırım potansiyeline dişlerini geçirdiğinde nasıl davrandığı malum. Mortgage tahvillerinin, on yıldan kısa bir süre içinde, belirsiz bir finansal araçken mülti-trilyon dolarlık bir piyasaya dönüştüğünü gördük. İnsan sermayesi pazarına ilk girenler, ABD’nin en iyi üniversitelerinde okumuş gençler ve piyasadaki ana faiz oranını onlar belirliyor. Ama yatırımcılar burada durmayacak: Kimileri daha düşük vasıflı olduğundan tahminî kazançları daha düşük çıkacak, bu yüzden de kendilerini daha yüksek faizle kiralamaları gerekecek, ve yatırımcıların ilgisini çekmek için daha uzun süreli sözleşmeler yapmak zorunda kalacaklar. Teker dönmeye başladı mı kimse nerede duracağını bilemeyecek. Bir bakacağız, insan sermayesi alım-satımı büyük bir ticarete dönüşmüş ve genç işçilerimizin bir kısmı –en azından bir alıcı bulabilenler– başka insanların özel mülkü haline gelmiş.

Kapitalizmin karanlık bilim-kurgusal geleceği çok net, çünkü şimdiden önümüzde duruyor. Net olmayan tek şey, sonunun ne olacağı…

 

Malcolm Harris’in Capitalism with a Human Face başlıklı yazısından kısaltıldı