Aşağıdaki pasajlar Peter-André Alt’ın Her Şeyin Başlangıcı: Şeytanın Düşüşü ve Kötünün Doğuşu (çev. Sabir Yücesoy, Sel Yayıncılık, 2016) başlıklı kitabının giriş bölümünden alınmıştır.
Hieronymus Bosch, The Last Judgment, 1506-8, detay
Ahlaki takdir, estetik takdirin tam karşıtıdır.
August Wilhelm Schlegel, Athenäumsfragment (1798)
[...] Kötünün bağımsız bir estetik unsur olarak ancak 18. yüzyıl sonlarına doğru gelişmiş olduğu hususunda araştırmacılar hemfikirdir. 1800 dolaylarında sanatı din, ahlak ve hukuk kurallarından bağımsız olarak kavramaya çalışan bir tasarı artık kendini kabul ettirmişti. Estetik özerklik, radikal anlamıyla ele alınacak olursa, bu aynı zamanda sanatsal pratiğin ahlaki adanmışlıktan kaçınılmaz olarak vazgeçmesini de içerir. Bu açıdan bakıldığında, temeli sanatın özgürlüğü kavramına dayanan kötünün estetiği Erken Romantizmle başlamıştır; kendi biçim yapılarının üzerine düşünümü ve kendini yorumlamasıyla ayırt edilen ve temel kavramlardaki çokanlamlılığının bilinciyle yol alan bir modernliğin ürünüdür. Karl Heinz Bohrer’in tanımladığı gibi kötünün estetiği, (insani) doğanın yüce ve iğrenç yanlarının yer aldığı bir sahne, ahlaki bağımsızlığın aracı ve tabuları çiğnemenin platformudur; yazınsal imgelemin ve onun ürettiği nesnelerin yeniden düzenlenmesidir.
Bu yeni tasarının amacı ahlakdışı, aykırı, tiksindirici, çirkin, sapıkça ve hasta olanın alanında güzelin şimdiye kadar bilinmeyen (veya beklenmeyen) iç bölgelerini keşfetmektir. Bu hedef, kötülük üzerine yazınsal düşünümü, içsel tasavvufun imgesini dışa yönelten bir aktarım gayretinin ürünü olarak görüp anlamayı gerektirir. Öyleyse şunu ortaya koymak gerekiyor: Kötünün modern tarihi onun psikoloji alanına nakledilmesinin tarihidir; böylece o eski mitsel figür ve anlatım kalıpları kataloğunu yeniden düzenleyip kullanmak mümkün olacaktır. Bu sürecin bazı ön aşamaları mevcutsa da –örneğin Yeniçağ’ın başlarında, Marlowe, Shakespeare, Racine ve Lohenstein gibi yazarların oyunlarında kötünün müphem konumunu hatırlayalım– sistematik sonuçlar doğuran bir süreç ve sanatın özerkliğinin işareti olarak asıl başlangıcı ancak 18. yüzyıl sonu olarak görülebilir.
[...]
Kötüye ilişkin yeni tasarımların ortaya çıkabilmesi için estetik imgelemin özerk çalışabiliyor olması şarttır; bu özerkliği mümkün kılan ise imgelemin kavramsal hareket alanının 18. yüzyılda genişlemiş olmasıdır.
[...]
18. yüzyılın sonuna doğru, yazınsal metinlerde hayal gücü, estetik düşünüm edimi olarak –deha estetiği ve sanatın özerkliği kavramlarının da desteğiyle– artık biçimlendirici bir işleve sahipti. Özerklik paradigmasından etkilenen yazınsal imgelem, Aydınlanma’nın başlangıcından itibaren sanatsal “olabilirlik” kıstasına göre [...] sınanmış normatif varsayımların efsunundan kendini kurtardı.
[...]
1800 dolaylarında ortaya çıkan şudur: Şiirsel hayal gücü, edebiyatın estetik özerkleşme sürecini ahlaki amaçların ötesinde temellendiren bir bilgi üretmektedir.
[...]
Modern imgelem kavramının [...] tarihi, estetik deneyimin kendi nesnelerini bağımsızca (örneğin fantazma halinde) inşa etme yoluyla genişlemesine ışık tutar. Bu durum kötülük temel kategorisini ve onun şiirsel aktarımını ilgilendiren önemli sonuçlar doğurmuştur. Edebiyatta kötünün normatif düzenlemeler dışında, insanın ruhsal yaşamının ürünü olarak temsil edilmesine ve böylece [...] bağımsızca tasarlanmasına ilk kez modern imgelem kavramı olanak sağlamıştır. [...] Ahlakın, yararlılığın ve öğretinin buyruklarından sanatın programlı bir şekilde ayrıştırılmasının bir diğer sonucu, estetiğin kendi yasalarının içkinleşmesidir. Edebiyat kuramı, özerklik paradigmasının koşulları altında metinlerin kendisinde gelişmektedir.