Nur Altınyıldız Artun, son yıllarında, bir alegori olarak "harabe"yle ilgili düşünce tarihi üzerine çalışıyordu. Harabelerle, mimarlık tarihinin ve koruma politikalarının ilişkilerini araştırıyordu. Aşağıdaki pasajlar bu son çalışmalarından alınmıştır. Pasajların ilk kısmı için bkz. Rönesans Döneminde Harabe Kültü
Kadim imparatorlukların gücüne özenen iktidar sahipleri 20. yüzyılda harabeleri araçsallaştırırlar. Roma İmparatorluğu’nun mirasçısı Mussolini geçmişten kalan harabeleri canlandırırken, Hitler Roma’nın kalıntılarından esinlenerek, kendisinin geleceğe miras bırakacağı harabeleri tasavvur eder.
Mussolini 1931’de eline kazmayı alarak, Roma’daki İmparatorluk kalıntılarını çevreleyen ve örten eski, yoksul ve harap mahalleleri yıkma çalışmalarını bizzat başlatır. Ucunda Roma ve Rönesans dönemi binalarının sergilendiği geniş caddeler, orta yerinde “özgürlüğe kavuşturduğu” anıtların yerleştiği meydanlar açarak şehri dönüştürür. Via dell’Impero’nun (İmparatorluk Caddesi) bir ucunda görkemli Roma amfitiyatrosu Koloseum, öteki ucunda Mussolini’nin ikamet ettiği Venedik Sarayı yer alır. Via della Conciliazone ise San Pietro Kilisesi’ne odaklanır. Caddenin açılması için kiliseler ve saraylar dahil, koca bir mahalle yok edilir. İmparator Augustus’un mozolesinin etrafında ise bir meydan oluşturulur. Mussolini, 1932’de yaptığı bir konuşmada faşist propagandanın o yıllardaki gözde sembolü “majesteleri kazma”ya değinir.[1]
Mussolini İmparatorluk Caddesi'nde, “Majesteleri Kazma”
Hitler 1938’de Roma’yı ziyaret eder. Mussolini bu fırsatı Roma İmparatorluğu’nun asıl mirasçısının kendisi olduğunu Hitler’e hatırlatmak için kullanır. Maiyetindekilerle birlikte, bu ziyaret için inşa edilen yeni Ostiense Garı’ndan şehre giren Hitler, 19. yüzyıl mahallelerinin içinden değil, iktidarın inşa ettiği geniş yollardan geçerek şehrin merkezindeki Roma harabelerine ulaştığında akşam olmuş, hava kararmıştır. Karanlığa gömülü şehirde dramatik bir biçimde aydınlatılan harabeler canlanır, adeta bir bütün olarak algılanır. Büyük bir özenle sahnelenen gezinin doruk noktası budur. Böylece Hitler daha gelir gelmez Ebedi Şehir’de hem yeni faşist rejimin hem de antik Roma’nın emperyal ihtişamıyla karşılaşmış olur.[2]
Hitler, İtalya ziyareti sırasında Kral III. Vittorio Emmanuel’le birlikte, Mayıs 1938
Soldan sağa, Benito Mussolini, Adolf Hitler, Kral Vittorio Emmanuel ve Kraliçe Elena, Roma’da “Zafer Yolu” boyunca süren iki saatlik resmi geçidi izlerken, Mayıs 1938. Kraliçenin arkasındakiler Heinrich Himmler ve Rudolf Hess
Hitler'in ziyareti için ışıklandırılan II. Vittorio Emmanuel anıtının fotoğrafının yer aldığı kartpostal
Naziler yeni bir Alman imparatorluğu kurmaya girişirken, tıpkı tarihteki öteki imparatorluklar gibi, onun da bir gün düşüşe geçeceğini, geriye yalnızca harabelerin kalacağını hesaba katıyorlardı. 18. yüzyılda yayılan yükseliş-çöküş edebiyatına benzer biçimde, büyük kültürlerin uygarlığa evrilerek kaçınılmaz olarak inişe geçtiğini yazan Oswald Spengler’in 1918’de yayınladığı Batı’nın Çöküşü, Nazileri derinden etkilemişti. Hitler, çürüyen modern Almanya’dan yeni Reich’ın doğacağını ve yükseleceğini, ancak çok ilerideki bir gelecekte, belki bin yıl sonra, onun da düşüşünün kaçınılmaz olduğunu kabul ediyordu.[3] Öyleyse, Nazi Almanyası da geriye yakışık alır harabelere dönüşecek binalar bırakmalıydı. Hitler’in Reichstag’daki odasının duvarlarında Hubert Robert’ın yaptığı Roma harabelerinin manzaraları asılıydı.[4] Mimarı Albert Speer, Nürnberg’de inşa edeceği tören alanını temizlerken karşısına çıkan paslı yıkıntıları ve molozları görünce, parti binalarının inşasında beton ve demir gibi, ‘kötü’ eskiyerek hurda haline gelen modern malzemeler değil, kalıcılığı kanıtlanmış, ‘iyi’ eskiyen bir malzeme olan taş kullanmaya karar vermişti.[5] İstediği, “yüzlerce, hatta binlerce yıl geçtikten sonra, yıkıma uğrarken bile az çok Roma harabelerine benzeyecek binalar” yaratmaktı.[6] Speer uzak geleceğin yıkıntılarını tasarlamaya girişirken, “Ruinenwert” –harabe değeri– diye bir kavram icat etti. Hatta Bergama Zeus Sunağı’nı örnek alarak tasarladığı, Nürnberg’deki Tribün Binası’nı “sarmaşıklarla kaplanmış, sütunları devrilmiş, duvarlarının orası burası çökmüş, ama ana hatları hâlâ belirgin” halde tasvir eden bir çizim yaparak Hitler’i etkilemişti.[7]
Hitler ve mimarı Speer tarafından tasarlanan Große Hall.
Hitler ve Speer’in asıl projeleri, Berlin’i dünyayı yönetmeye talip Nazi iktidarının başkenti –dolayısıyla, dünya başkenti– Germania’ya dönüştürmekti. Bunun için, Prusya İmparatorluğu’nun sarayla Brandenburg kapısını birbirine bağlayan Doğu-Batı yönündeki ana caddesini gölgede bırakacak Kuzey-Güney doğrultusunda yeni bir eksen oluşturmayı tasarladılar. 120 metre genişliğindeki bulvarın üzerinde inşa edilecek devasa yapılardan ikisi görülmemiş ölçekleriyle öne çıkıyordu: Napolyon’un Paris’teki Arc de Triomphe’unu örnek alan Zafer Takı ile Hadrianus’un Roma’daki tapınağı Pantheon’dan esinlenen Große Halle (Büyük Toplantı Salonu).[8] Her iki yapı da öncüllerinden kat kat büyüktü. Toplantı Salonu’nun 250 metre çapındaki kubbesinin altında –Pantheon’unki 43 metre çapında– 180 bin kişinin toplanması planlanmıştı.
Hitler’in Zafer Takı için yaptığı çizim
Speer, Hitler’e Germania planlarını gösteriyor
Hitler, Speer’le birlikte Zafer Takı’nın maketini inceliyor
Savaş çıkınca Germania tasarısını gerçekleştirmek mümkün olmadı; dünya başkenti projesi çizimlerde ve maketlerde kaldı. İnşa edilen yegâne ‘şey’, Berlin’in zayıf zemininin bu devasa binaların yükünü taşıyıp taşıyamayacağını saptamak için, Zafer Takı’nın dört ayağından birinin oturacağı yere binlerce ton beton dökülerek dikilen silindirdi.[9] İronik olan, Üçüncü Reich’ın iddialı Germania projesinden geriye, “ana hatları hâlâ belirgin” taş binaların göze hoş gelen harabeleri yerine, çirkin bir beton yığınının kalmış olması.
Zafer Takı’nın sütunları için zemin etüdü amacıyla dökülen beton
Germania’ya alan açmak için 1942’ye kadar çalışan Speer’in yıkım ekipleri ile müttefiklerin bombardımanları Berlin’i kısa sürede harabeye çevirdi, moloz yığınları uzun yıllar yerinden sökülemedi.[10]
[1] Spiro Kostof, “His Majesty the Pick, The Aesthetics of Demolition”, Streets içinde, der. Zeynep Çelik, Diane Favro ve Richard Ingersoll (Berkeley: University of California Press, 1994) s. 9-11.
[2] Paul Baxa, “Capturing the Fascist Moment: Hitler’s visit to Italy in 1938 and the Radicalization of Fascist Italy”, Journal of Contemporary History, cilt 42, sayı 2 (Nisan 2007) s. 231-232.
[3] W. G. Sebald Yıkımın Doğal Tarihi Üzerine (1999) başlıklı kitabında bu kez İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman şehirlerinin üzerine yağan bombalar, yaşanan tahribat ve travma karşısında oluşan tepkisizliği, sessizliği, henüz dumanı tüten harabeler ve moloz yığınları üzerinde pervasızca sürdürülen hayatı mercek altına alır.
[4] Aktaran Julia Hell, “Imperial Ruin Gazers” s. 182.
[5] Nazilerin büyük inşaat projelerine taş sağlamak için toplama kamplarında tutulan esirler kullanılmıştı. Ian Boyd Whyte, “National Socialism and Modernism”, Art and Power, Europe Under the Dictators (1930-45) içinde, der. Dawn Ades ve diğerleri (Londra: Hayward Gallery, 1995) s. 264.
[6] Aktaran Julia Hell, “Imperial Ruin Gazers” s. 186.
[7] Aktaran Julia Hell, “Imperial Ruin Gazers”, s. 186. II. Abdülhamid’in izniyle Berlin’e taşınan Zeus Sunağı 1901’den itibaren burada sergilenmekteydi.
[8] Bulvar, Zafer Takı ve Toplantı Salonu, Hitler’in fikriydi. İki binanın da tasarımları onun 1925’te Münih’te yaptığı krokilere dayanıyordu. Hitler krokileri 1935’te Speer’e hediye etmişti; karşılığında Speer, Zafer Takı’nın dört metre yüksekliğinde bir maketini 1939’da, 50. yaş gününde Hitler’e sundu. Eric Schwab ve Walead Beshty, “Stumped”, Cabinet, sayı 20 (Kış 2005-2006).Türkçesi: Bin Yıllık Reich’tan Geriye Ne Kaldı?, çev. Mithat Yıldız.
[9] Eric Schwab ve Walead Beshty, Bin Yıllık Reich’tan Geriye Ne Kaldı?
[10] Bombardımanın kendi temizleme işlemlerini kolaylaştıracağını Hitler ve Speer’in açıkça konuştukları biliniyor. Eric Schwab ve Walead Beshty, “Stumped”.