Tate Modern’in cephesini süsleyen graffitiler
DPM tarafından yapılmış bir graffiti
2008 yılında Tate Modern dünyanın ilk büyük graffiti ve sokak sanatı sergisine ev sahipliği yaptı. Dünyaca tanınmış altı sanatçı Tate’in cephesini devasa duvar resimleriyle süslerken yakınlardaki bir mahkemede, İngiliz graffiti topluluğu DPM’nin üyeleri kamuyu bir milyon sterlin zarara uğratmaktan toplam 11 yıllık hapis cezasına çarptırıldı. Bu Britanya tarihinde graffitiye verilmiş en yüksek cezaydı.
Britanya’nın 2003 tarihli Anti-Sosyal Davranış Kanunu, graffitiyi “boyama, yazma, lekeleme, işaretleme ve her tür tahrif” olarak tanımlar. Basit bir “imza”dan [tag] oldukça ayrıntılı bir duvar resmine kadar her şey yasadışı kabul edilebilir ve graffitiyi icra eden kişi de 5.000 sterlinlik bir para cezasını ya da yargılanmayı göze almak zorundadır. Suçun tanımı belirsizliğe yer bırakmadığı halde, yasalar kimi istisnalara kapı aralayabiliyor.
Mesela, Aralık 2013’te bir sulh hâkimi tarafından “geleceğin Bansky’si” unvanıyla onurlandırılan Manchesterli bir graffiti sanatçısı son anda hapse düşmekten kurtuldu. Ama bu olayın tam tersi de yaşanmadı değil: 2011 senesinde Londralı graffiti sanatçısı Daniel “Tox” Halpin için 27 aylık hapis cezası talep eden savcı, “[Tox] bir Bansky değil. Sanatsal becerileri noksan” diyerek jüri üyelerinin estetik yargı güçlerine sesleniyordu. Bu davanın hemen ardından Bansky’nin Tox’a ithafen yaptığı duvar resmi ise anında korumaya alındı. Lakin, hukuk kitaplarında, sanatsal değere sahip olan graffitilerle olmayanlar arasında ayrım yapmak için gerekli ölçütlere rastlayamazsınız.
Banksy’nin Tox’a ithafen yaptığı graffiti
Bildiğimiz anlamıyla modern graffiti 1960’larda Philadelphia’da doğdu. O gün bu gündür de belediyeler vandalizm olarak gördükleri bu uygulamayla mücadele içindeler. Britanya istenmeyen graffitileri ülkenin duvarlarından sildirmek için yılda 1 milyar sterlin harcıyor.
Öte yandan, graffitinin olumlu bir etkisi olduğunu düşünen Londra Belediyesi kültürel strateji danışmanı Adam Cooper, belediyenin sanatçılara graffitilerini icra etmeleri için özel alanlar tesis edebileceğini belirtiyor. Graffitinin bir şehrin turizm gelirlerine ciddi katkıda bulunabileceği doğru. 2012 senesinde See No Evil festivaline ev sahipliği yapan Bristol’u 50.000 kişi ziyaret etti. Her sene Norveç’in Stavanger kentinde gerçekleşen NuArt festivali de kente pek çok turist çekiyor. Bunlar özel olarak sokak sanatına adanmış etkinlikler. Bu türden özel etkinliklerin yokluğunda bile graffitiyle süslenmiş her duvardan para kazanmanız işten bile değil. Mesela, Londra’nın gözde mahallesi Shoreditch’te üç saatlik bir graffiti turu 20 sterline patlarken, Buenos Aires’in sokak sanatını tur eşliğinde gezmenin maliyeti 25 dolar.
Her ne kadar kanunen yasak olsa da, Buenos Aires sokak sanatıyla nam salmış bir şehir. Şimdilerde, tescilli bir grup graffiti sanatçısının şehrin kararlaştırılmış bölgelerinde görevlendirilmesini öngören yeni bir yasa tasarısı yolda. Kent yönetimi, bazı graffiti sanatçılarına resmiyet kazandırmak suretiyle diğerlerini vandal ilan etmenin ve böylece istenmeyen işaretlemelerden kurtulmanın peşinde. Toptancı yasakların işe yaramadığı noktada yasallaştırarak denetim altına almak iyi bir seçenek olarak ortaya çıkıyor.
Melbourne’de inşaat işçilerinin azizliğine uğrayan Banksy şablonu
Toronto belediyesi de benzer bir yaklaşımı benimsemiş durumda. Toronto belediye meclisi yürürlüğe soktuğu “Grafiti Düzenleme Planı”yla “vandal graffitileri” kente “canlılık katan graffiti ve diğer sokak sanatı eserlerinden” ayırt etmeyi hedefliyor. Graffitilerin değerini tespit edebilecek uzmanlardan oluşmuş bir heyet bu yolda belediyeye yardımcı olacak. Bu sayede, başka şehirlerin düştüğü hataların önleneceği umuluyor. Söz konusu hataların en vahimlerinden biri 2012 senesinde Melbourne’de, inşaat işçileri 50.000 dolar paha biçilen bir Bansky şablonunu matkapla delme gafletinde bulunduklarında gerçekleşmişti.
İngiliz yasaları belediye meclislerine çevreye zarar verdiğine hükmettikleri graffitileri ortadan kaldırma yetkisini veriyor. Çoğu belediye, yasal graffiti alanları belirleme yoluna gidiyor. Dünyadaki tüm yasal duvarları gösteren bir internet sitesi bile mevcut. Sitenin verilerine göre, bu uygulama Avrupa’da iyice yaygınlık kazanıyor.
Olimpiyatlara hazırlık vesilesiyle silinen graffitiler, Londra
Olimpiyatlara hazırlık kapsamında yapılan bir çalışma, sanatçı ekibi Graphic Surgery
Kimi sanatçılar graffitinin ruhuna aykırı olan bu karantina uygulamasına isyan ededursunlar, yerel yönetimler ve mülk sahipleri graffitinin faydalarına uyanmış durumdalar. Kentlerini markalandırmanın bir aracı olarak gördükleri graffitiyle Berlin tarzı “fakir ama seksi” mahalleler yaratmayı umuyorlar. Olimpiyatlar öncesinde Londra sokaklarında oldukça profesyonel bir küratoryal çalışma yürütüldü. Yerel sanatçıların istenmeyen graffitileri silinerek bizzat Olimpiyat Komitesi’nin kamusal sanat organı tarafından davet edilen birkaç ünlü sanatçının duvar sanatına yer açıldı.
Bu örnekte de görüldüğü üzere “soylulaştırma graffitisi” kentsel dönüşüm projelerinin baş aktörlerinden biri haline gelmiş durumda. Yazar Feargus O’Sullivan, sanatçıların ve yaratıcı işçilerin, “bir yerin dönüşümüne parlak bir cila” kattığını düşünüyor ve bu süreci “sanatla göz boyama” [artwashing] olarak tarif ediyor. Yaratıcı endüstrilerden payını alan mahalleler yatırımcıların ve emlakçıların ilgisine çok daha çabuk mazhar oluyor.
Bir zamanlar graffiti toplumun çeperlerine itilmiş gençliğin kendini ifade etme yollarından biriydi. Yasallaşmak gibi bir derdi yoktu; bilakis yasal düzene meydan okurdu. Şimdilerde ise müzelerde ve müzayede evlerinde arz-ı endam eden kurumsal bir sanat biçimine, belediyelerin şaibeli kentsel projelerine hizmet eden bir uygulamaya dönüşüyor. [AB]
Is Urban Graffiti a Force for Good or Evil?
Banksy: Politik Sanatın Uzlaşmacı Yüzü