Duvardaki tablolardan birinde köhne bir oda gözüküyor. Devasa gözler ve kulaklar çıkışı engelliyor. Köşede bir kurukafa duruyor; yanı başında ise lime lime olmuş bir kum torbası. Odanın dışında ise bir avlu, üzerinde “gözaltı merkezi” yazan bir bina ve tel örgüler gözüküyor. Tel örgülerin üstünde, gökyüzünde şu cümle okunabiliyor: “Tünelin ucundaki ışık”.
Umut başlığını taşıyan bu resmin sahibi, halihazırda G4S adlı özel güvenlik şirketi tarafından işletilen Brook Göçmen Geri Gönderme Merkezi’nde gözaltında tutulan Muhammed adında bir adam. Geri Gönderme Merkezi’ndeki kötü yaşam koşulları geçtiğimiz Eylül ayında medyada teşhir edilmişti. BBC’de yayınlanan Panorama programı kapsamında yürütülen bir araştırma için Merkez’de yapılan gizli çekimler, tutukluların kötü muamele ve tacize maruz kaldığını göstermişti.
Muhammed’in eserinden birkaç metre ötede G4S’nin Britanya ve İrlanda sorumlusu Peter Neden, kendisi gibi şık giyimli üç orta yaşlı adamla sohbet ediyor.
Londra’daki Royal Festival Hall’da düzenlenen “İçerisi” başlıklı serginin özel gösterimindeyim. Koestler Vakfı adlı hayır kurumu her yıl tutuklu ve hükümlülerin elinden çıkma eserlerin teşhir edildiği bir sergi düzenliyor. Vakıf, amacının, tutukluları sanatla buluşturarak kendilerini özgürce ifade etmelerine yardımcı olmak olduğunu iddia etse de bu özel gösterim, Britanya’nın en berbat hapishane ve göçmen geri gönderme merkezlerini işleten ve bizzat bu sanatçıları hapsederek para kazanan G4S şirketi tarafından düzenleniyor.
G4S, son üç yıldır Koestler Vakfı’nın düzenlediği yıllık sergiyi, üst düzey yöneticilerini, hapishane ve gözaltı merkezi müdürlerini, gazetecileri, ve sanat ve adalet sektörlerinden önemli şahısları ağırladığı bir etkinlik için kullanıyor. Bu yılki etkinlikte bir konuşma yapan Peter Neden, mevcut hapishane sisteminin karşı karşıya olduğu zorlukları sıralarken oldukça içten ve endişeli gözüküyordu:
“Şiddet seviyesi giderek artıyor; uyuşturucuya erişim ve kullanım; kendi kendine zarar verme ve intihar oranları zirve yapmış durumda. Son derece zorlu bir ortam.” Konuşmasının devamında hapishanelerdeki yaşam koşulları hakkında Majesteleri’nin Hapishaneler Baş Müfettişliği tarafından yayınlanan son rapora değinen Neden, dinleyicilere, ilk iki sayfasına göz attığı bu çarpıcı raporu okumalarını tavsiye etti.
Oysa, başta kendisi bu tavsiyeye uyup ilk iki sayfanın ötesine geçseydi, raporun, G4S tarafından işletilen HM Birmingham Hapishanesi’ndeki yaşam koşulları hakkında ciddi eleştiriler içerdiğini görebilirdi. Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’nin şartlarını ihlal eden hapishanede geçtiğimiz ay kötü yaşam koşullarından ötürü isyan çıkmıştı.
Koestler Vakfı gibi kendini tutukluların hayrına adamış bir kurumun, böylesi bir şirketle ortaklık kurmaya kolay kolay yanaşmayacağını düşünebilirsiniz.
Ne var ki, Koestler Vakfı ile G4S ve Britanya’da hapishane işleten diğer özel firmalar arasında oldukça köklü ilişkiler var. G4S’nin eski yöneticisi David Banks ve İngiltere’de dört özel hapishane işleten Sodexo Adalet Hizmetleri’nden Herbert Nahapiet, Koestler Vakfı’nın mütevelli heyetinde yer alıyorlar. Vakıf, ayrıca, bu iki şirketin yanı sıra kamu hizmetleri sağlayan bir başka özel şirket olan Serco’dan da bağış alıyor.
Konu hakkında yorum yapması istenen Vakıf Başkanı Sally Taylor, “G4S’nin, Koestler Vakfı’nın sponsoru olmadığını; yalnızca, Koestler Vakfı sanat ödüllerinin destekçilerinden biri” olduğunu belirtmekle beraber, Vakfın G4S, Serco ve Sedoxo’dan toplamda ne kadar bağış aldığı sorulduğunda sessiz kalmayı yeğledi.
War on Want [Yoklukla Savaş] adlı hayır kurumunun kampanya sorumlularından Ryvka Barnard, G4S’ün Koestler Vakfı’yla giriştiği ortaklığın şirketin korkunç insan hakları sicilini göz ardı etmek için bahane olamayacağını belirtti:
Hayırseverlik namına yapılan hiçbir ortaklık, hiçbir sanat sergisi, G4S’nin Britanya’da ve yurtdışında yürüttüğü geniş çaplı operasyonlarda iliklerine kadar insan hakları ihlallerine ve istismara batmış olduğu gerçeğini değiştiremez. Buna rağmen, Britanya hükümeti G4S’yi kamu ihaleleri ve teşviklerle mükafatlandırmaya devam ediyor.
Britanya’nın en kötü şöhretli ve tartışmalı şirketlerinden biri olan G4S’nin imajını aklamak için Koestler Vakfı gibi kurumlara para akıtmasında şaşılacak bir şey yok. Aynı şekilde, Koestler Vakfı gibi bir hayır kurumunun da bulabildiği her tür kaynaktan faydalanması anlaşılabilir bir şey. Buna rağmen vakfın, G4S’den para kabul ederek kamuya nasıl bir mesaj verdiğini düşünmesinde fayda var. Projesinin, korkunç bir insan hakları siciline sahip olan bir şirketi aklamak için kullanıldığının farkına varması gerekiyor. [AB]
Joe Lo’nun Novara Media’da yayınlanan “G4S is Using Art by Detainees and Prisoners to Boost its Public Image” başlıklı yazısından kısaltılarak çevrilmiştir.