Lüzumundan fazla düşünmemek modern dünyadaki dertlerin çoğuna derman olabilir. Sedef hastalığından depresyona, depresyondan işyerinde “rekabet üstünlüğü” kazanmaya kadar bugünlerde tüm dertlere önerilen çare, “farkındalık”. Birkaç dakikalığına gevşeyin, derin nefes alın, gölün üstündeki dalgacıklar misali düşüncelerinizin akışını izleyin, etrafınızdaki her tür duyuma açık olun. Beyninizin uğultusunu dindirin ve birden her şey mucizevi bir şekilde “hücresel düzeyde” iyileşecek.
Maalesef bende işe yaramıyor çünkü “niye, neden şimdi” diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Rahatlamaya çalışmanın bir sakıncası yok: sorun “çalışmakta”. Ve meditasyon bugünün icadı değil, peki o zaman neden birden bu kadar popüler oldu?
Bir zamanlar sırt çantasıyla Hindistan’ı gezenlere mahsus olan bir şey şimdi soylulaştırıldı ve doktorlar ve bilim insanları tarafından onaylanan, her derdin müthiş devası olarak yeniden ambalajlandı. Şimdilerde Rupert Murdoch’tan Lena Dunham’a ve William Hague’e herkes meditasyona heves ediyor.
Ortalık zihinlerini boşaltmaya çalışan bankacılarla dolu. Okul çocuklarına endişeleriyle baş etmeleri için farkındalık eğitimi veriliyor. Vakti zamanında Yoganın hafif de olsa karşı-kültürel bir özelliği vardı; şimdiyse Zumba, rumba ve Pilates dersleriyle aşık atıyor.
Batı’nın, tarihini ve inanç boyutunu hiçe sayarak Doğu mistisizmini seküler ve hoş bir uğraşa çevirdiğini biliyoruz. Ne de olsa farkındalık, tuhaf ve zahmetli ayrıntılarından soyutlanmış Budizmdir. Karmaşık bir felsefe, kişisel gelişim diye sunuluyor. Bu ben-merkezci dünyada bağlılıktan ve arzudan muaf olmak ne anlama geliyor? Kökten kabullenme ne demek? Neden yargılamayacakmışız? Ömürleri boyunca meditasyon yapmış olanlara sorsanız, muhtemelen bunu terfi etmek ya da stres atmak için yaptıklarını söylemeyeceklerdir. Meditasyonun arkasında koskoca bir düşünce tarihi yatıyor.
Arianna Huffington
Ama bir kez Arianna Huffington olaya el attı mı bil ki boşluğu metalaştırmak kârlı bir iş. Gerçekten de bütün Silikon Vadisi farkındalığı bağrına basmış durumda, tıpkı rahatlamaları ve “duygusal zekâlarını” geliştirmeleri için askerlere verdikleri “zihinsel fitness” eğitiminin bir parçası olarak farkındalığı kullanan ABD Deniz Kuvvetleri gibi.
Bunlar, enformasyonun ve ilişkilerin dört bir yandan üzerimize boca edildiği bir dünyada daha iyi iş görebilmek adına pazarlanan temel meditasyon teknikleri. Dolayısıyla, bankacıların (fakir insanların aksine) aşırı stres yaşadığı finans sektöründe şirketler çalışanları için günde 10 dakikalık meditasyon seansları düzenliyor. Hippivari, dinî, psişik-maceraperest yananlamlarını bertaraf etmek adına tüm bu teknikler Mind Lab (Zihin Laboratuvarı) gibi adlar altında bilimsellik kisvesine büründürülüyor.
Galeriler de modayı takip ediyor. Marina Abramović’in 512 saat süren, aydınlanmayı –ya da artık her neyi ise– bekleme performansına uğradım. Pirinç taneleri saymaktan zihni yavaşlatmak için boş duvarlara bakmaya kadar pek çok farkındalık tekniğini kullanıyor. İşlerini seviyorum çünkü Abramović’in güçlü bir mevcudiyeti var ama elimi tutup da oturmam için beni yönlendirdiğinde her zamanki gibi neden bana söyleneni yapmam gerektiğini ve neden benden başka herkesin bu kadar edilgin olduğunu merak ettim. Ama ruhani bir deneyim yaşadıkları besbelliydi. Ya da uyuyorlardı. Öyleyse, bu farkındalık egzersizi ego tarafından yönlendiriliyordu – ki bu da olup olabilecek en ego istilasına uğramış, en sansasyon düşkünü ve dibine kadar akıl yoksunu gösteri olan sanat dünyasına uyuyor.
Farkındalık kültü esasen teknolojiye tepkiden doğuyor. Toksinlerden arınmadan, zihni boşaltıp temizlemekten dem vuruyor. Etrafta çok fazla enformasyon var. Kafamızı boşaltmamız gerek. “Eylemi bırak, var olmaya bak.” Günümüzün çilecisi, kendisini arındırmak için cep telefonunu evde bırakıp yürüyüşe çıkan ya da bir hafta boyunca Twitter hesabına bakmayan kişidir. Meditasyonun bu versiyonu her birimizin kendimizi geliştiren yarı zamanlı gurular olabileceğimiz inancından ötesini gerektirmiyor. Bir cemaate bağlanmak gerekmiyor. Üstüne üstlük ucuz.
Marina Abramović performansı sırasında bir ziyaretçiyi kokluyor.
Şirketler, bu teknikler sayesinde işçilerinin daha kendinden emin, dengeli ve dikkatli olacağını düşünüyor. Bundan daha iyi ne olabilir? İlacınızı alın çünkü farkındalık hareketi geç kapitalizmin bizden beklentilerinin bir belirtisi. Bizi daha verimli kılacak teknikler öğreniyoruz. Bu iğdiş edilmiş, apolitik yaklaşımın amacı kişisel olarak bize yardım etmek – başa çıkmak zorunda olduğumuz yapısal zorluklarla ilgili diyecek bir lafı yok. Dünyayı değiştirebileceğimiz fikrini bir kenara itiyor; basitçe bu dünyada daha iyi iş görmemizi sağlıyor.
Yargılamadan ânı yaşamak, daha fazla öz-farkındalık edinmek... bunların hepsi iyi hoş da, işin aslı, gitgide daha fazla insan şalteri indiriyor. Haberleri bile izleyemiyorlar çünkü gözlerinin önünde olup bitenler hakkında bir şey yapacak mecalleri yok.
Yaşam koçlarından, iş adamları ile iş kadınlarından ve şifacılardan oluşan farkındalık koalisyonu barış ve huzur vaat edemez – zaten etmiyor da. Peki o zaman, daha çok düşünmemiz gerekirken neden daha az düşünmemiz bekleniyor?
Suzanne Moore’un Mindfulness is all about self-help. It does nothing to change an unjust world başlıklı yazısından kısaltılarak çevrilmiştir.