Var olan toplumsal koşulların değişimi üzerine olan inançtır, Ütopya.
O halde “ideal” bir coğrafyayı işaret eden “ütopya” kavramı üzerine neler söylenebilir? Ütopyanın aktüel bir gerçekliğinin olmadığı ve yakın vadede ele geçirilmesinin mümkün olmadığı iddia edilmekte. Peki, ya aslında ütopyalarda hayal edilen geleceklerin henüz oluşum halinde olduğu bir zamanda yaşıyorsak?
Thomas More, kapitalizmin inşa sürecinin başında, 1516’da, Yunancanın olumsuzluk belirten -ou ön takısı ve yer anlamına gelen topos sözcüğünden “ütopya” sözcüğünü t/üretmişti. Bu “olmayan yer” eşitlikçi ve özgürlükçüydü; hayalî, olması gereken, özlenen bir yer… Peki, bu aynı zamanda, var olana, yani aktüel dünyaya dair bir tespiti de içinde barındırmaz mı? Çağımızda daha da net görebildiğimiz gibi insanlığın durumuna, insan emeğinin sömürülmesi ve yeryüzünde yaşanan vahşetlere bakılırsa, bu “olmayan yer” özlem ve arzusunun önemini tekrar tekrar anımsamalı.
Ütopya, insanlığın huzur ve barış içinde yaşadığı, bu yaşamın değerli ve sürdürülebilir olduğu bir geleceği imler. Bu gelecekte acının ve adaletsizliğin, cehaletin ve şiddetin olmadığı bir yaşam arzulanır ve sınıfsal ayrımlar ortadan kalkar. Bu, insanlığın bütüncül potansiyeline ulaştığı bir zamandır ve bundan dolayı ütopyaların mesajı, insanlığın geleceğine dair umut ve inancı içerir. O halde, ütopyanın mevcut olmayan ve tasarlanmış olan ideal bir toplum anlamı taşımasının yanına, sadece gelecekle ilgili değil, kurgulandığı döneme dair problemleri ele alan ve bunlara dair çözümler geliştiren bir sistem olduğu anlamını da eklemek gerekir. Peki ya tam tersi bir kurgu, nasıl bir toplum yapısını işaret eder?
Distopya, her yeni felsefi önermenin karşı kutbuna ihtiyaç duyması gibi, kendisini biraz da ütopyayı olumsuzlayıp var ederek, geleceğe dair kötü gidişatı gösterir ve izleyicisini/okurunu/dinleyicisini uyarır. Burada her iki kavramın karşısında bulunan alanı da unutmamak gerekir: otorite ve iktidar. Çünkü iktidarlar ütopyayı da distopyayı da olumsuz kodlar, her ikisini de içeren yapıtları baskı altına alıp hedef göstermelerinin nedeni budur.
Distopya, bu anlamıyla genellikle ütopik bir toplum kavrayışının anti-tezini tanımlar; distopik bir toplum, otoriter, totaliter bir devlet modeli ya da benzer bir başka baskıcı sistem altında karakterize edilir. İnsanlığın altın çağı asla gelmeyecektir, bu çağ fersah fersah derinlerde gömülüdür. Distopya, böylece insanlığın düşüş ve yıkım aşamasına geçtiği, yaşamın ve doğanın sömürülüp yok edildiği bir geleceği gösterir.
İlginç bir çağda yaşıyoruz. Bugün bir kavşağın üzerinde durur gibiyiz; bir ayağımız, Aydınlanma Çağı’ndan bu yana insanlığa aydınlık günleri getiren bilimsel gelişmelerin ve toplumsal dokunun üzerinde duruyor, diğeriyse ülkelerin sömürgeci yayılmacılığı, iktidar ve güç kullanımı ile hırslarının örttüğü karanlık bir ufka basıyor. Ütopya ile distopya arasında bir yerdeyiz. Bir tarafta tünelin sonundaki ışığı görüyoruz ve oraya nasıl gideceğimizi biliyoruz. Öte yandan karanlıktayız, bu mağaraya zincirlenmişiz. Eşit değiliz, sınıf kavgaları devam ediyor… Aynı yöne doğru koşmuyoruz, karanlığın içinde tartışıyor ve kavga ediyoruz. Evet, karanlıktayız.
Spekülatif bir gelecek kurgusunun iki ucu: Ütopya ve Distopya. Bu iki alan, modern gerçeklikle daimi bir çelişki yaratırken, toplum nezdinde hep bir vizyonu da çizmektedir. Herkes, ister bilimkurgusal bir tasarımı ister temsilî bir düşünme pratiğini işaret etsin, bu hikâyelerden etkilendi/etkilenmekte. Hepimiz öyle ya da böyle bu kurguları merak ettik ve bunların her birini okuduğumuzda, o kurguyla hayatın nasıl olacağını hayal ettik. Kaç farklı gelecek türü bizi etkilemedi ki... Ütopik dünyaların amaç ve anlamları ile distopik olanlar arasındaki farklar nelerdir ve birbirlerinden nasıl ayrılırlar? İşte bu sorular, bu serginin ortaya çıkmasına neden oldu. Sahi, her yapıt bir ütopya ya da distopya değil midir?
Küratör: Fırat Arapoğlu
Sanatçılar: Berna Kurt, Dilan Bozyel, İnsel İnal, Krassimir Terziev, Maria Papadimitriou, Mustafa Avcı, Yusuf Murat Şen
Mekân: ARTİST 2017 / 27. İstanbul Sanat Fuarı, Tüyap Fuar ve Kongre Merkezi, 4-12 Kasım 2017