Dünyaya Orman Denir

 

Ursula K. Le Guin’in Dünyaya Orman Denir kitabı, ormanlarla kaplı Athshe gezegeninin Arz’dan gelenler tarafından kolonileştirilmesini anlatıyor. Arzlıların verdiği isimle bu Yeni Tahiti temizlenip boşaltılmalı, ilkelliği terbiye edilmeli, ormanları Arz’a hammadde sağlamak üzere kesilmeli, yerlileri bu uğurda köleleştirilmeli. Arz’dan gelen askeri gücün komutanı Yüzbaşı Davidson gücünü İnsanoğlu için istismar etmekten hiç çekinmiyor, çünkü ona göre “buraya geldiklerinde hiçbir şey yoktu”.[1] Gerçekten de Davidson Athshe’ye baktığında kayda, kıymete değer bir şey görmüyor: intizamsız, okunaksız bir coğrafya, ağaçların karanlık dolambaçlılığı, sonsuz sayıda yaprak, tembel bir nehir ve yaşamı kıymetsiz yerliler, geyikler, maymunlar, sürüngenler.

Oysa Athshe dilinde dünya aynı zamanda orman demek: Orman, Athshelilerin dünyası. Şöyle de diyebilirdik belki, ormana dünya denir. Sahiden de orman, yalnızca “birkaç ağaç” değil, bir dünyadır; yakın tarihli insan-sonrası ufkun ısrarla vurguladığı “dolanıklığın”,[2] “birlikte-oluşun”[3] evi: havadan toprağa, topraktan suya, sudan bitki örtüsüne, mantarlardan ağaçlara çeşit çeşit elementin, akışın, maddenin yaşam-ölüm döngüleri içinde birbirine dönüştüğü bir yer. Ve genel kanının aksine, insan-sız bir yer değil. Bugün yerküredeki ormanların büyük çoğunluğu insanlar tarafından uzun zamandır mesken tutulmuş, ekilmiş, biçilmiş, dönüştürülmüş (antropojenik) alanlar. Son iki yüzyıldır da bilimsel-endüstriyel ormancılık bağlamında kereste üretimine yönelik sistematik bir orman amenajmanının[4] hedefi.

Ormanların insanlarla iç içe geçmiş yaşamları, onlarınkiyle iç içe geçmiş tarihleri var. Oysa ormana bakışımız, çoğu zaman Davidson’a da yol gösteren bir tür ikilik içinde şekilleniyor: İnsansız orman ve insanlar için orman. Kalkınma söylemi kadar koruma söylemi de bu iki imgeyi bir araya getiriyor. Ormanın insansız bir boşluk olarak inşası onu kaynak çıkarımına uygun hale getirirken;[5] (son kertede yine insan için) korunması da insansızlaştırılması, insan müdahalesinden, onun üretim ve tüketim döngülerinin çevrede açtığı tahribattan korunması olarak düşünülüyor. Ne var ki doğa-kültür ayrımının yankısını duyduğumuz bu ikili orman imgesi, insan türünün ormanlarla kurduğu binlerce yıllık ilişkinin hakkını vermeye yetmiyor.

Bu ilişkinin hakkını verebilmek için onu politikleştirmek ve tarihselleştirmek gerekiyor. Ormanlar doğa-kültür ikiliğinin tarihsiz, hareketsiz kutbu değil. Scott’un etraflı çalışması,[6] Alman bilimsel ormancılığının modern aklın ve “devlet gibi görmenin” bir parçası olduğunu ortaya koymuş; Tsing Endonezya ormanlarında Dayaklarla yürürken tanıklık ettiği topluluk tarihlerinin, toprağa aşinalığın, modern tasnifleri şaşırtan yerli bilme ve kullanım biçimlerinin kapitalist-kalkınmacı proje tarafından okunaksız sınırlara, boşluklara dönüştürüldüğünü göstermişti.[7] Bugün belki ormanın toplumsal tarihi diyebileceğimiz araştırmalar, doğa-toplum ikiliğini çapraz keserken, ormansızlaşma kadar ormanı korumanın da jeopolitik açıdan eşitsiz dağılan yükünü tartışmaya açıyor.[8]  Türkiye’de yürütülen araştırmalara baktığımızda, Cumhuriyet’in “ağaçlandırma davasından”[9] “devletin ekolojik aygıtı” olarak orman yangınlarına,[10] ormanı “işletme” fikrinin neoliberal tezahürlerinden kırsal yoksulluğa,[11] ormanla/ormanda yaşamanın kadınca deneyiminden türler arası dayanışmaya[12] pek çok yeni çalışmanın ormanla ilişkiyi tarihselleştirip politikleştirdiğini görüyoruz.

***

 

Ben Fatma Önder Özşeker’in elinizdeki çalışmasını ormanı doğa bilimlerine bırakmadığı, ormancılığın teknik diline teslim olmadığı, aksine bu dile mesafelenerek Türkiye’de orman politikalarının oluşturulma ve müdahale biçimlerini yakın tarihli ekonomi ve ekoloji politikalarıyla birlikte okuduğu için önemli buluyorum. Bu bakımlardan yukarıda özetlediğim, ormanı tarihselleştirip politikleştiren araştırmalara da komşu görüyorum. Bu çalışma, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama bölümünde 2022 yılı Temmuz ayında savunulan bir doktora tezi ve bir araya getirdiği kavramsal araçlarla yalnızca ormanın doğallaştırılmasına değil, aynı zamanda bizzat içinde yazıldığı disiplinin insan-merkezciliğine de karşı çıkıyor, temel varsayımlarını tartışmaya açıyor. Fatma çalışmasını şöyle takdim ediyor:

Bu çalışmayı yürütürken temel amacım, çevreyi, insan ve insan olmayanlar arası ilişkileri belirli şekillerde düzenlemeye girişen modernist ve ilerlemeci mekânsal  planlama aklını sorunsallaştırmaktı. Bunun için ise “yapılı” addedilen çevrelere değil, bizzat bu modernist söylemin “doğal” ve “yabanıl” olarak inşa ettiği ormana odaklanmayı seçtim. Bu bağlamda Türkiye’de ormanların nasıl planlandığını, plan ve politika yapıcılar tarafından nasıl düşünüldüğünü, çerçevelendiğini araştırdım. Bu tercih planlamanın yapılı-doğal ikiliğini nasıl kurduğunu, ormanı da bu ikiliğin bir kutbu olarak kurarken onu nasıl inşa ettiğini görmemi sağladı (s. 27).

Bu çerçevede ormanın “inşasını” -belki yazarının bu cümledeki maksadını biraz aşarak- iki açıdan düşünebiliriz: Ormanın doğanın araştırılmaya değer bir veçhesi, bir ölçüm ve bilgi nesnesi ve bir müdahale alanı olarak (söylemde) inşası ve aynı zamanda, amenajmanı çeşitli şekillerde başarılan veya başarılamayan bir yaşam alanı olarak (pratikte) inşası. Türkiye’yi merceğe alan bu iki eksenli okuma, bizi birden fazla tespite götürüyor: Öncelikle politika yapıcılar, planlamacılar ve ormancılar için orman nedir? Bu sorunun kendinden menkul bir cevabı bulunmaz, hakkında politikalar üretilen bir nesne olarak orman, tarihsel olarak değişen soru/n/lar ışığında kurulur. Nitekim endüstrileşmenin ivme kazandığı dönemde orman bir odun deposu olarak görülecek; çevre tahribatıyla ilgili kaygılar arttıkça karbon döngüleri ve tür çeşitliliği gibi yeni meseleler etrafında yeniden düşünülecektir. Her durumda bu nesne-orman, bir eksiltme faaliyetinin sonucudur: Matematiksel işlemler, haritalar, kayıtlar ormanın ele gelmez çeşitliliğini (Davidson okunaksızlığından söz ediyordu) ölçülebilir hedeflere ve maliyet hesaplarına tercüme eder. Ancak bu tercüme faaliyeti kolay gerçekleşmez, orman planlaması pratikte her zaman deneme-yanılma süreçleri içinde şekillenmiştir. Oysa planlama disiplinleri bu yanılma payını, çoğunlukla yanlış hesaba veya eksik müdahaleye yoracak; planlamanın varsayımları, eksiltme faaliyetinin kayda almadıkları, korumanın kimin/neyin lehine işlediği göz ardı edilecektir.

1980’lere gelindiğinde, orman artık karbon döngüsündeki rolü, farklı türlere ev sahipliği yapması ve insan toplumlarına sağladığı çeşitli faydalar (bunlara “ekosistem hizmetleri” deniyor) nedeniyle yeni bir dikkate konu olduğunda bu nokta daha da görünür olur. Özellikle biyoçeşitliliğin korunması için türlerin sayılması, hiyerarşikleştirilmesi ve koruma önceliklerinin belirlenmesi gerekir. Ayrıca burada yeni bir zorluk belirir: odun üretimi ve koruma hedeflerini örtüştürmek. Teknokratik iyimserliğin vazettiğinin aksine, doğru hesap bu iki hedefi örtüştürmeye yetmeyecek, ormancılar üzerindeki üretim baskısı, hedeflerin çatışmalı şekilde uygulamaya konmasına neden olacaktır.

Fatma geniş bir arşiv ve saha malzemesiyle kurduğu bu çalışmada kendi üzerine düşünen bir planlama pratiğinin imkanını görmüştü. Ona göre planlamayı matematiksel nesnellik, bilimsel akıl ve teknik müdahaleden ibaret saymak yanıltıcıdır, çünkü bütün bu hesabın hangi sorular ve varsayımlar etrafında kurulduğunu sorgulamadığımız sürece planlama bir “anti-politika” makinesi gibi işler. Oysa orman planlaması, belirli hedefler doğrultusunda disipliner ve düzenleyici tedbirler alan, türler arası bir biyopolitikadır. Dolayısıyla 1) yaşamsal çeşitliliğe toslaması kaçınılmazdır, kimlerin kimler aleyhine yaşatıldığını sorgulamak gerekecektir; 2) burada toplumsal güç ilişkileri her zaman devrededir: Ormanı planlamak orman köylülüğüyle, kırsal yoksullukla, ormancılık mesleğinin koşullarıyla, kapitalist üretim hırsıyla, bilgi üretiminin sınırlılıklarıyla ve bölgesel-ulusal-uluslararası devlet politikalarıyla iç içedir.  

***

 

Fatma’yı 6 Şubat depreminde kaybettik. Bu deprem bize bir kez daha yaşamın doğa-toplum kutupluluğu içinde düşünülemeyeceğini, her doğal afetin aynı zamanda toplumsal veçheleri bulunduğunu en acı şekilde hatırlattı. Sorumluluğu da adaleti de bu veriler, bu tür bir dikkat ışığında yeniden düşünmeliyiz. Fatma tezini bitirirken eleştirel bir akla, kolektif teşebbüslere, araştırmanın ve bilgi üretiminin politik karakterini teslim eden bir dikkate göz kırpıyordu. Umarım bu katkısı başka araştırmacılara ilham verir. [...]

 

 

Sibel Yardımcı’nın, Fatma Önder Özşeker’in Ormanı Planlamak (Metis, Mayıs 2024) başlıklı kitabına yazdığı Sunuş’tan alındı.

 



[1] Dünyaya Orman Denir, çev. Özlem Dinçkal, Metis Yayınları, s. 11.

[2] K. Barad, Meeting the universe halfway. Quantum physics and the entanglement of matter and meaning. Durham, NC: Duke University Press, 2007.

[3] D.J. Haraway, Staying with the trouble: Making Kin in the Chthulucene, Durham, NC: Duke University Press, 2016.

[4] Orman amenajmanı, bir orman işletmesinin belirli hedefler doğrultusunda planlanması, planların uygulanması ve uygulamaların izlenmesi görevlerini üstlenmiş olan Ormancılık bilim dalıdır.

[5] Bkz. A.L. Tsing, Friction. An Ethnography of Global Connections, Princeton, NJ: Princeton University Press, 2005.

[6] J. Scott, “Doğa ve Uzam”, Devlet Gibi Görmek. Bazı Toplumsal Kalkınma Planlarının Başarısızlık Hikayeleri, çev. Ozan Karakaş, İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2020.

[7] Tsing, Friction. An Ethnography of Global Connections, a.g.e.

[8]  Örneğin N. Langston, Forest Dreams, Forest Nightmares. The Paradox of Old Growth in the Inland West, Seattle, WA: University of Washington Press, 1996; G.M. Sodikoff, Forest and Labour in Madagascar: From Colonial Concession to Global Biosphere, Bloomington, IN: Indiana University Press, 2012; S.B. Hecht, K.D. Morrison, ve C. Padoch, The Social Lives of Forests: Past, Present and Future of Woodland Resurgence, Chicago, IL: University of Chicago Press, 2014; Tsing, Friction. An Ethnography of Global Connections, Princeton, NJ: Princeton University Press, 2005.

[9] K. Özdoğan, “Türkiye’de Ağaçlandırma Davası ve Ağaçlandırmanın Normatifliği”, Teorik Bakış, 2022, 15: 223-247.

[10] Z. Pehlivan, “Devletin Ekolojik Aygıtları”, 1+1 Express, 2020, https://birartibir.org/devletin-ekolojik-aygitlari/

[11] M. Bozok ve N. Bozok, “Ormanlara, Sıcaklara ve Yangınlara Dair: 2021 Köyceğiz Orman Yangınlarının Sosyolojik İzdüşümleri”, ViraVerita E-Dergi, 2022, 15:77-104. https://doi.org/10.47124/viraverita.1090923

[12] N. Bozok, “Women And Forests In Solidarity: A Multispecies Companionship Case From the Aegean Forests of Turkey”, Gender & Society, 2024, 38(2): 276-298. https://doi.org/10.1177/08912432241230558