Siyasal mücadele aynı zamanda kelimeleri sahiplenmek için verilen bir mücadeledir.
Jacques Rancière
–Yorulmak bilmeyen devrimci Abdullah Cömert’in anısına[1]
Kelimelerle ekmek bıçağı arasında fark yoktur: Ekmek de keserler, adam da. Kimin, nasıl kullandığına bağlıdır. Kurşun gibi kullanmak isteyenler de çıkar. Nitekim çapulcu’yu kurşun gibi sıkmak istedi iktidar göstericilerin üstüne. Hatta komüncülerin alayını bu kelimeyle kurşuna dizmek. Ama komüncüler önce kurşunu tüy eylediler, sonra onu alıp birbirlerini gıdıkladılar, güldüler gülüştüler.
Çapulcu ve çapul kelimelerinin kökü bugün unuttuğumuz çapmak fiilidir. Kökü unutmuş olsak da o kökten başka bir kelime kullanılmaya devam ediyor: çapkın. Çapmak’ın köken anlamı “koşmak”tır; 15. yüzyıldan bir kaynakta örneğin “Seher-geh (sabahleyin) bir Mugal oglan çapardı” deniyor (Mecmuatü’n-Nezair). Yine 15. yüzyılda yazıya geçirilmiş olan Dede Korkut’ta “Uşun Koca’ya çapar (ulak) geldi” gibi bir cümle okuyabiliyoruz ki burada çapmak fiilinin geniş zaman çekimi kalıplaşıp bir isme dönüşmüştür. 16. yüzyılda Üsküplü İshak Çelebi “Bizi görsen durmaz, geçersin”, nazlı atını durdurmaz, “çaparsın” (hızlı koşturursun) diyor. Çapkın da geçmişte “kadın peşinde koşan”, günümüzdeyse cinsiyet ayrımı olmaksızın “cinsel eş arayan” demek: Bir TV programında ünlü bir kadın şarkıcı için de çapkın dendiğini duyabiliyoruz artık.
Peki “koşmak” anlamındaki çapmak ile çapul arasında nasıl bir ilişki var? Fiilin bir anlamı da “alıp kaçmak”: Nitekim şu bizim sevimli çapkın sözcüğünün Anadolu ağızlarında yaşayan anlamlarından biri de “gördüğü eşyayı alıp kaçan”; yalıçapkını (yalı: “kıyı”) denen kuşun da “hırsızlığıyla” (!) meşhur olduğu söyleniyor.
14. yüzyıldan itibaren çapmak’ın “alıp kaçmak”, hatta “yağmalamak” anlamında kullanıldığı görülüyor. Tarama Sözlüğü 15. yüzyıldan şöyle bir örnek kaydediyor: “Han fevtolup (ölüp) yerine oğlu serasker (başkomutan) olmuştu, lâkin bagîlik (eşkiyalık) edip gâh gâh memleket çaparlardı.”
17. yüzyıldan itibaren çapmak fiili hep savaşla ilgili anlamıyla (“yağmalamak, talan etmek”) kaydedilir: Sözgelimi “çapmak, Tatar lisânında (...) akın ve çapul derler; yagma ve gâret içün segirdim salmak (akın etmek)” diye tanımlıyor Tuhfe-i Şâhidî Şerhi. Evliya Çelebi’de “Kâfiristan’a akınlar ve çapullar civerüp (gönderip)” ifadesine rastlanır.[2] 19. yüzyılda Vâsıf ise kelimenin Doğu Türkçesine ait oluşunu bir kafiye vesilesi yapar: “Gerdeninde beklesin benler misali karagol / Çeşm-i Tatarınla kıl sâmân-ı uşşâkı çapul (Benlerin boynunda karakol gibi nöbet tutsun, o Tatar gözlerinle de seni sevenlerin servetini yağmala, canlarını al)”. Bu akın ve çapul ikilemesinden akın’ın kuru kuruya gitmediği, genellikle bir “yağma”nın da ona eşlik ettiği anlaşılıyor.
Çapul’un tarihini takip etmek bir derece kolaysa da çapulcu’ya geçer geçmez işimiz zorlaşıyor. Benim görebildiğim kayıtlar şunlar: 19. yüzyılda, Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Osmanî’de çete kelimesini tanımlarken “bir takım çapulcu” diyor, keza Lugat-ı Nâci Farsça yagmager için “yağmacı, çapulcu” karşılıklarını veriyor; Şemsettin Sami Bey de çete maddesinde “çapulcu ve akıncı takım” gibi bir tanım içinde kelimeye yer vermekle ve çapavul (“çapkı askeri, akıncı, ılgarcı”) ve çapıcı (“akıncı, sürücü [=süvari]”) maddelerini almakla birlikte çapulcu’ya maddebaşı olarak yer vermiyor.
Çapul “akın”, çapulcu da “akıncı” demek olduğundan, kelimelerin yerici (pejoratif) anlamının klasik çağda gelişmesi pek kolay değildi, bu kullanım belli ki 20. yüzyılda gelişmiş – yani, çapul fenomeni ve “akıncılar” ortadan kalktıktan çok sonra. Mesela tarihçi İ. H. Uzunçarşılı şöyle diyor: “Hadım Ali Paşa; Osmanlı tarihinde Şeytan kulu adıyle anılan çapulcu âsileri takib ederken Kayseri ile Sivas arasında Gökçay'da göğsüne ok isabetiyle şehid olmuştur.” (Merkez Teşkilatı, 1948) TDK’nın Necip Fazıl’dan seçtiği örnek de aynı çerçevede, ama şair ifadeyi “özlü kılmak” (!) için âsi’yi atmış: “Çapulcuların teklifine boyun eğilmesini asla kabul etmem.” Keza Kenan Evren’in 30 Ağustos 1984’te PKK için kullandığı “çapulcu” nitelemesi de. Bu yeni kullanımın tanımını yapmakta –âdeti hilafına– hiç gecikmez iktidarın dil otoritesi: “Düzene aykırı davranışlarda bulunan, düzeni bozan, plaçkacı.”
İktidar 20. yüzyılda kelimeye el koymak, onu alıp isyancıların üstüne bir hakaret gibi savurmak istemiştir. Dille ilgili her şey gibi sözlü hakaretler de “uzlaşımsal”dır – yani, söz, hakaret olduğu kabul edildiği sürece hakarettir. Yüzünüze hakaret diye savrulanı gururla benimserseniz, hakaret olmaktan çıkar. Siyasal mücadelenin aynı zamanda kelimeler için verilen bir mücadele olduğunu bilen komüncüler, mevcut iktidarın pek sevdiği bir mantığı ifade eden hadistekinden (“Düşmanın silahıyla silahlanınız”) daha iyisini yapmış, kelimeyi sahiplenerek düşmanın silahını elinden almış, iktidarı önemli bir propaganda silahından yoksun bırakmıştır. Kısacası, “Everyday I’m chapulling”, “Velevki ibneyiz”in bir başka ifadesidir. Bu çapulcuların yağmaladığı tek yer de kalplerimizdir. Aşk olsun size, çapkınlar, aşk olsun...
[1] Bu yazının kısaltılmış bir versiyonu Metis 2014 Ajandası’nda yer almıştır – e.n.
[2] Dolayısıyla çapul’un Türkiye Türkçesindeki ilk kayıt tarihini de Sevan Nişanyan’ın belirttiği 1797’den, Tuhfe-i Şâhidî Şerhi’nin telif tarihi olan 1688-89’a veya, şimdilik daha doğrusu, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sine (1683) almak lazım.