MonoKL Yayınları ve Bakırköy Belediyesi işbirliğiyle 30 Kasım-3 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen “Demokrasiler Çağında Uygarlık” başlıklı uluslararası felsefe konferansı, demokrasi, yeni komünizm, teknoloji-medya-iktidar, sanat-felsefe ilişkisi, tinsellik ve arzu gibi sunumlarıyla ilgi çekici bir zihinsel maratona neden oldu. Her ne kadar merakla beklenen Giorgio Agamben ve Jean-Luc Nancy gibi isimlerin konferansa katılımları gerçekleşememiş olsa da diğer uluslararası katılımcıların (Jean-Luc Marion, Bernard Stiegler, Joan Copjec, Gaianni Vattimo, Bernard Aspe, Alain Brossat, Volkan Çelebi, Jodi Dean, Erich Hörl, Thomas Metzinger, Frederic Neyrat ve Ahmet Soysal) sunumları ve açık oturum toplantılarla izleyicilere farklı düşünsel ufukları birarada dinleme ve tartışma imkânı sağlandı.
Küreselleşen dünyada “demokrasiler” sorunsalı ve değişen politik ekonomiyle birlikte girilen yeni sistem arayışlarının odak noktasındaki “yeni komünizm” tartışmaları konferansın temel başlıklarından birini oluşturuyordu. Bu konuda konuşan Bernard Stiegler, Bernard Aspe, Erich Hörl, Ahmet Soysal ve Jodi Dean felsefenin bu konuya bakışını dile getirdiler. Konferansın konuklarından olan Alain Brossat’nın Mısır Devrimi hakkındaki görüşlerini sunduğu oturumda söylediği “Özgürlük sünger gibi çeker, bıçak gibi kesen ise eşitliktir. Ardına düşmemiz gereken ide eşitliktir” sözleri ise özgürlük kavramının tek başına yeterli olamayacağını bizlere tekrar hatırlatır nitelikteydi.
Bir diğer tartışma konusu olarak “Özne, Tinsellik ve Arzu: Felsefe ve Uygarlığın Sınırları” başlığı altında Joan Copjec, Jean-Luc Marion, Gianni Vattimo ve Ahmet Soysal tarafından öznenin tinsellik ve arzuyla kurduğu ilişkiden bahsedildi. Yine “Yazı, İmge ve Mekân” başlıklı oturumda felsefeden edebiyat ve sanata giden yollar ele alındı. Bu oturuma katkıda bulunanlar ise Bernard Stiegler, Jean-Luc Marion ve Ahmet Soysal gibi isimler oldu. Bir diğer oturumda ise “Demokrasi, Hukuk ve Komünote: Felsefe, Toplum, Aşk, Dostluk” konusu Fredric Neyrat, Bernard Aspe ve Erich Hörl gibi isimler tarafından tartışıldı.
Diğer yandan konferansın en ilgi çekici sunumlarından biri estetik konulu içeriğiyle Jean-Luc Marion tarafından yapıldı. Derrida, Althusser, Balthasar ve Beaufret gibi isimlerin öğrencisi olmuş, çalışmalarını Descartes, Heidegger ve Husserl üzerine gerçekleştirmiş olan Marion, teoloji ve fenomenoloji üzerine çalışan özgün tinselci anlayışa sahip bir filozof. Jean-Luc Marion, “doymuş fenomen” (le phénomène saturé) olarak tanımladığı estetik objenin, verili (donation) bir nesne olarak özneyle kurduğu ilişki biçimini konu edinen sunumuyla bu konudaki görüşlerini dile getirdi. Resim sanatı üzerinden sistemini örnekleyen filozof, “görünür olandaki görünmeyeni” açığa çıkaran bir nesne olarak resmin, görünür olanı provoke edebildiğini, böylece resmin şey’in kendisini daha görünür kıldığını söyledi. Filozofa göre dünyanın görünür nesnelerini asla tam olarak göremeyiz, oysa “resim” için durum farklıdır. Cezanne’ın Sainte-Victoire dağını, ağaçları veya yapıları yeniden inşa etmesi ile kübistlerin resimlerinde nesnenin bakışa gelmeyen yanını ortaya koyması, aslında resmin görünür olana yaptığı bir ekleme/katkıdır. Bu ise yeni ve zengin bir görüş olanağı sunar. Filozofa göre bir tablo, temsilsiz (sans presentation) bir saf varlıktır (pure presence). Bu nedenle verili bir tabloyla karşılaşan özne onu nesneleştiremez. Fenomenoloji ve zaman zaman da teolojinin penceresinden kuramsallaştırdığı düşünceleriyle Jean-Luc Marion, üzerine düşünmeye değer bir estetik alan açıyor. Türkçe’ye çevrilen ve MonoKL yayınlarından çıkan Görünürün Penceresi adlı kitabı onun fikirleriyle tanışmak için iyi bir başlangıç noktası olabilir.