Dada'nın Köln'deki son etkinliği, yüksek sanata ve burjuva ahlakına karşı bir saldırı, düpedüz bir kışkırtma olarak kotarılan Dada-Vorfrühling (Dada Erken İlkbahar) sergisiydi. 1920 başlarında Uygulamalı Sanatlar Müzesi'nde düzenlenecek, jürisi olmayan bir sergiye Max Ernst ve Johannes T. Baargeld'in verdiği eserler reddedilince, ikisi kendi sergilerini kurmaya giriştiler. Münasip bir sanat mekânı yerine bir birahanenin üstü camla örtülü avlusunu kiraladılar. Nisanda açılan sergide Ernst'le Baargeld'in yanı sıra, Hans Arp'ın ve bir de "pespaye sanat heveslisi" Willy Fick'in eserleri vardı.[1] Başka kimseyi katılmaya ikna edememişlerdi.
Avluya birahanenin erkek tuvaletindeki pisuarların önünden geçilerek ulaşılıyordu. Açılış sırasında burada beyaz komünyon kıyafeti giymiş bir kız çocuğu müstehcen şarkılar söylüyordu. Alışılagelen sergi izleyicisinin yanı sıra, birahanenin tuvaleti kullanmaya gelen müşterileri de merakla olup bitene göz gezdirmeden edemiyorlardı. Ancak bu sergi göz gezdirmek için düzenlenmemişti, izleyicileri katılıma davet ediyordu. Katılım derken, Ernst, bir heykelinin yanına küçük bir balta iliştirmişti ve gelenlerin heykelini bununla kırmalarını bekliyordu. Sergi süresince heykeli birkaç kez yenilemek zorunda kaldı. Bazı resimlerin üzerine izleyicilerin özlü sözler yazması teşvik ediliyordu. Galeyana gelen izleyiciler başka eserleri de tahrip ettiler. Yok edilenlerin yerine yenileri kondu.
Fick garip bir kareli ceket giyerek eserlerinin yanı başında kendisini de sergiliyordu. Baargeld ise bir akvaryumu kırmızı renkli suyla doldurup, içine bir cansız mankenin eli, bir sarı peruk ve bir çalar saat koymuştu. Hayatın gelip geçiciliği üzerine düşündürmeyi amaçlayan eseri, cinsellik, ölüm ve kadın düşmanlığını çağrıştırıyordu. Bir ziyaretçi birayı fazla kaçırınca, akvaryumu kırıp kırmızı suların yerlere dökülmesine neden olmuştu. Kolajlarla fotomontajların ve heykellerin yanı sıra, bulunmuş sıradan nesneler de sergiye katılmıştı. İsteyen herkes en çılgın fantezilerini yansıtan şiirler okuyordu. Bütün bunlara bir de birahane müşterilerinin patırtısı ekleniyordu. Kısacası, sergi, sanat eserini doğru düzgün, temiz pak bir mekânda sükunet içinde incelemek, üzerinde düşünmek, el değdirmemek gibi alışılagelen sergi adabını ihlal ediyordu. Dahası, saygınlığı tehdit edilen yalnızca sanat eseri değil, dinî ve ahlaki değerlerdi. Bu sergiden dolayı Ernst'in koyu bir Katolik olan babası oğlunu lanetlemişti.[2]
Açılıştan birkaç gün sonra Köln polisi müstehcenlik gerekçesiyle sergiyi kapadı. Suçlamalardan biri, umuma açık pisuarları içeren serginin bir eşcinsel randevuevinin tanıtımını yapmasıydı; öteki ise sergide tamamen çıplak görüntülerin bulunması. Ancak çıplakların Ernst'in bir heykeline iliştirdiği Albrecht Dürer'in Adem ve Havva'sı olduğu anlaşılınca kapatma kararı geri alındı ve sergi yeniden açıldı. Bunun üzerine Ernst "Dada Muzaffer" diye bir afiş hazırladı, "Dada Sükunetten ve Madalyalardan Yana!". Bu slogan bir sözcük oyunuyla, "Dada Sükunetten ve Düzenden Yana" diye de okunabiliyordu. Ernst afişin alt kısmına, daha küçük puntolarla "DADA sakin durmaz, DADA kendi kendisini yeniden üretir" diye eklemişti.[3]
"Dada Muzaffer" – Erken İlkbahar Sergisi'nin yeniden açılışı dolayısıyla Max Ernst'in yaptığı afiş.
Her ne kadar baskıcı resmi makamlara karşı kazanılan zafer coşkuyla duyurulsa da, Dada Erken İlkbahar Sergisi Köln'deki son toplu Dada gösterisi oldu. İzleyicilerin 'etkin' katılımından, sergilenen eserlerin malzemesine, tekniğine ve sergileme biçimine kadar, sergi alışılagelmiş her şeyi altüst etti. Ancak sanatı bir başkaldırı eylemi olarak örgütleyen Ernst ve Baargeld Köln'de yalnız kaldılar. Haziran'da bu kez Berlin'deki son Dada gösterisi olan Birinci Enternasyonal Dada Fuarı'na katıldılar. Buraya gönderdikleri eserler, Köln'deki sergide kendi kışkırttıkları saldırganlıktan arta kalanlardı.[4]
Yıllar sonra Ernst Köln'deki Dada deneyimini şöyle hatırlayacaktı:
Genel kanının aksine, Dada burjuvaziyi şaşırtıp sarsmaya yeltenmedi. Burjuvazi zaten şaşkına dönmüş vaziyetteydi. Hayır, Dada yaşamsal gücün ve öfkenin isyankâr bir biçimde kabarmasıydı. Ahmakça bir savaşın saçmalığının, akıl almaz aptallığının sonucuydu. Biz gençler savaştan sersemlemiş olarak döndük ve öfkemiz, öyle ya da böyle ifade bulacaktı. Bu gayet doğal bir biçimde, savaşı çıkaran uygarlığa saldırı olarak tezahür etti. Konuşmaya, söz dizimine, mantığa, edebiyata, resme ve başka şeylere saldırı.[5]
Dada Erken İlkbahar sergisinden geriye tek yapraklık kataloğundaki eser listesinden başka hiç bir şey kalmadı, ne bir fotoğraf ne bir belge. Ancak, ileriki yıllarda sürrealistlerin benimseyeceği, sergi gezmeyi seçkinci bir estetik deneyim olmaktan çıkarıp, yerleşik değerleri sarsan dramatik bir olaya dönüştüren sergiler silsilesinin öncüsü oldu. (NAA)
Anonim
En Son Moda, Dada Erken İlkbahar Sergisi'nin Eleştirisi
1920
Menteşesinden sökülmüş bir kapı kanadının üzerine boyayla yazılmış sergi davetiyesini izleyip, Pazar günü Köln'deki Dada sanatı sergisinin açılışına gidemedim... Sergi Pazartesi günü yeniden düzenlendi ve Salı günü nihayet açıldı...
Köln'deki bir birahanenin arkasındaki binanın kapısından girip, eski bir sobaya tosluyorsunuz; solunuzda üst üste yığılmış sandalyeler duruyor, sağınızda sanat. (Bana eşlik eden arkadaşıma göre sol taraftaki manzara sağdakinden daha çekiciydi.) Önceleri içerisi loş geliyor; kırmızı kağıda basılmış kataloğu okuyamayacak denli loş ama sağa doğru köşeyi dönünce biraz daha aydınlık. Burada üzerinize yağmur damlıyor...
İnsanların çaresizce –ne yazık ki boşuna– bu Dadaist sanatla ilişki kurmaya çabalayarak sergiyi gezmesini izlemek neredeyse dokunaklı... Çizimleri anlatmaya çalışmayacağım bile... Ama mesela katalogdaki listeye göre harika bir başlığı olan bir heykel var, "Şiddete Başvurmayan Berberler İçin Kemik Değirmeni". Gözünüzün önüne sağlam, güzel bir ahşap pano getirin, üzerine sadece çivi ve çekiç kullanılarak, hiç bir anlam ifade etmeyen makaralar, tahta parçaları, telgraf telleri ve her türlü inşaat kerestesi çakılmış olsun ve sonra gökkuşağının tüm renklerine boyansın...
Kimileri kendi kendilerine şunu soracaklar: bu adamlar salak mı yoksa çok bilgeler de sıradan insanlarla dalga mı geçiyorlar ve sanatı çarpıtıp halkı aşağılamakta nereye kadar gidebileceklerini mi görmek istiyorlar... Anlaşılması imkânsız 'çizimler'den birinin etrafında beyaz kağıt boş kalmış ve altına şöyle yazılmış: "Bu serginin her bir izleyicisi bu çizime dadacı ya da anti-dadacı bir slogan yazmaya yetkilidir. Mülke izinsiz girenler kovuşturulmayacaktır." Kayda değer sayıda izleyici bu çağrıyı fırsat bildi. Bazıları doğrusu lafını esirgemese de, hiç birinin dadacı olmadığı ortaya çıktı... Aslında sergi bir eşek şakasından başka bir şey değil. Bir yandan eski usul sanatla alay ediyor, öte yandan katılanlar birbirlerini tefe koyuyor, iğneliyor ya da eleştiriyor... Söz açılmışken, izleyiciler de sanki insan mizacının barometresi gibiler. Kimisi kafaya alındığı için kızgın, kimisi gülüp geçiyor, daha başkaları kafalarını sallayarak çıkıp gidiyorlar... Dışarı çıkarken üzerleri açık, içleri yumurta kabukları ve her türlü hırdavatla dolu birkaç çöp tenekesinin önünden geçiyorlar ve acaba bunlar da mı sergiye dahil diye düşünüyorlar, yoksa 'doğal özgün eserler' mi?[6]
Çeviri: Nur Altınyıldız Artun
[1] Sabine T. Kriebel, "Cologne", Dada içinde, der. Leah Dickerman (Washington: National Gallery of Art, 2005) s. 230.
[3] A.g.e. Dada Muzaffer, Dada'nın Bilançosu aynı zamanda Richard Huelsenbeck'in aynı yıl yazdığı kitabın adıydı.
[4] Dietmar Elger & Uta Grosenick, Dadaism (Köln: Taschen, 2009) s. 23.
[5] Aktaran Sabine T. Kriebel, "Cologne", s. 236.
[6] Kölnische Volkszeitung (1 Mayıs 1920). Gazetede yayınlanan sergi eleştirisinin İngilizce çevirisi, "The Latest Fashion" Dada içinde, der. Rudolf Kuenzli (Londra: Phaidon, 2006) s. 243.