/ Dadanın 100. Yılı / Sanat Madrabazı

8/7/2016 / skopbülten

13 Mart 1920'de Berlin'de, Alman Devrimi'ni feshetmek, Weimar Cumhuriyet hükümetini devirip, bir sağ dikta hükümeti kurmak için bir darbe girişimi oldu: Kapp Putsch. İki gün sonra, darbenin destekçisi askerlerle, darbecileri alaşağı etmek için genel greve giden işçiler arasında Dresden'de çıkan çatışmalar sırasında 59 kişi öldü, 150 kişi yaralandı. Bu arada, Zwinger Sanat Galerisi'nde Peter Paul Rubens'in resmi Bathsheba da bir serseri kurşunla tahrip oldu. Tanınmış ekspresyonist ressam ve Dresden Sanat Akademisi profesörü Oskar Kokoschka hemen bir bildiri yayınlayarak, insanlığın en kutsal varlıkları olan sanat eserlerini korumak için çatışmacıların kozlarını sanat galerilerinden uzakta paylaşmalarını talep etti. Bildiri kırktan fazla gazetede yayınlandı. Bunun üzerine, Berlin'deki dadacılardan John Heartfield ve George Grosz, Dada ölçülerine göre bile fazla sert sayılan bir eleştiri döşenerek Kokoschka'ya karşı saldırı başlattılar. Wieland Herzfelde'nin yönetimindeki Malik-Verlag'ın yayınladığı ve Weimar Cumhuriyeti'ndeki radikal solcuların, sanatçıların ve entelektüellerin forumu olan Der Gegner (Rakip) adlı dergide çıkan "Sanat Madrabazı" başlıklı yazılarında, ölen işçilere yanmak yerine sanat eserlerinin derdine düşen Kokoschka'yı yerden yere vurdular. Onlara göre Kokoschka'nın tepkisi, gündelik hayatı sanatın sağladığı aşkın bir bakış noktasından anlamlandıran tipik burjuva tutumuydu. Heartfield ve Grosz ise sanat şaheserlerini paçavrayla bir tutuyor; burjuva kültürünü acımasız kapitalist sömürünün aldatıcı yüzü olarak kabul ediyorlardı. İhtiyaç olan, tüm baskıcı tezahürleriyle burjuva mirasını reddeden, hakiki bir işçi sınıfı kültürünün oluşmasıydı.

Bu sıralarda Dada'dan etkilenen ve Berlinli dadacılarla yakın ilişkide olan Dresdenli sanatçı Otto Dix, bir kolaj pentürle Kokoschka'yı yeren dadacılara katıldı. Dix, savaşa gitmiş, yaralanmış ve prestijli Demir Haç nişanıyla onurlandırılmıştı ama artık bir savaş karşıtıydı. Tıpkı Kokoschka gibi, Dresden'deki ekspresyonist Sezession grubunun üyesiydi ancak meslektaşının çağrısını yakışıksız bulmuştu. Dix resminde, kör ve kötürüm bir eski savaş muharibinin kibrit sattığı kaldırımın dibine Kokoschka'nın bildirisinin buruşturulmuş ve yırtılmış bir kopyasını iliştirmişti. Resimde yalnızca bacakları görünen, iyi giyimli orta sınıf Dresdenliler umursamadan yürüyüp uzaklaşırken, kibritçinin önündeki köpek, adamın kesilmiş bacağının ve yolun kenarına atılmış bildirinin üzerine işiyordu.

 

 

Otto Dix, Kibrit Satıcısı (1920).

 

Heartfield ve Grosz'un hakaretamiz yazıları, kuruluşundan itibaren üyesi oldukları Komünist Partisi'nce bile hoş karşılanmadı; sanat eserlerine karşı vandallığı teşvik ediyorlar diye yorumlandı. O kadar ki, Parti'nin yayın organı, günlük Die Rote Fahne (Kızıl Bayrak) gazetesinin kültür sayfası editörü iki dadacıyı kınayan bir yazı yazıp, geleceğin proleter toplumunda sanatın kalıcı değerini ve yerini vurgulamak ihtiyacını duydu.[1] Kurşunun, kazayla ya da değil, bir insana zarar vereceğine, bir sanat eserine isabet etmesinin yeğ tutulacağı konusunda hemfikirdiler ama bir sanat şaheserinin tahrip olmasından memnuniyet duymak başkaydı.

Aslında Kokoschka ne işçi düşmanıydı ne de anti-demokratik sağ darbeyi destekliyordu ama gösteri yapan işçilere sahip çıkmak yerine sanat eserlerinin tahribatını gündeme getirmesi Heartfield'le Grosz'u çileden çıkarmıştı. Gösteriler sırasında bir resmin kazaya uğramış olması onları ilgilendirmiyordu. Grosz ve Wieland Herzfelde 1925'de yazdıkları "Sanat Tehlikede!" başlıklı yazılarında, dadacıların en başından beri kendilerini sözümona sanata ciddiyetle kaptırmış olmalarına esef edeceklerdi. "Öfkeli haykırışlar ve alaycı kahkahalarla hayata geçirilen Dada, sınıflar arasında bir yerlerde havada asılı duran ve kolektif hayata dair sorumluluk üstlenmeyen, dar görüşlü, kibirli ve değeri abartılmış bir ortamdan kurtuluştu."[2] Sanata düşman olduklarından değil, ahlaki bir tutumla sanata karşı çıkıyorlardı. Sanatçıların riyasından, etraflarında tanık oldukları ıstırap ve eleme duyarsız kalmalarından ya da sahte ve boş acıma duygusuyla yaklaşmalarından duydukları tiksintiyi ifade ediyorlardı. [NAA]

 

 

 

John Heartfield ve George Grosz

Sanat Madrabazı

1920

 

İşçi ne yapsın nefes almasını kısıtlayan sömürücüler karşısında bile kılını kıpırdatmayan şairlerle filozofların ruhunu?

Hakikaten, işçi ne yapsın sanatı? Ressamlar resimlerine, çalışan insanların özgürlük mücadelesine uygun bir içerik kattılar mı; onlara bin yıllık zulmün boyunduruğundan kurtulmanın yollarını öğretecek içeriği?

Yok, hayır, bütün bu rezalete karşın, dünyayı sükûnet içindeymiş gibi gösterdiler. Doğanın güzelliği, kuşların cıvıldadığı orman, günbatımı! Ormanı kendi mülkü gibi gören, tasarrufunu yalnızca kendi ayrıcalığı sanan, kesesi gerektirdikçe ağaçları kesen ama etrafını çitle çevirdiği için soğuktan donan insanların odun kesmesine izin vermeyen vurguncunun ormanı yağlı ellerinde tuttuğunu anlatıyorlar mı?

Lakin sanat mesafeli duruyor. Bak ve gör! [...]

Onlar eserlerinde tam da bu yüzden duyguların ve düşüncelerin dünyanın dayanılmaz hallerinden uzaklaşmasını, aya ve yıldızlara, cennete kaçmasını vaaz ediyor. Demokrasinin makineli tüfeklerinden nasiplenmiş öyle bir cennet ki bu, amacı mülksüzleri daha has olan öbür dünyaya bir yolculuğa yollamak. Parfüme bulanmış, hiçbir işe yaramaz aylakların desteklediği şair Rainer Maria Rilke gibi zayıf kişilikler tam da bu yüzden şöyle yazıyor: "Yoksulluk içten yansıyan büyük bir ışımadır" (Das Stunden-Buch).

İşçiler! Hıristiyan kilisesinin öğretileriyle sizi etkisizleştirmek istiyorlar ki, sizi devlet mekanizmasına daha kolay bağlasınlar.

İşçiler! Resimlerinde burjuvanın sarılacağı şeyleri –size güzellik ve mutluluk hayali yansıtacak şeyleri– temsil ederek, sizin sınıf bilincinizi ve güç istencinizi köreltiyorlar.

"İnsanlara Sanat" haykırışıyla sizi sanata yönelterek, size zulmedenlerle paylaştığınız ortak bir varlığınız olduğuna sizi inandırmak için aklınızı çelmeye çalışıyorlar ve bu uğurda dünyanın şimdiye kadar gördüğü en haklı mücadeleyi terk etmenizi bekliyorlar. Sizi itaatkâr kılmak ve insan tininin harikulade yaratıları karşısında kendi önemsizliğinizin farkına varmanızı sağlamak için bir kez daha 'tinsel' olanı kullanmaya yelteniyorlar.

Bir dalavere! Bir dalavere!

En aşağılık ihanet!

Hayır, sanat müzelere ait, küçük burjuva turistlerin yürüyüş turlarında gözlerini dikip bakmaları için var; sanat kan tazılarının saraylarına ait, kasalarının önüne [...]

İşçiler, sömürücülerin duvarlarını bu 'estetik' lüksle donatmalarını sağlayan artı değeri yaratan hep siz oldunuz; dolayısıyla, sanatçının çoğu kez sizinkinden daha iyi koşullarda hayatını sürdürmesini sağlayan da sizdiniz; işçiler, şimdi dinleyin, böyle bir sanatçı sizi ve mücadelenizi nasıl görüyor.

Antimilitaristlerle pasifistleri kızdırmak pahasına silahlandığınız Kapp ayaklanmasının sonrasındaki günlerde, Oskar Kokoschka isimli bir küçük adam –Dresden Sanat Akademisi'nde cumhuriyetçi profesör– entelektüellere özgü geleneksel korkaklığı sergileyerek, şu kısa ve özlü manifestoyu Dresdenlilere sundu:

 

İster radikal solda, ister radikal sağda, isterse radikal merkezde olsunlar, siyasal tutumlarını ortaya koyarken silah kullanmaya niyet edenlerin bundan böyle vuruşmalarını Zwinger Sanat Galerisi'nden uzakta tutma nezaketini göstermelerini acilen talep ediyorum. Mesela kırlık alanlardaki atış poligonlarını kullanırlarsa, insanlığın kültür varlıkları tehlikede olmaz. 15 Mart Pazartesi günü atılan bir kurşun Rubens'in bir şaheserini tahrip etti. [...] Kuşku yok ki gelecekte Alman toplumu, bugünün siyasallaşmış Almanlarının kolektif görüşlerinden ziyade, korunacak bu resimlerden haz alacaklar ve onları anlamlı bulacaklardır. Doğrusu, önerimin dikkate alınacağını; klasik dönemlerde olduğu gibi, Alman Cumhuriyeti'nde de ihtilafların siyasal liderler arasında –belki Roma usulü yarış alanlarında– teke tek bir vuruşma ile çözümleneceğini sanmıyorum. Partilerine yönelik Homer'e özgü küçümsemeyle, vuruşmanın etkisini artırırlardı. Böylesi bugünkü yöntemlere göre daha az ziyankâr ve daha az karışık olurdu.

Oskar Kokoschka

Dresden Güzel Sanatlar Akademisi Profesörü

 

Henüz bu sanat madrabazının züppe açıklamasıyla aynı fikirde olacak kadar ahmaklaşmamış herkesten, kamu önünde bu beyana itiraz etmelerini acilen talep ediyoruz. İnsanları paramparça eden kurşunların sanat şaheserlerine zarar vermesini önemsiz bulan herkese, kendilerini kan emicilerin köpekdişlerinden kurtarmalarını tavsiye ediyoruz. [...]

Eğer bu resimler, Viyana'da yapıldığı gibi, gıda ikmali karşılığında müttefiklere önerilseydi, halk bunu hoş karşılardı. Öyle olsaydı, "geleceğin yoksul insanları" için, bacakları raşitizmden ötürü kötürüm kalmış bir vaziyette, müze salonlarındaki özürsüz şaheserlerin önünde dikilme imkânı vermekten daha fazlası yapılmış olurdu. "Bugünün siyasallaşmış Almanlarının kolektif görüşleri" doğrultusundaki mücadeleleri, hayatta kalma iradelerinin ve gelecek nesillere, sadece kutsal yolla aydınlanmış Kokoschka'nın tıka basa karnını doyurup da açlar hakkında ahkam keseceği bir varoluş biçiminden farklı bir gelecek tahayyülü sunma çabalarının mantıklı sonucudur. Doymuş insanlar hazım için doğal olarak sessizliğe ihtiyaç duyar. [...] Fırçayla yaptığı işin kutsal bir misyon olarak kabul edilmesini dileyen her kim olursa olsun, bir madrabazdır. Bugün bir Kızıl askerin silahını temizlemesi, tüm ressamların metafizik üretiminden daha fazla öneme sahiptir. Sanat ve sanatçı kavramları burjuvazinin icadıdır ve devlet nezdindeki konumları ancak yönetenlerden, yani burjuva kasttan yana olabilir.

'Sanatçı' unvanı hakarettir.

'Sanat' tanımlaması insan eşitliğine aykırıdır.

Sanatçının tanrılaştırılması kendi kendini tanrılaştırmaya eşdeğerdir.

Sanatçı, kendi çevresinin ve kendisini tasvip edenlerden oluşan toplum kesiminin üzerinde değildir. Çünkü yarattıklarının içeriğini o ufacık kafası oluşturmaz, tıpkı sosis imalatçısının eti işlemesi gibi, kendi halkının dünya görüşünü işlemden geçirir [...]

Kokoschka'nın beyanları tipik burjuva eğiliminin ifadesi. Burjuvazi, kültürü ve sanatı işçi sınıfının hayatının üzerinde konumlandırır. Bu da gösteriyor ki, burjuvazi, burjuvanın hayata bakışı ve proletarya arasında bir uzlaşma mümkün değildir.

İşçiler, Bağımsızların (Bağımsız Sosyalistler ve Alman Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi-USPD) bu kültürü ve sanat üzerine kendi uydurma görüşlerini, dünyayı proleter düzende yeniden inşa edecek dönemde koruma çabalarının farkındayız. Bay Yoldaş Felix Stössinger'den (USPD haftalık gazetesi Freie Welt'in editörü) yakında önemli ressam Oscar Kokoschka'nın eserlerini size örneklemesini ve proletarya için önemini vurgulamasını bekliyoruz; tıpkı Matthias Grünewald'ın İsenheim Altarı'na dair kilisenin zırvalarını ya da Van Gogh'un kendine özgü sanatsal azabını ortaya koyduğu gibi. Benmerkezci bireysellik sermayenin öne çıkmasıyla el ele yürüdü ve onunla birlikte çökmeli.

Kurşunların işçi sınıfı mahallelerindeki fakir evleri yerine, müze ve saray salonlarında vızıldaması ve Rubens şaheserlerine isabet etmesi haberlerini sevinçle karşılıyoruz!

Eğer sermaye ile emek arasındaki ayan beyan çatışma, sürekli yoksulların ezilmesine ve Pazartesi günü sükunetle sömürüsüne devam edebilmesi için Pazar günleri burjuvaların yüceltilmesine hizmet eden bu kepaze kültür ve sanat alanında vuku bulacaksa, bunu sevinçle karşılıyoruz [...]

Herkesi, tarihsel değerlere mazoşist bir biçimde saygı gösterilmesine karşı koymaya, kültüre ve sanata karşı koymaya davet ediyoruz! [...]

Biliyoruz ki işçiler, siz kendi sınıf mücadelenizi örgütlediğiniz gibi, kendi işçi kültürünüzü de bir başınıza yaratacaksınız.[3]

 

Çeviri: Nur Altınyıldız Artun

 

  


[1] Brigid Doherty, "The Work of Art and the Problem of Politics in Berlin Dada", October, 105, Dada özel sayısı içinde (Yaz 2003) s. 75 ve Steve Giles, "Introduction: Culture as Counter-Culture", Counter-Cultures in Germany and Central Europe from Sturm und Drang to Baader-Meinhof içinde, der. Steve Giles & Maike Oergel (Oxford: Peter Lang, 2003) s. 11-12.

[2] George Grosz ve Wieland Herzfelde, "Art Is in Danger - An Attempt at Orientation", Dada içinde, der. Rudolf Kuenzli (Londra: Phaidon, 2006) s. 229.

[3] İlk yayınlanışı,"Der Kunstlump", Der Gegner, 1 (1920) s. 48-56. İngilizce çevirisi, "The Art Scab (1920)", Dada içinde, s. 227-228.

Dada'nın 100. Yılı