Théâtre de l'Oeuvre'deki suarenin hemen ardından Tristan Tzara hakaretler içeren bir imzasız mektup almıştı. Üslubuna bakılırsa, mektubu yazan bir dadacı da olabilirdi, bir Dada düşmanı da. Georges Ribemont-Dessaignes’nin aktardığına göre, aralarında mektubu Tzara’nın kendisinin yazmış olabileceğini düşünenler bile vardı.[1] Dadacıları bir süre meşgul eden bu mektup hadisesi önemli olduğundan değil, Dada’nın içinde bulunduğu hali anlattığı için kayda değerdi; Mart’ta yayınlanan Dadaphone’da ilan ettikleri gibi, aslında “hakiki dadacılar Dada’ya karşı” idi.[2] Opera Pasajı’ndaki Café Certá’da buluştuklarında bir sonraki etkinliğin –Dada Festivali’nin– hazırlıklarıyla uğraşırken, bir yandan da Dada’nın geleceğini tartışıyorlardı. O da, bir geleceği varsa. Ne yaptıklarından, niye yaptıklarından pek emin değillerdi. Ya amaçlarına ters düşecekler, aynı etkinlikleri tekrar eder hale gelip, kendilerine özgü bir ifade tarzında karar kılacak ve bir Dada sanatı yaratmış olacaklardı, ya da bütün bunlara karşı çıkacaklardı. Ama karşı çıkacaklarsa, Dada'ya karşı çıkacaklardı; bir şeyi yok edeceklerse, bu Dada olacaktı. Ribemont-Dessaignes’nin dediği gibi, “trajik bir kader.”[3]
Dada Festivali’nin programını Tzara ve Picabia hazırlamıştı.
Pek çoklarınca Dada’nın Paris’teki doruk noktası olarak kabul edilen Dada Festivali böyle bir ortamda kotarıldı; heves eksik değildi ama en azından bazı dadacıların her şeyi yüzüstü bırakmanın eşiğine geldikleri de bir vakıaydı. Festival, 26 Mayıs 1920'de Salle Gaveau'da gerçekleşti. Program, sahnede kendiliğinden ortaya çıkan gösterilerden değil, ince ince düşünülüp tasarlanmış birtakım numaralardan oluşuyordu. Her ne kadar alttan alta bir hınzırlık sezilse de, sanki Dada artık durulmuş gibiydi; herkes sonunun geldiğinin farkındaydı, o kadar ki, sahnede ölümünü canlandırıyorlardı.[4] Francis Picabia’nın “Uzak Görüşlü Festival Manifestosu”nu programa göre André Breton ve Henri Hourly okuyacaktı. Hourly diye birisi bilinmiyor; bir konuşmacıyla izleyicinin diyaloğu olarak kurgulanmış olan manifestodaki her iki kişiyi de sahnede muhtemelen Breton canlandırmıştı. Konuşmacı karakteri “DADA size hitap ediyor” diyordu izleyici karakterine, “ne bir zafer olabilir ne de yenilgi; Dada zamanda değil mekânda var olur”. Bunun üzerine izleyici “Sefil!” diye haykırıyordu konuşmacıya ve tabancayı çıkarıp konuşmacıda cisimleşmiş Dada’yı vurup öldürüyordu. Zaten fotoğrafında görüldüğü gibi, Breton’un önünde asılı ilan levhası aynı zamanda bir hedef tahtasıydı. [5]
Breton Festival’de, Picabia’nın hazırladığı, üzerinde “Bir şeyi sevmeniz için onu uzun süre görüp duymanız gerek, aptallar. Francis Picabia” yazan ilan levhasıyla. Muhtemelen Picabia’nın “Uzak Görüşlü Festival Manifestosu”nu bu ‘sandviç-adam’ kılığında okuyor. Levha, tıpkı Alfred Jarry’nin Kral Übü’yü tasavvur ettiği gibi, göbeğinde bir hedef tahtası taşıyor.
Programın geri kalanında da farklı kisvelerde şiddet eksik değildi. Philip Soupault “Meşhur Sihirbaz” rolünde, üzerinde birtakım ünlü adamların isimleri yazılı olan rengârenk balonları kutudan çıkarmıştı. ‘Jean Cocteau’ yazılı olanı bir mutfak bıçağıyla patlatınca, seyirciler de yakaladıkları öteki balonları patlatmaya giriştiler. Tzara hem “Bay Antipirin'in İkinci Göksel Macerası” adlı tiyatro oyunu hem de 20 kişinin icra ettiği “Senfonik Vazelin" başlıklı müzik parçasıyla programa katılmıştı ve seyircinin attığı yumurtalarla karşılandı.
Dadacılar prova yapmadıkları için gösteri tabii ki mükemmellikten uzaktı. Ama onlardan bekleneceği kadar pervasız da değildi. Mesela, programda ilan edilmesine karşın, sahnede saçlarını kestirmeye yanaşmadılar. Her ne kadar şevklerini bir miktar kaybetmiş de olsalar, izleyicileri dehşet içinde bırakmayı becerdiler. Yalnız onları değil, Gaveau ailesinin fertlerini de. Görkemli orglarından Bach duymaya alışmışlardı, popüler bir fokstrot ezgisi yükselince bembeyaz kesildiler. Ara verildiğinde yakındaki bir kasap dükkânına giden birkaç genç, satın aldıkları biftekleri aktörlere fırlattılar. “Hudut Dansı”nı yaparken Ribemont-Dessaignes’nin üzerine geçirdiği mukavva silindir salondan atılan domateslerle doldu; olgun bir domates de locada oturan Madam Gaveau’ya isabet etti. [6] Aslında hoşnut olmayanların arasında kimi dadacılar da vardı, mesela Breton. Hele Tzara’nın müziğini icra eden 20 kişiden biri olmak ağrına gitmişti. [7]
Salle Gaveau’da Dada Festivali, sahnede mukavva külahlarıyla dadacılar.
1920 Dada’nın Paris’te çok konuşulduğu bir yıl oldu. Gösterileri, skandalları, haberleri gazete ve dergilerden eksik olmadı. Popüler Fransız dergisi La Revue de l’epoque “dadacıları vurmalı mı?” diye bir kamuoyu araştırması bile yaptı.[8] Dadacılar ise kendi yayınlarıyla halkı adeta bombardımana tuttular. Bir yandan da Dada’yı sorguluyorlardı. Dada dergisinin yedinci sayısı Mart’ta Dadaphone adı altında basılmıştı. Ribemont-Dessaignes “Enginarlar” başlıklı yazısına “Dada’nın günleri sayılı” diye başlamıştı; “Dada, ah, Dada, bu ne surat? Böyle hüzünlü? Böyle şen? Aynada kendine bak. Yok, yok bakma kendine.”[9] Dada Festivali, dadacılarda kötü bir tat bırakmıştı; seyircilerin tepkisinden dolayı değil, artık Dada’nın tükenmeye yüz tuttuğunun farkına varmalarına sebep olduğu için. Bundan sonraki etkinlikleri olan Dada gezisi fiyaskoyla sonuçlandı, zaten arkası gelmedi. İlerde gerçekleştirecekleri öteki etkinlikler ise Tzara, Breton ve Picabia arasında yaşanmakta olan gerilimi iyice su yüzüne çıkarmaktan başka işe yaramayacaktı.
Paris’teki ‘çekirdek’ dadacılara kısa bir süre içinde Ribemont-Dessaignes, Théodore Fraenkel, Paul Dermée ve Celine Arnaud gibi sanatçı ve yazarlar katılmış; Dada heyecan uyandırmış ve izleyicilerini sarsmıştı ama Tzara ile Parisli genç şair ve sanatçılar arasında bir türlü uyum oluşamadı. Ve her ne kadar sonraları, Dada’nın tarihi yazılırken, sürrealizmle eklemlenen Paris faslı öne çıkarılsa da, Dada Paris’te hiçbir zaman Zürih’te ve Berlin’de ulaştığı kolektif yaratıcılığa erişemedi. Dada Festivali’nden tam bir yıl sonra bir gazete yazısıyla Dada’yı bıraktığını ilan ederken, Picabia buna değinecekti:
Dada ruhu aslında yalnızca 1913’ten 1918’e kadar varlığını sürdürdü ve bu dönem boyunca sürekli evrim geçirdi, kendi kendisini dönüştürdü. Sonrasında, École des Beaux-Arts’da üretilenler ya da Nouvelle Revue Française’de ve Akademi’de kılı kırk yararak ortaya çıkarılan durağan işler kadar yavan hale geldi. Ömrünü uzatayım derken, Dada kendi içine kapanıp tükendi.[10] [NAA]
Tristan Tzara
Bazı Dadaizm Anıları
Temmuz 1922
[…]
Salle Gaveau’daki Dada Festivali’nde de skandal eksik olmadı. Sadece yumurtalar, lahanalar ve bozuk paralarla saldırıya uğramadık, insanların bize biftek fırlatması ilk kez başımıza geldi. Büyük bir başarıydı. Halk had safhada dadaistti. Daha önce söylemiştik, hakiki Dadaistler Dada’ya karşıdır. Philippe Soupault sihirbaz rolündeydi. Papa’nın, Clémenceau’nun, Foch’un isimlerini andıkça, büyük bir kutunun içinden bir balon çıkıp tavana doğru süzülüyordu. Le Temps’da yazan Paul Souday, uzaktan bakıldığında balonların üzerinde adı anılan kişilerin yüzlerinin belirdiğini ısrarla iddia etti. Seyirciler öylesine heyecanlıydı ve atmosfer öylesine duygusaldı ki, ima edilen kimi hadiseler göze gerçekleşmiş gibi göründü. Ribemont-Dessaignes hiç hareket etmeksizin bir dans yaptı, Matmazel Buffet ise Dadaist müzik icra etti. Benim bir oyunumun performansı sırasında Comædia adlı gazetenin aldığı görüntüde, salondaki herkes kollarını havada sallıyor ve ağızları açık bağırıyor.
Paris’in tüm ünlüleri oradaydı. Madam Rachilde yazdığı gazete makalesinde bir Fransız piyadesini bizi tabancayla vurmaya davet etmişti. Fakat bu onu, bir yıl sonra ortaya çıkıp bizi savunmaktan alıkoymadı. Artık Fransız ruhu için bir tehdit olduğumuzu düşünmekten vazgeçmişti. Salle Gaveau’da kimse bizi öldürmeye kalkışmadı; bunu yapmaya yeltenen, yazılarıyla gazeteciler olacaktı. İnsanlara bundan böyle Dada hakkında konuşmamalarını telkin eden sütunlar dolusu yazı yazdılar. Bu da Jean Paulhan’ya aşağıdaki nükteyi esinlendirdi (aslı İngilizce):
Dada hakkında konuşmanız gerekiyorsa, Dada hakkında konuşmalısınız;
Dada hakkında konuşmamanız gerekiyorsa, gene de Dada hakkında konuşmalısınız.
[…][11]
Georges Ribemont-Dessaignes
Enginarlar
Mart 1920
Dada’nın günleri sayılı, vasiyetini yazması için ona bir avukat bulun.
Dada matematiği henüz geliştirilmedi. Şimdiye kadar sayılarla çalışmak insanı aptal etti. Matematikçiyi zehirleyen, başta aptallık.
Bir de bilinmeyen bir şey var: Dada Dadaizmi. Fakat Dada’nın göğüsleri ayak parmaklarına kadar sarkmış.
Dada her şeyden kuşku duyar. Söylenenlere göre, bu da bir ilke. Hayır, kuşku ilkenin gereği olamaz. Ama öyle olduğunda, Dada kuşkuya kapıldığında, hiçbir ilkesi olmadığını kanıtlamış olacak.
Dada hadım edilmiş domuzların jaguar sesi çıkarmaya başladığını görünce, tentürdiyot gibi tepki gösterecek, süblimleşecek. Ve hadım edilmiş domuzların nefes alıp verdiği havada, onların çamurlu çukurunda yeniden hayat bulacak. Aile sofrasında sunulan domuz beyninden yapılmış sosislerin içine, her şeye rağmen, Dada ruhu girmiş olacak.
Dada, ah, Dada, bu ne surat? Böyle hüzünlü? Böyle şen? Aynada kendine bak. Yok, yok bakma kendine.
Güzel ne? Çirkin ne? Büyük, güçlü, zayıf ne? Carpentier, Renan, Foch ne? Ben neyim? Bilemem. Bilemem, bilemem, bilemem.
Opera dürbünüyle yıldızlara ya da bir midenin içine bakmak sanatsal bir uğraş. Nihayetinde, insanın yegâne uğraşı. Ve onlar gözyaşı döküyorlar, sanki camın terkibine soğan katılmış gibi, gözyaşı döküyorlar.
Dada’ya sunulan ittifak gülücüklerinin hangi tarafa yöneldiğini izlemek ilginç. Siyaset ve evlilik. Kendini bir çırpıda yiyip bitirecek olana Dada’nın sunacağı bir çeyizi var. Fakat Dada’nın ırzına geçmek o kadar kolay değil. Bakire güç durumda.[12]
Çeviriler: Nur Altınyıldız Artun
[1] Birinci elden bu Dada tarihinin ilk yayınlanışı, La Nouvelle Revue Française’in Haziran ve Temmuz 1931 sayılarında. İngilizce çevirisi: Georges Ribemont-Dessaignes, “History of Dada”, The Dada Painters and Poets: An Anthology içinde, der. Robert Motherwell, çev. Ralph Manheim (New York: Wittenborn, Schultz, 1951) s. 111.
[2] Emily Hage, "The Magazine as Strategy. Tristan Tzara's Dada and the Seminal Role of Dada Art Journals in the Dada Movement", The Journal of Modern Periodical Studies, cilt. 2, sayı 1 (2011) s. 45.
[3] Georges Ribemont-Dessaignes, “History of Dada”, s. 110.
[5] Janine Mileaf ve Matthew S. Witkowsky, “Paris”, Dada içinde, der. Leah Dickerman (Washington: National Gallery of Art, 2005) s. 358.
[6] Georges Ribemont-Dessaignes, “History of Dada”, s. 113.
[7] Georges Ribemont-Dessaignes, “History of Dada”, s. 113 ve Hans Richter, Dada Art and Anti-Art, çev. David Britt (Londra & New York: Thames & Hudson, 2001) s. 182.
[8] Rudolf Kuenzli (der.), Dada (Londra: Phaidon, 2006) s. 34.
[9] Georges Ribemont-Dessaignes, ”Artichokes”, The Dada Reader, A Critical Anthology içinde, der. Dawn Ades, çev. Ian Monk (Chicago: University of Chicago Press, 2006) s. 64.
[10] Francis Picabia, “M. Picabia se separe des dadas”, Comædia (11 Mayıs 1921). Matthew S. Witkovsky’nin yaptığı İngilizce çevirisi “Mr. Picabia Breaks With the Dadas”, October içinde, der. Leah Dickerman (Yaz 2003) s. 145.
[11] Tzara’nın Vanity Fair dergisi için kaleme aldığı anıları Zürih’le değil, Paris’le başlıyor. Ama yalnızca 1920’nin ilk altı ayındaki parıltılı olaylara odaklanıyor. Yazının geri kalan kısmı Almanya’daki Dada etkinliklerini ve Dada’nın dünyaya yayılmasını anlatıyor. Axel's Castle: A Study in the Imaginative Literature of 1870-1930 içinde, Edmund Wilson (Glasgow: Collins, 1959) s. 304-312.
[12] 1920 Mart’ında çıkan Dadaphone’da yayınlanan yazının Ian Monk tarafından yapılmış İngilizce çevirisi The Dada Reader içinde, s. 64.