Birinci Enternasyonal Dada Fuarı, Dada'nın Berlin'deki hem doruk noktası hem de sonunun habercisiydi. Dada'nın enternasyonal bir hareket olma niteliğini öne çıkaran bu kapsamlı sergi 30 Haziran-25 Ağustos 1920 arasında Dr. Otto Burchard'ın prestijli galerisinde gerçekleşti. Burchard, galerisini dadacılara sunmakla kalmamış, girişime mali destek de sağlamıştı; dolayısıyla Richard Huelsenbeck tarafından 'Finansdada' unvanıyla onurlandırılmıştı. Raoul Hausmann'ın kataloğa yazdığı kısa metin adeta bir manifestoydu:
Dadacı, radikal olarak sömürünün karşısında konumlanır; sömürü mantığıyla ancak ahmaklar peydahlanır oysa dadacı aptallıktan nefret eder ve saçmalığa bayılır! Böylece dadacı, patriğin ve koltuğunda çürümekte olan kapitalistin leş kokan riyasına karşı, kendisinin hakikaten gerçek olduğunu göstermiş olur.[1]
Propagandada Mareşal George Grosz, Dadazof Raoul Hausmann ve Montajcı Dada John Heartfield'in düzenlediği sergi, galerinin iki salonu ile koridorunu yerden tavana kadar dolduran 27 sanatçının 174 eserini biraraya getirmişti. Aslında sanat eseri demek de doğru değil, dadacıların 'ürün' diye anmayı yeğledikleri her türlü fotomontaj, asamblaj, afiş, slogan, reklam, dergi ve kitap sayfası salonları doldurmuştu. Serginin kendisi adeta bir kolajdı. Dadacılar kentin hengamesini ve zamanın siyasal kargaşasını, çeşitli montaj tekniklerini kullanarak işlerine ve sergi ortamına yansıtmışlardı. Katalogda bazı isimler uydurulmuş da olsa, Hans Arp'tan, Otto Dix'e, Max Ernst'ten Francis Picabia'ya birçok isim sergide Berlin dadacılarına katılmıştı. Kayda değer eksiklik, Kurt Schwitters'dı.[2]
Dadaist ürünlerin sergileneceği ve satılacağı bir etkinlik olarak duyurulan ve ticari yanı vurgulanarak 'Fuar' diye anılan serginin kataloğunda, başlığın hemen üzerinde, "Dada hareketi sanat ticaretinin lağvedilmesine yol açacak" ibaresi yer alıyordu. Dada'ya özgü çelişkili beyanlardan birisiydi bu. Fuar bir yandan Dada ürünlerini pazarlayarak güya sanat ticaretini palazlandırıyor ama bir yandan da genel beğeniye alenen hakaret sayılabilecek ürünleri piyasaya sürerek sanat pazarının kökünü kurutmaya yelteniyordu. Giriş paralı, üstelik oldukça da pahalıydı. Sergilenen ürünlerin yanı sıra, Dada yayınları ve röprodüksiyon dizileri de satıştaydı, mesela Grosz'un askerlerin gaddarlığını, fırsatçılığını ve ahlaksızlığını konu ettiği "Tanrı Bizimle" başlıklı litografi serisi.[3] Ancak Fuar'da herhangi bir 'ürün' satıldığına dair hiçbir emare olmadığı gibi, dadacılar giriş ücretlerinden de pek para kazanamadı. Üstelik bir süre sonra polis Dada'nın yayınevi Malik-Verlag'ı basarak Grosz'un dizisinin baskı levhalarına, basılmış kopyalarına ve Grosz'la Heartfield'in yedi özgün desenine el koydu, iki dadacıyı Alman ordusuna hakaretten yargılayarak para cezasına mahkûm etti.[4]
Bir kazanç söz konusu olmasa da, Fuar tanıtım açısından etkili oldu. Serginin açılışını belgelemek üzere dadacılar Berlin'in bilinen fotoğraf ajanslarından birisinden profesyonel bir fotoğrafçı getirdiler. Avrupa'nın dört bir yanında ve Amerika'da gazetelerde ve dergilerde Fuar'la ilgili resimli haberler ve, çoğu olumsuz, eleştiri yazıları çıktı. Zaten Hausmann bunu öngörerek, kataloğa "Dada Sergisi Üzerine Bir Sanat Eleştirmeninin Ne Söyleyeceği Konusunda Dadazofun Düşüncesi" başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Yazı "bu sergi gayet sıradan bir kandırmaca, halkın merakını uyandırmak için acımasız bir spekülasyon –gitmeye değmez" diye başlıyordu. Tıpkı uydurma haberlerle gazeteciliği baltalamayı iş edinen Walter Serner'in 1919 Nisan'ında Zürih'teki son Dada suaresinin ardından, kendi başrolde olduğu gösteriyi aşağılayan gazete yazısı gibi.[5] Wieland Herzfelde'in dergi kataloğuna yazdığı sunuş yazısı ise dadacıların sanat kültünü yıkmak ve fotoğraftan yararlanarak o anda cereyan etmekte olan olaylarla bağ kurmak konusundaki kararlılığını vurguluyordu: "Dadacıların kale aldıkları yegâne program, güncel –zamanda ve mekânda güncel– olayları resimlerinin içeriği kılmaktır."[6] Her ne kadar sergi provakatif işlerle dolu olsa da, skandal yoktu; halktan pek ilgi görmedi.
Birinci Enternasyonal Dada Fuarı. Sağdaki duvarda Otto Dix'in devasa "Savaş Kötürümleri (%45 Çalışmaya Elverişli)"; tavanda John Heartfield ve Rudolf Schlichter'in "Prusyalı Baş Melek"i; sağda George Grosz ve John Heartfield'in asamblajı "Elektromekanik Tatlin Heykeli".
Hannah Höch, Otto Schmalhausen, Raoul Hausmann. John Heartfield ve kucağında oğlu, Otto Burchard, Heartfield'in eşi Lena, Wieland Herzfelde, Rudolf Schlichter, arkası dönük Mies van der Rohe ve en sağda Johannes Baader.
İlk salonun tavanında John Heartfield ve Rudolf Schlichter'in kışkırtıcı asamblajı –kataloğa göre "tavan heykeli"– "Prusyalı Baş Melek" asılıydı. Dadacılar içini doldurdukları bir asker üniformasına bir domuz kafası monte etmişlerdi. Beline sarılı yaftada "Gökyüzünün Yüksekliklerinden Size Geliyorum" yazıyordu. Serginin sonradan polis tarafından takibe uğrayacak işlerinden birisi de buydu. Birbirine yakın, hatta birbirinin üstüne asılan resimler kaos etkisi yaratıyordu. Aralarında "Dada'yı Ciddiye Alın, Buna Değer", "Sanat Meraklıları! Sanata Karşı Ayaklanın", "Dada Politiktir" gibi sloganlar vardı. Duvarda Otto Dix'in büyük yağlıboya resmi, "Savaş Kötürümleri (%45 Çalışmaya Elverişli)", salona hâkim bir konumdaydı.[7] Ama üzerinde iki başka resim asılıydı: biri Grosz'un fotomontajı "Toplumun Bir Kurbanı", diğeri ise Heartfield'in bir fotomontajından oluşan, Dada dergisi Herkesin Futbol Topu Kendine'nin kapağıydı. İlki, Dix'in resmindeki dört askerden birinin başını örtüyor, yerine Grosz'un montajındaki Weimar Cumhuriyeti'nin başkanı Friedrich Ebert'in bitmemiş portresini yerleştiriyordu. Sergi mekânında kakofoni hüküm sürüyor, bu karmakarışık asılış biçimi bir yandan akademik salon sergilerini alaya alıyor, bir yandan da sanat eserinin layıkıyla izlenmesini engelliyordu. Eserlerin çoğunda imza ve tarih yoktu; afiş ya da kitap illüstrasyonu olarak kullanıldıktan ya da sergilendikten sonra bir kenara atılmak üzere üretilmişlerdi. Her ne kadar satış odaklı bir sergi gibi görünse de, Fuar sona erdiğinde Hausmann asamblajların tümünü imha etmeyi düşünmüştü.[8] Şöyle ya da böyle, sergilenen ürünlerin çoğu onun niyet ettiği gibi kayboldu gitti.
Küçük salonun öteki ucunda Grosz ve Heartfield'in asamblajı "Elektromekanik Tatlin Heykeli" duruyordu. Tek bacağı protezli bir terzi mankeninden oluşan asamblaj, karşı duvarda asılı olan Dix'in resmindeki kötürümleri ya da antik dönemden kalma heykel gövdelerini andırıyordu. Kafası bir ampuldü, bedenine bir tabanca, bir zil, bir çatalla bıçak ve bir de Demir Haç takılıydı; kasıklarına ise takma dişler iliştirilmişti. Serginin başka bir anıtsal ürünü ise Hannah Höch'ün başyapıtı "Dada Mutfak Bıçağıyla Yarılmış Almanya'nın Son Weimar Bira Göbeği Kültürel Dönemi" başlıklı fotomontajdı.
Sağda Raoul Hausmann ve Hannah Höch, solda George Grosz ve John Heartfield: "Sanat Öldü, Yaşasın Tatlin'in Yeni Makine-Sanatı".
Ortada, kaidenin üzerinde Höch'ün Dada bebekleri; sağda, Grosz'un portresinin altında "Dada Devrimci Proleteryanın Yanında" yazılı. Onun önündeki masada Dada dergileri, litografi dizileri, afişler duruyordu.
İkinci salonun orta yerinde Johannes Baader'in beş katlı asamblajı "Büyük Plasto-Dio-Dada-Drama: Almanya'nın Azameti ve Çöküşü ya da Ulu-Dada'nın Fantastik Hayatı" duruyor ve neredeyse tüm mekânı kaplıyordu. Baader sanatçı değil, mimardı. Kule strüktürünü ahşaptan ve mukavva kutulardan inşa etmiş, üzerine afişler, gazeteler, Die Pleite (Züğürt) başlıklı Dada dergisi, fare kapanı, sepet, oyuncak vagon, soba borusu gibi nesneler iliştirmişti. Kendisini temsilen bir de cansız manken eklemişti. Kulenin her katı numaralandırılmıştı ve her birinin bir teması vardı: birinci kattan yukarıya doğru, 'Ulu Dada'nın Hazırlığı', 'Metafizik Sınav', 'Açılış Töreni', 'Dünya Savaşı' ve 'Dünya Devrimi'. Asamblaj, Baader'in kitap projesi Ulu Dada'nın Fantastik Hayat Hikayesi'ne dayanıyordu; kitabın bölümlerini kulenin katlarına dönüştürmüştü. Fuar'ın açılışından bir ay önce Baader basına kitabının müsveddesinin kaybolduğunu açıklamıştı ama bir müsveddenin var olduğuna dair hiç bir emare zaten yoktu. Serginin sona ermesiyle birlikte, "Büyük Plasto-Dio-Dada-Drama" da kayboldu, geriye tek bir fotoğrafı ile birkaç ay sonra Richard Huelsenbeck'in yayınlayacağı Dada Almanach'ta Baader'in kulesini tasvir ettiği metin kaldı.
Johannes Baader, "Büyük Plasto-Dio-Dada-Drama".
Fuar'ın bitmesiyle, Huelsenbeck Dada'nın sonunun geldiğine hükmetmiş ve tarihini yazmaya girişmişti. Art arda çıkardığı kitaplardan birisi Dada Almanach'dı, diğeri Almanya Batmalı – Eski Bir Dada Devrimcisinin Anıları, bir diğeri de Dada Muzaffer, Dada'nın Bilançosu idi. Hausmann da tam bu sıralarda Dada'nın sonunu ilan etti: "Dada öldü. Şandan ve şöhretten yoksundu. Devlet töreni yoktu. Sadece öldü. DADAcılar özel hayatlarına geri döndüler. Ben Anti-DADA olduğumu beyan ettim ve Schwitters'la birlikte mücadeleyi başka bir düzeyde sürdürdüm."[9] [NAA]
Wieland Herzfelde
Sunuş, Birinci Enternasyonal Dada Fuarı
1920
Bir zamanlar resmin bariz amacı, insanların kendi gözleriyle göremedikleri bazı şeyleri –manzaraları, hayvanları, binaları, vs.– görmesini mümkün kılmaktı. Bugün fotoğraf ve film bu görevi devraldı ve tüm zamanların ressamlarından daha iyi bir şekilde yerine getiriyor.
Ancak bu amacını yitirmekle resim yok olmuş değil: yeni amaçların peşine düştü. O zamandan beri sanatın içindeki çabalar şöyle özetlenebilir: farkları her ne olursa olsun, gerçeklikten kendini kurtarma eğilimini paylaşıyorlardı.
Dadaizm, gerçekçi olanı inkâr etme girişimlerinin tümüne bir tepkiydi; bu tür girişimler, empresyonistlerin, ekspresyonistlerin, kübistlerin ve de (filme taviz vermeye yanaşmadıkları için) fütüristlerin arkasındaki itici güçtü. Fakat dadaist, fotoğrafçının makinesiyle rekabet etmez ya da, empresyonistlerin yaptığı gibi, tercihini kötü bir mercekten, yani insan gözünden yana kullanarak, görüntüye ruh katmaya çalışmaz. Ya da (ekspresyonistler gibi) makineyi kendine çevirip, biteviye bağrındaki dünyayı tasvir etmeye girişmez.
Dadaistler der ki, eğer geçmişte bir bedenin, bir çiçeğin, bir şapkanın, bir gölgenin vs. resmedilmesi için sevgi ve emek harcanmışsa, bizim yapmamız gereken, elimize makası alıp bu resimlerden ve fotoğraflardan bize gereken kısımları kesmekten ibaret. Hele lazım olan nesne küçük bir şeyse, tasvirine bile gerek yok; nesnenin kendisini, mesela çakıyı, sigara tablasını, kitabı, vs. alıp kullanmak mümkün. Bütün bu nesneler eski sanat müzelerinde güzelce resmedilmiş olarak duruyor, tıpkı eskisi gibi resmedilmiş.
Gelelim meşhur soruya: Evet ama ya içerik, tinsellik?
Yüzyıllar boyunca hayatın ve gelişme imkânlarının eşitsiz dağılımı, başka alanlarda olduğu gibi sanatta da olmadık koşullar yarattı. Bir yanda, kısmen on yıllar boyunca aldıkları eğitimle, kısmen sebatla ya da himayeyle, kısmen de kalıtsal becerileriyle sanat konusundaki tüm yargıları tekelinde tutan sözümona hünerli ve yetenekli bir klik var. Öte yanda, kendilerini ve çevrelerini resmetmek, onlarla iletişim kurmak ve hesaplaşmak için mütevazı ve naif arzulara sahip olan ama gidişatı belirleyenler tarafından sindirilen insan kitleleri var. Bugün eğitiminden ve yeteneklerini geliştirmekten vazgeçmek istemeyen bir genç insan, tepeden tırnağa otoriter bir sanat eğitimine ve değerlendirme gücüne boyun eğmek durumunda.
Tam da bunun aksine, dadacılar resim üretiminin bir önemi olmadığını, en azından, resim yapan birisinin otoriter bir tutum takınmaması gerektiğini söylüyorlar. Böylelikle, yaratıcı bir etkinlikten kitlelerin alabileceği haz, mağrur bir esnaf loncasının profesyonel kibriyle mahvolmamış olur. Dadacı resimlerin ve ürünlerin içeriği ve mecrası bu nedenle alışılmadık derecede birbirinden farklı. Kamusal otoritenin ve değerlendirme ölçütlerinin etkisi umursanmaksızın yapılan her ürün kendiliğinden dadacıdır. Ve eğer imge, kuşku yok ki çözülme ve başkalaşma sürecindeki çağdaş dünyanın alaşağı edilmesine yardımcı olma gereksiniminden ötürü illüzyona karşı durursa, dadacı olarak kalır. Geçmiş, ancak kültüne karşı çıkılması söz konusu olduğunda öneme ve anlama sahiptir... Bugün hiç kimse, hatta sanatın dilini konuşan birisi –bir dahi– bile geçmiş yüzyılların ve binyılların koşullarında eser yaratamaz.
Dadacılar, sanat özentisine karşı öncü muhalefetlerini bir başarı sayarlar çünkü sanatçı bozuntuları önyargılı, mağrur aristokrat bakış açısının kurbanıdır. Dadacıların kale aldıkları yegâne program, güncel –zamanda ve mekânda güncel– olayları resimlerinin içeriği kılmaktır. 'Bin-bir-gece'den ya da 'Hindiçin'den resimler'den ziyade, resimli dergileri ve basındaki haberleri resimlerinin kaynağı olarak kabul etmelerinin nedeni budur.[10]
Çeviri: Nur Altınyıldız Artun
[2] Her ne kadar Schwitters sergide temsil edilmese de, Rudolf Schlichter onun çok bilinen şiiri "An Anna Blume"ye atıfla "Anna Blume'nin Ölümü" başlığını verdiği bir eserle Fuar'a katılıp, Schwitters'ın yokluğunu bir nebze de olsa telafi etmişti. Dietmar Elger & Uta Grosenick (der.), Dadaism (Köln: Taschen, 2009) s. 19.
[3] Brigid Doherty, "Berlin", Dada içinde, der. Leah Dickerman (Washington: National Gallery of Art, 2005) s. 99. On litograftan oluşan serinin başlığı, askerlerin kemer tokalarına kakılı "Tanrı Bizimle" ibaresinden alınmaydı.
[6] Wieland Herzfelde, "Introduction, First International Dada Fair (1920)", Dada içinde, der. Rudolf Kuenzli (Londra: Phaidon, 2006) s. 226.
[7] Dix'in resmi Aralık 1920'de Dresden Devlet Müzesi tarafından satın alındı. Naziler iktidara gelince, 1937-1938'de düzenledikleri Dejenere Sanat sergisine kondu ve sergi rehberinde "silahlı kuvvetlere karşı resimle sabotaj" bölümünde yer aldı. Muhtemelen 1942'de Berlin'de yakıldı. Anna Umland & Adrian Sudhalter (der.), Dada in the Collection of the Museum of Modern Art (New York: MoMA, 2008) s. 101.
[8] Georges Hugnet, Dictionnaire du Dadaïsme, 1916-1922 (Paris: Jean-Claude Simoën, 1976) s. 124-125, aktaran http://www.dada-companion.com/dada-messe/ (erişim: 21 Temmuz 1916). Resimlerin, fotomontajların, asamblajların çoğunun yok olmasına karşın, galerinin duvarlarına asılı slogan levhalarını Hannah Höch'ün Nazi dönemi boyunca evinde saklayıp korumuş olması ironik, Hannah Höch, "Interview with Edouard Roditi (1959)", Dada içinde, der. Rudolf Kuenzli (Londra: Phaidon, 2006) s. 231-233.
[9] Dietmar Elger ve Uta Grosenick, Dadaism, s. 20.
[10] Wieland Herzfelde, "Introduction", s. 225-226.