Dada Almanach – Sunuş

  

Solda, Dada Almanach’ın ilk baskısının kapağı, 1920. Sağda, kitabın içinden bir sayfa: Richard Huelsenbeck ve Raoul Hausmann.

I.

Bir insanın kendi dadaizmine karşı dadaist bir tavır alabilmesi için yeterli derecede dadaist olması gerekir [...] “Dada Nedir?” sorusu hiç dadaist değil, ancak okul çocuğuna yaraşır; tıpkı bir sanat eserinin ya da hayat fenomeninin ne olduğunu sormak gibi. Dada’yı kimse anlayamaz; onu deneyimlemek gerek. Dada vasıtasız ve gayet açık. Eğer yaşıyorsanız, demek ki dadaistsiniz. Dada içerik ile form arasında, erkek ile dişi arasında, madde ile ruh arasındaki tarafsız nokta. Çünkü insanlığın gidişatı ile kavramlar arasındaki kutuplaşmadan doğan o büyülü üçgenin tepe noktası. Dada Budizm’in Amerikan hali. Yüksekten atar çünkü sessiz kalmayı bilir; kışkırtır çünkü sükunet içindedir. Dolayısıyla Dada ne siyasettir ne de sanat hareketi; ne insanlığa prim verir ne barbarlığa. “Togasının altında savaşı ve barışı barındırır fakat vişne liköründe karar kılar.” Ancak Dada’nın ampirik bir yanı da vardır çünkü nihayetinde o da başkaları gibi bir fenomendir. Dada ait olduğu zamanın en doğrudan ve en canlı ifadesi olduğu için, ona hükmü geçmiş, mumyalanmış, müzminleşmiş gibi görünen her şeye karşı çıkar. Bir nevi radikalizmde ısrar eder, davul çalar, feryat eder, dudak büker ve sert çıkar. Bir noktada kristalize olur ama sonsuz ovalara yayılır. Mayıs sineğini andırır ama Nil Vadisi’ndeki ebedi dev heykellerle akrabadır. Kim bugünde yaşıyorsa, ebediyen yaşar. Yani: zamanını azami derecede yararlanarak geçiren kişi, tüm zamanlarda yaşamış demektir. Al ve ver. Yaşa ve öl.

II.

[...] Dada, dürüst ve nefretle dolu olduğu için ve kökleşmiş entelektüel burjuvaziye duyduğu derin tiksintiden dolayı, bir tür anti-kültürel propagandayla meşgul. Dada, sağduyusuna büyük değer veren –masaya masa, eriğe erik diyen– naif bir hareket ve deneyim olduğu için; hiçbir şeye bağlı olmadığı ve dolayısıyla her şeyle bağlantı kurabildiği için, her türlü ideolojiye karşı çıkar. Yani, her türlü hırçın tutuma, her engellemeye ya da kısıtlamaya karşıdır. Dada esnekliğin ta kendisidir. İster para olsun, isterse bir fikir, insanların herhangi bir şeye bağlılığına anlam veremez. Bu nedenle, emsal alınacak karakterine, acınma duygusunun zerresi bulunmayan özgürlük hakimdir. Dadaist, yeryüzündeki en özgür bireydir. Anlık olarak algıladıkları bir olgunun sembolü olan bir fikrin mutlak gerçekliğine inanarak kendi idrak kabiliyetlerinin tuzağına düşenler, yalnızca birer ideolog olarak kalırlar. Kavramlara domino taşları gibi bakmak mümkün. Kim ‘özgürlük’, ‘görecelilik’ gibi kavramları, her şeyin sınırlarının değişken olduğuna, hiçbir şeyin değişmez olmadığına dair anlayışı ‘katı bir öğretiye’ dönüştürürse, o da yalnızca başka bir ideologdur. Tıpkı neredeyse hepsi inanılmaz derecede dar kafalı dogmatikler olan nihilistler gibi. Dada bunların tümünden uzaktır. Mesela, yalanların en büyüğü ve rezili addettiği Kültür ideolojisine karşı mücadele eder; harekete geçmiş olmanın verdiği haz, ya da, isterseniz, zulüm, hatta belki cilve uğruna olsa da. Hafta içinde sürdürdüğü cinai kürk ticaretinden kar sağlamak için, Pazar günü iki parça sanat eseri alan iyi vatandaş, hani o şişirilmiş sazan balığı ve celep, Dada tarafından katledilmeli, işi bitirilmeli, zararsız hale getirilmeli.

III.

Herhangi bir öğretinin koltuğuna sağlamca kurulup oturmuş bir adamın, “Öyleyse Dada yalnızca tahripkâr. Doğası gereği Bolşevist. Barışa ve düzene gereksinim olan bir zamanda niye uğraşalım?” dediğini duyar gibiyim. Ya da “Dada’nın olumlu sayılabilecek nesi var, nerede bir başarısı?” veya “Dada tin-karşıtı mı?” diye sorduğunu. İnsan kendisi tin yoksunu olunca, böyle demesi kolay. “Dada tam ne işe yarar?” Bunu soran her kim ise, bir hayvanın epistemolojik ilkelerden uzak olduğu denli uzaktır dadaizmden. [...] Dada, insan toplumu hedeflenerek, sözcüklerde, formüllerde, sistemlerde soyutlamalar yapılmasını desteklemez. Onun ne formüllerle ne de sistemlerle kanıtlanmaya ya da meşrulaştırılmaya gereksinimi vardır. Dada, saf yaratıcı süreçtir. Dada, zamanın uyuşukluğunu ve hızını kendi kafasına göre belirledi. Dada son derecede uygarlaştırıcıdır. Fakat zaman içinde, tarihsel olarak kendi görüntüsünün sınırlarını fark etme kapasitesine de sahiptir; ait olduğu zaman içinde kendi kendisini göreceleştirir. Dada gelip geçici, uçup kaçıcıdır. Ölümü kendi iradesiyle olur. Dada, Nietzsche’nin sözünü ettiği buluşlar alemini keşfetti. Kendisini dünya tarihinin parodisine, Tanrı’nın şaklabanına dönüştürdü. Ama kendi kendisine saplanıp kalmadı. Dada’nın ölümü Dada’dan olmayacak. Kahkahasının geleceği var.

IV.

Bu kitap dadaist deneyime dair belgelerin toplamı; herhangi bir kuramı savunmuyor. Dadaist birey üzerine söyleyecekleri var ancak hiçbir standart koymuyor. Anlatıyor, irdelemiyor. Dadaistlerin Dada hakkında görüşleri çeşit çeşit; kitap bunu gösteriyor. Mesela, Zürih’tekiler soyut sanattan yanaydı, Berlin’dekiler ise karşı. Mesafeli kalarak tarafsız olmaya çalışan editör, bireysel saldırılardan korkmuyor; ne de olsa tüm cephelerde direniş dadaist varoluşun hem gereği hem de sevinci. “Bütün bunlar daha önce söylendi” diyecek, ya da dadaizmin iddiada bulunduğu her noktada ekspresyonizmi, fütürizmi ve kübizmi gördüklerine inanacak eleştirmenler daha ortaya çıkmadan onu eğlendirir. Dadaist hangi maskeyi isterse takmakta serbesttir. İstediği her ‘sanat hareketi’ni temsil edebilir çünkü hiçbir harekete dahil değildir. [...] Zamanımız Dada’ya hazır. Dada’yla yükselecek, Dada’yla düşecek.


Richard Huelsenbeck (der.), Dada Almanach (Berlin: Erich Reiss Verlag, 1920); İngilizcesi: The Dada Almanach, der. Malcolm Green (Londra: Atlas, 1993).