Marina Abramoviç’in adı son günlerde medyadan hiç eksik olmuyor. Önce hip-hop yıldızı Jay-Z’nin New York Pace Gallery’de gerçekleştirdiği Picasso Baby adlı altı saatlik “performans”ında arz-ı endam ederek gündemi sarstı ve sadık hayranlarına bile “lütfen gerçek olmasın” dedirtecek sahnelere imza attı. Ardından, New York’ta kurmayı planladığı Marina Abramoviç Enstitüsü için düzenlediği “Kickstarter” bağış kampanyası kapsamında Lady Gaga’yla işbirliği yaptı; bekleneceği üzere manşetlerde daha ziyade Lady Gaga’nın kampanya için çırılçıplak soyunmuş olması haberi öne çıkıyordu.
Jay-Z’nin Pace Gallery’deki performansı, son albümü Magna Carta Holy Grail’de yer alan “Picasso Baby” adlı parçayı 6 saat boyunca beyaz bir platform üzerinde tekrar etmesinden oluşuyordu; bu sırada izleyiciler sırayla platformun yanı başındaki banka oturup Jay-Z’yle “göz göze gelme” fırsatı yakalıyorlardı. Seyirciler arasında sanat dünyasından şöhretlerin yanı sıra Hollywood yıldızları ve Picasso’nun torunu Diana Widmaier Picasso da yer alıyordu. Nihayet Jay-Z’nin “gözlerinin içine bakma” sırası Abramoviç’e geldiğinde, o âna kadar kendinden geçmiş halde dans edip telefonlarıyla kayıt yapan seyirciler derin bir sessizliğe gömüldüler. Öyle ki, ‘diva’nın karşısında kapıldıkları huşu duygularından uyanmaları için, prodüksiyon ekibinden bir görevlinin onları silkelemesi gerekti: “Herkesten biraz hareket bekliyorum! Bu, hayatınızda ancak bir kez yakalayabileceğiniz bir fırsat.”[1]
Lady Gaga’nın çağdaş sanatla flörtü ise Jay-Z’ninkinden biraz daha fazla emek gerektiriyordu: Abramoviç’in Albany’deki “inziva” yerinde üç gün boyunca “Abramoviç metodu”nu temrin edecek, sanatçının katı talimatları doğrultusunda bedenini ve zihnini disipline edecekti. Fakat Abramoviç, pop yıldızının hatırına bazı katı kurallarından taviz vermeyi kabul etmişti: Lady Gaga dayanıklılık alıştırmalarını Abramoviç metodunda öngörüldüğü gibi laboratuar önlüğüyle değil, “doğayla bütünleşmek” istediği için çıplak olarak yapmayı tercih etmişti – tabii bu “üç günlük manastır hayatı” ve Gaga’nın gönüllü çilekeşliği, kampanya tanıtımı için filme kaydediliyordu.
Jay-Z ve Lady Gaga, eğlence endüstrisinden rasgele seçilmiş isimler değil tabii. Abramoviç, Jay-Z’yle göz göze dansının ardından yaptığı açıklamada, “sosyal meselelere değindiği ve politik olduğu için” Jay-Z’nin müziğini çok sevdiğini söylüyordu. Forbes’un en zenginler listesinde 475 milyon dolar net servetiyle ikinci sırada yer alan,[2] Amerikan rüyasının canlı kanıtı olarak hakkında kitaplar yazılan[3] girişimci-yatırımcı-rapçi Jay-Z, gerçekten de şarkılarında ırk ayrımcılığı, yoksulluk, toplumsal çatışmalar gibi meselelere değinir. Brooklyn’de geçen çocukluğu sırasında çektiği sıkıntıları, Amerika’da bir siyah olarak yaşamanın zorluklarını anlatmadığı zamanlarda ise, para ve şöhretin getirdiği yozlaşmadan dert yanar, kardeşleri yoksulluk içindeyken “hayatta kalmış” olmanın yarattığı suçluluk duygusundan dem vurur. Nitekim Pace Gallery’de 6 saat boyunca icra ettiği “Picasso Baby” şarkısında, “bir milyar Jeff Koons balonu mu alsam, MoMA’da mı yaşasam” diyerek, dekadan hayatı yüzünden ne kadar pişman olduğunu kendiyle dalga geçerek gösterir.[4] Kimi video kliplerinde radikal isyan ve sokak çatışması sahneleri görülür: mesela, “No Church in the Wild” şarkısının Romain Gavras imzalı klibi, “polis+ molotof kokteyli+isyancı” formülü ve ustalıklı estetizasyonuyla, aslında hiçbir politik tavır sergilememekle birlikte izleyenlere isyanın ne kadar cool olduğunu hissettirir – tıpkı Levi’s veya Diesel reklamları gibi.[5] Velhasıl, Jay-Z’nin ne kadar ‘politik’ olduğu da, “Picasso Baby”de peş peşe sıraladığı sanatsal göndermelerin kanıtladığı gibi ne kadar ‘entelektüel’ olduğu da ortadadır.
Lady Gaga ise, seyircileri şoktan şoka sokmasıyla, Andy Warhol’un Fabrika’sından esintiler taşıyan “Gaga Evi” ekibinin ürettiği uçuk kostüm ve sahne tasarımlarıyla ‘Pop-avangard’ın kıyılarında gezinir (Gelgelelim, makyaj ve kostümlerinin David Bowie ve Grace Jones gibi starlarınkinden araklanmış olduğu dikkatlerden kaçmaz). Henüz piyasaya çıkmamış, ama bol bol tanıtılan son albümünün başlığı da ArtPop’tur. Dahası kendisi bir “aktivist”tir, yılmaz bir LGBT hakları savunucusudur; mesela Rusya’da yakın zamanda çıkan eşcinsellik karşıtı yasaları “Rus LGBT bireyler yalnız değil, özgürlüğünüz için savaşacağız” minvalinde tweet’ler atarak protesto eder[6] (Fakat her ne hikmetse, Gays Against Gaga/Gaga’ya Karşı Geyler başlığıyla kurulmuş bir blog’da, “pazarlama makinesinin gerçek yüzünü” gören queer’ler, Lady Gaga’nın queer-dostu imajının arkasındaki ırkçılığını, oryantalizmini ifşa etmektedir).[7] O da Jay-Z gibi, şan ve şöhretin üzerinde yarattığı baskıdan mustariptir, zaten 15 yaşından beri anoreksi ve bulimia hastalıklarıyla boğuştuğunu anlatır hayranlarına.[8] Velhasıl, Abramoviç’in guru’luğu eşliğinde zihnen ve bedenen arınmaya fena halde ihtiyacı olduğu muhakkaktır.
Marina Abramoviç çapında bir çağdaş sanatçının, enstitü kurmak gibi maliyetli bir iş için bile olsa eğlence endüstrisinden isimlerle işbirliği yapmaya neden ihtiyaç duyduğunu anlamak yine de zor. Lady Gaga’nın destek verdiği Kickstarter kampanyasının hedefi 600 bin dolar toplamak; oysa çağımızın star mimarlarından Rem Koolhaas’ın ofisi OMA tarafından tasarlanacak Enstitü’nün kurulması için 20 milyon dolar bütçe gerekiyor – yani Gaga reklamıyla toplanacak para bir nevi devede kulak. Bu noktada da Jay-Z’nin bilgeliği imdadımıza yetişiyor: “Hip-hop ve sanat dünyası eskiden çok yakındı. … Hepimiz aynı kulüplere giderdik, o zamanlar hip-hop daha underground’du tabii. Sanat camiasıyla hip-hop camiası birlikte parti yapardı. Sonra sanat galerilere kapatılınca, ayrı düştük. Ama şimdi yine birbirimizi buluyoruz.”[9] Tabii burada, Jay-Z'nin ima ettiği gibi Velvet Underground-Andy Warhol tarzı bir yakınlığa tanık olmadığımız aşikâr; daha ziyade Baudrillard'ın Sanat Komplosu'nda sözünü ettiği "danışıklı dövüş"ü olanca müstehcenliği içinde izliyoruz: Bir yanda, endüstri içindeki güçlerini ve servetlerini kültürel sermayeyle 'güzelleştirme' peşindeki Pop ikonları, öte yanda şöhrete doymayan bir çağdaş sanatçı. Sanatın “galerilere kapatılması”ndan yakınan Jay-Z’nin, kendi tırmandığı rakımda hip-hop’un nereye kapatıldığından bahsetmemesi de manidar. Zira hip-hop’un underground olduğu, politik “temalı” değil de gerçekten politik olduğu örnekler hâlâ var, ama o camia belli ki çağdaş sanatçılarla aynı partilere gitmiyor…
Tim Holland "Sole", Don't Riot
[1]http://www.newyorker.com/online/blogs/culture/2013/07/jay-z-marina-abramovic-pace-gallery-picasso-baby.html
[2]http://www.forbes.com/sites/zackomalleygreenburg/2013/03/27/the-forbes-five-hip-hops-wealthiest-artists-2013/
[3] http://www.forbes.com/sites/steveforbes/2012/09/05/jay-z-and-the-power-of-entrepreneurial-capitalism/
[4] Şarkının sözleri için bkz. http://www.azlyrics.com/lyrics/jayz/picassobaby.html
[5] “No Church in the Wild” klibi için bkz. http://www.youtube.com/watch?v=FJt7gNi3Nr4
“İsyan” temalı Levi’s ve Diesel reklamları için bkz. e-skop, “Görülüyorum Öyleyse Varım”, http://www.e-skop.com/skopbulten/goruluyorum-oyleyse-varim/459
[6] http://www.3news.co.nz/Lady-Gaga-slams-criminal-homophobic-Russian-government/tabid/418/articleID/307816/Default.aspx
[7]http://gaysagainstgaga.tumblr.com/post/57554283937/racistlittlemonsters-dance-sex-art-pop-my
[8] http://www.dailymail.co.uk/femail/article-2208551/Lady-Gaga-Bulimia-anorexia-I-15-Singer-hits-critics-weight-gain.html
[9] http://uk.eonline.com/news/445653/jay-z-debuts-picasso-baby-a-performance-art-film-watch-now