Aşağıdaki pasaj, Julian Stallabrass’ın Çağdaş Sanat: Bir Tarihçe adlı kitabından alınmıştır, çev. Esin Soğancılar (İstanbul: İletişim Yayınları sanathayat dizisi, 2021) s. 13-17.
[…] Sanatın özgürlüğü, bir idealden ibaret değildir. Başarı şansı çok düşük olmasına rağmen sanatçı olma arzusu bu kadar yaygınsa, bunun nedeni bu mesleğin dar uzmanlıktan bağımsız çalışma şansı sunması ve sanatçıya, tıpkı film kahramanları gibi, işini ve hayatını kendine özgü anlamlarla donatma imkânı vâdetmesidir. Aynı şekilde sanat izleyicileri için de, fikirlerle, formlarla ve malzemelerle ortaya konan o amaçsız oyunu özgürce değerlendirme imkânı vardır; sanatçının niyetini vahiy inmişçesine okumaya yeltenmekten ziyade, eserden kendi deneyimleriyle bağlantılı düşünce ve duyguları çıkarma özgürlüğüdür bu. Zenginler bu serbest bölgeye mülkiyet ve müşterilik yoluyla katılır, satın aldıkları gerçek anlamda değerli bir şeydir; devlet de, geniş halk kitlesinin, en azından bir süreliğine sanat eserlerinin yaydığı özgürlük kokusunu içine çekme şansı bulmasını sağlar.
Yine de, serbest ticaret ile özgür –serbest– sanatın göründükleri kadar zıt olmayabileceğini düşünmek için birçok sebep var. Sanat ekonomisi finans kapital ekonomisini neredeyse bire bir yansıtır. […] Ekonomiyle aradaki bu koşutluğu ortaya koymak, sanatın yalnızca amaçsız bir serbest oyun bölgesi olmadığını görmek demektir: Sanat aynı zamanda, sanat eserlerinin yatırım, vergiden kaçınma, kaldıraçlı krediyi güvenceye alma ve kara para aklama gibi çeşitli amaçlar için kullanıldığı ikincil bir spekülatif piyasadır.
Çağdaş sanat, izleyicilerinin kafasını bu tür kaba ekonomik meselelerden uzaklaştırmak için, sürekli özgür ve farklı olduğunu gösteren işaretleri sergilemek zorundadır; bunun için de, ürünlerini kitlesel imalatın ve beğeninin bayağılaştırdığı ürünlerden kesin çizgilerle ayırmalıdır. […] Çağdaş sanat dünyasındaki yenilik ve kışkırtıcılık yarışında kartların bıkıp usanmadan karıştırılmasıyla elde edilen karışımlar (öne çıkan birkaç örnek vermek gerekirse, boya ve fil dışkısı, tekne ve modernist heykel, boya ve köpekler, bir Papa ve bir göktaşı), reklamcılıkta kullanılan dikkat çekici bileşimlerle ciddi bir benzerlik taşır ve bu ikisi birbirini durmadan besler.
Bu ilişki son yıllarda daha da görünür hale gelmiştir. Ünlü markalaşmış sanatçılar, halkın gönlünü kazanmayı ve milyarderlerden para çekmeyi amaçlayan dikkat çekici ve kolay anlaşılır eserler üretmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Birçok eser, sanat fuarlarının kalabalığında diğerlerini gölgede bırakacak şekilde tasarlanıyor. Sosyal medya baskısı her şeye damgasını vuruyor; Instagram’da paylaşılmaya müsait eserler öne çıkarken, sanat geçirimsizliğini kaybederek gittikçe seyreliyor ve inceltilmiş yüzeyinden sermayenin ışıltısı yansıyor. Kitle kültüründeki ürünler geçitinde olduğu gibi, formlar ve simgeler karıştırılıp eşleştiriliyor; kültürün her öğesi, bir dolar banknotuymuşçasına, başka öğelerle değiştirilebilecek birer nesne muamelesi görüyor. Uzlaşımlardan sürekli kopan özgür sanatın cüretkâr yeniliği, bizzat sermayenin yarattığı buharlaşmanın soluk bir tefsirinden ibaret […] Marx’ın ünlü ifadesindeki gibi, “katı olan her şey buharlaşıyor”.