Budapeşte 1919: Bir Avangard Doğuyor

Endre Ady, 1877-1919      

 

1914’e kadar Macaristan, daha doğrusu Avusturya-Macaristan monarşisi, kapitalizmin yoluna girmekle birlikte feodal yapılarını muhafaza eden bir ülkedir. Modernist hareketler geleneğe ve İmparatorluğa birer hakaret olarak görülür. Resmî dil Almanca, kültür ise Viyana’nınki. Entelektüeller arasında Fransızca konuşmak yeğlenirken, Macarca konuşan ve ulusal geleneği canlı tutanlar köylüler.

Feodal sistemin kudreti Macaristan’ı felç noktasına getirmiş göründüğünden en çılgın hayaller kültüre yöneltilir. Toplumu değiştirmek mümkün görünmez, o halde kültürü değiştirmek gerekir. Bu bağlamda, aniden bir dergi ve bir şair, toplumsal bir dönüşüme özlem duyanların etrafında toplanacağı birer sembol haline gelir: Nyugat topluluğu ve Endre Ady.

Nyugat (Batı) her şeyden önce Macar kültürünün geleneksel formlarında açılan bir gedik. Miadı dolmuş bir gelenek karşısında, dergi ve çevresinde oluşan topluluk yüzünü Batı’ya döner. Nietzsche, Bergson ve özellikle de sembolizm yorumlanır. Bu edebiyat dergisine paralel olarak daha sosyolojik nitelikteki –Huszadik Szazad (Yirminci Yüzyıl) veya Sosyal Bilimler Topluluğu gibi– başka yayınlar gelişir ve muhafazakarlığa karşı mücadeleyi genişletir. Bartok ve Kodalyi, Macar halk müziği hakkında belgeler toplarken, genç entelektüeller bir Macar tiyatrosuna hayat vermeye çabalar. Aralarında Georg Lukács’a rastlarız. Nyugat yalnızca bir sanat dergisidir fakat modernlik ve yenilenme, hatta devrim hayalini kuranların simgesi haline gelir. Endre Ady, 1906’da Yeni Şiirler’ini (Uj Versek) yayınladığında, bu cilt bir manifesto yerini tutar. Ya skandal ya tapınma konusu olur. Ady’nin yanında ya da karşısında yer almak, modernite, Macar edebiyatı ve bizzat Macaristan’dan ne beklendiği konusunda tutum almak anlamına gelir.

Gençlik bu konuda tereddüde düşmez ve Ady’yi idolü, üstadı olarak benimser. Bundan böyle tüm Nyugat hareketi onun ilhamını taşıyacaktır. En ateşli hayranları arasında genç Lukács’ı buluruz. Hatta bu onun için eşsiz bir olaydır: Ady, Lukács’ın hakikaten hayranlık duyduğu tek avangard şair olacaktır, çünkü onda bütün bir dünya görüşünün sözcüsünü görür. Fakat o dönemde, kendi kuşağının birçok genç entelektüeli gibi (örneğin Béla Balázs) Lukács da yüzünü Almanya’ya dönecektir. Önce Berlin’e, ardından Heidelberg’e giderek, Bloch ve Weber’le yakınlaşarak, Macaristan’ın kültürel ve siyasal ufkunu tümüyle terk etmiş gibi görünür. Esasında hiç de öyle değildir. Ruh ve Biçimler’deki trajik dünya görüşünün olumlanışının, Dostoyevski’de aradığı ve tekrar Roman Kuramı’nda bulacağımız mesiyanik umudun ardında yatan, muhtemelen kapitalizme duyduğu nefret ve Macaristan’da devrimin imkânsız olduğuna dair kesin kanaatidir.

 

  

Nyugat dergisi 1. sayı

 

Oysa bu devrim gelecektir: Avusturya-Macaristan monarşisinin harabeleri üzerinden 31 Ekim 1918’de yükselecektir. Fakat demokratik burjuva devrimini temsil eden Kont Karolyi de tutunamaz. İttifak devletlerinin talepleri ve Macaristan’ın işgali tehdidi karşısında yeterince geniş bir halk desteğinden faydalanamaz. Bu desteği gerçek anlamda yalnızca Macaristan Komünist Partisi ve lideri Bela Kun elde eder. Bu parti, tıpkı kurucusu gibi –ki o da hâlâ gizemini koruyan bir simadır– uzun süre azımsanmıştır. Buna rağmen Karolyi iktidarı proletaryaya teslim etmek zorunda kalır. O sırada tutuklu olan Bela Kun hükümet başkanı olur. Ardından gelecek baskı dalgasıyla kanlı biçimde dağıtılana kadar bu “Komün” 133 gün boyunca yaşayacaktır.

Macar Aktivizmi bu son derece dramatik bağlam içinde yer alır. Ady, 27 Ocak 1919’da hayatını kaybeder. Habsburg monarşisinin yıkılışına gerçekten tanık olma zevkini tadamamıştır. Hâlâ gençlik tarafından seviliyor olsa da artık yeni bir kuşak, yeni bir avangard sahneye çıkar. Sembolizm neredeyse klasikleşmiştir. Gerçek Macar avangardının şefi Lajos Kassak, yalnızca burjuvaziye değil tüm eski sanatsal formlara savaş ilan eder. Macaristan’da kendini hâlâ yalnız, tecrit edilmiş hissediyor olmakla birlikte, diğer ülkelerde fütüristlerin, ekspresyonistlerin, dadaistlerin ve konstrüktivistlerin, kendi kardeşleri, silah arkadaşları olduğundan da şüphe duymaz. Franz Pfemfert’in çıkardığı pasifist Alman dergisi Die Aktion’ndan ilham alarak, 1915’te A Tett’i (Eylem) kurar. Dergi on yedi sayının ardından 1916’da yasaklanır. Fakat hareket artık doğmuştur. Sanat ile siyasetin iç içe olduğu bir harekettir bu. “Anarşist” olarak nitelenen Kassak’ın 1916’da çıkarmaya başladığı MA’ (Bugün) 1920’ler Avrupa’sının en önemli avangard dergilerinden biri haline gelecektir. Kendi kendini yetiştirmiş dahi bir şair, bir form mucidi olan Kassak, her ülkede modernist sanatı gerçekten temsil edenin ne olduğunu kavrayacak kabiliyete sahiptir.

Kassak kendini tüm Avrupa avangardlarının buluşma noktası olarak görmüş ve bu hareketin gelişiminde belirleyici bir rol oynamıştır. Ressam olarak da, şair, yazar ve kuramcı olarak da istisnai bir kişiliktir. Renk veya çizgi, sentaks veya resim olsun tüm formlarda bir devrim baş gösterir. Sanatta olduğu gibi siyasette de kendini devrimci addeden bir çevredir Kassak’ın etrafında toplananlar. “Kendimizi bilinçli olarak hayatın düzelticileri mertebesine yükseltiyoruz,” diye yazılır 1918’de dergide.

 

Georg Lukács ve Béla Balázs

 

Asli Bir Gereklilik

Macar siyasal avangardı ile sanatsal avangardı arasındaki polemikler, Lukács’ın –çoğu kez hakem olarak– bunlarda oynadığı rol, heyecan verici konular. Bugün bile bu ilişkiler tarihçiler arasında hayli canlı tartışmalara konu oluyor. Sanat alanındaki bu devrimciler, Kassak’ın etrafında toplanan aktivistler, kendilerini tüm evreni tutuşturacak idealist ve mesiyanik bir devrimin sözcüleri olarak da görüyorlardı. MA daha 1919 yılında “Komünist Bir Cumhuriyet İçin Açıklama”sını yayınlar. Bir ölçüde Sovyet avangardı gibi, Komünist Parti tarafından devrimci sanat olarak tanınmayı arzulamaktadırlar. Lukács, “İkaz Niyetine” başlıklı bir makalede, Halk Eğitim Komiserliği’nin yalnızca iyi ve kötü edebiyat arasında ayrım yaptığını ve “sosyalist yazarlar” olmadıkları gerekçesiyle Goethe ve Shakespeare’i ıskartaya çıkarmanın söz konusu olmadığını belirtir.

Henüz realizm hakkındaki veya totalite anlayışı üzerine yazıları ortaya çıkmadan, Bloch ve Brecht ile ekspresyonizm konusunda tartışmalar yaşanmadan, hatta 1920’lerin Alman proleter romanlarına ilişkin eleştirilerini kaleme almadan da önce Lukács’ın Macar avangardına şüpheyle yaklaştığını gözlemlemek ilginç. 1919 Haziran’ında Bela Kun daha sert bir yaklaşım sergileyecektir: Kassak’ın sanatı ona “burjuva dekadansının ürünü” olarak ve “proletaryanın ruhuna yabancı” gelmektedir. Kassak grubun devrimci faaliyetlerinin altını çizerek yanıt verir ve her şeye rağmen kendi sanatlarını oluşturacaklarını ifade eder.

1919’da Budapeşte’de, modernist sanatta bizleri hâlâ ilgilendiren temel, asli bir şey meydana geldi. Ve her ne kadar Bela Kun bunu kavrayamadıysa da, bu sanatsal devrim de, tarihsel bakımdan Konseyler Cumhuriyeti’ne aittir. Bu anlaşmazlığı idrak etmek, sonuçlarını değerlendirmek bugün bizler için kuramsal bir gereklilik olmayı sürdürüyor.

 

Kaynak: Les Nouvelles littéraires N° 2712, 16-22 Kasım 1979.

 

avangard