Aşağıdaki pasajlar, McKenzie Wark’ın Moleküler Kızıl: Antroposen Çağının Teorisi (Metis, 2020) adlı kitabından seçildi, s. 40-75. Görseller sonradan eklendi.
Kızıl Mars
Kızıl Yıldız (1908) ütopya öyküsü ve öncesini anlattığı ikinci kitabı Mühendis Menni (1913), Bogdanov’un emek, doğa ve devrim üzerine düşüncelerini halkın seveceği biçimde sunan didaktik metinlerdir. İkisi de Mars’ta geçer. Daha yaşlı ve Güneş’ten daha uzak olan Mars’ta hayat Dünya’ya göre daha az enerji dolu, daha şiddetsiz ve daha ileridir. İki kitap bir arada ele alındığında paralel bir gezegen üzerinde yürütülen düşünce deneyleridir. Kimi değişkenler eksiktir –Mars’ta birbiriyle rekabet eden devletler yoktur– ama devrim-öncesi Mars, […] yirmi birinci yüzyılda Dünya’nın aldığı halden esas itibarıyla çok da farklı değildir.
[…] Kızıl Yıldız’ın hikâyesi, Mühendis Menni’de anlatılanlardan sonra, sosyalist Mars’ta geçer. Eril normlar üzerinden şekillenmiş olmakla birlikte cinsiyet eşitliği hüküm sürmektedir. Marslılar, duygusal karmaşıklıktan olmasa da ahlaki baskıcılıktan uzaklaşmış bir cinsel özgürlüğün keyfini yaşamaktadır. Bolşevik feminist Aleksandra Kollontay’ın tasavvur ettiği gibi bir manzaradır bu. Mars tıbbı elbette gelişkindir. Kan nakli bir onarıcı tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bogdanov burada insan bedenine ait dokuların yatay olarak bedenden bedene aktarılmasına ilişkin insan-ötesi teknikleri akıl ermez bir biçimde sezip sezdirmektedir. Ömrünün son aşamasında, katkıda bulunmak için kendisini bile sunacağı bir alandır bu.
Mars’ta emek tamamen toplumsallaşmıştır. İnsan-anlatıcı daha ileri Marslılar için emeğin neye dönüştüğünü algılamakta zorlanır: “İnsanların yumuşak beynini makinenin kırılmaz, sert organlarıyla bağlayan belirsiz ve görülmez ipler vardı sanki.”[1] Dünyamızdaki sınıf mücadelesini paranteze alıp bir yana koymak için, Bogdanov’un metni neredeyse sürtünmesiz, bilgisayar aracılığıyla koordine edilen bir emek ütopyası kurar ve sınıf mücadelesinin nasıl bir diğer mücadeleyi, emek ile doğa arasındakini gizlediğini gösterir. Piyasadan daha etkili ve verimli bir bilişim tarzına dayalı yeni bir üretim tarzı olan bir tür siber-komünizm için en eski tasarımlardan biri belki de budur.
Bogdanov’un ütopyası Platoncu bir ebedi denge hali değildir. Doğada ve doğaya karşı mücadele sürer. Bir Marslının şaşkına dönmüş Dünyalı bir ziyaretçiye açıkladığı gibi: “Mutlu mu? Barış içinde mi? Nereden çıkarıyorsunuz bunları? İnsanlarımızın arasında barış hüküm sürüyor, bu doğru, ama doğadaki düzensizlikle aramızda barış yok ve olamaz da.”[2] Kendisinden önce H.G.Wells’in yaptığı gibi, tarihsel zamanın ufkunun ötesinde ideal devletler varsayımıyla artık iş göremeyecek olan ütopya yazımı açısından Darwin’in önemini Bogdanov da kavramıştı. Darwin’den sonra ütopya, tepedeki ebedi şehre değil, fırtınaların savurduğu gemiye dair bir şey olmalıydı.
[…]
Marslılar sadece bilim ve teknolojiye değil, yeni bir sanat formuna da ilgi duyar: bütünün trajedisi. Bogdanov: “Sınıfların, grupların, bireylerin mücadelesi sizi bütünlük düşüncesinden, bu düşüncenin beraberinde getireceği mutluluktan da, acılardan da yoksun bırakıyor.”[3] Bir canlı türü olarak harcadığımız emeğe direnen bir dünyanın içinde ve karşısında insanlığın çabalarının bütününü örgütleme mücadelesinde aşılması gereken fetişlerden biridir, bir sınıfın bir diğer sınıfı sömürmesi. Ancak daha temel nitelikteki hikâyenin, o sonsuz doğal tarihin bir bitiş noktası yoktur. Bogdanov ütopya edebiyat biçimini emek bakış açısından yazar, ama sermayenin sınırladığı ve kuşattığı emeğin bakış açısıyla sınırlamaz kendini. Bütünün mutluluk ve acıları Bogdanov’un öğretisinin merkezindedir.
Emek, sanat ve bilim aracılığıyla bütünün trajedisinin peşine düşmelidir. Kızıl Yıldız, kimi hedeflerini ima ederek işçi hareketinin donanımını geliştirmeyi amaç edinmekle yetinmez; kökeni ve nihai hedefi açısından emeğin mücadelesinin temelde egemen sınıfa karşı olmadığını, daha ziyade içinde yaşamın artığını büyüteceği bir bütünlük bulmak ve kurmak için bir arayış olduğunu öne sürmeyi amaçlar. Emeğin büyük görevi hâlâ bu değil midir?
[…] Proletarya kendi fetişlerini aşmak ve sadece kendi eylemlerini değil, eylemlerin bütününü emek bakış açısından anlamak zorundadır. Bogdanov’un daha sonra uğruna tektolojisini inşa edeceği proje buydu.
Tektoloji, […] toplumsal emeğin koordinasyonu konusundaki acil ihtiyaca dair geçmişten gelen bir işaret. Proletkült ise, işbirliği içinde emeğin yetenekleri, sınırları ve sorunlarına dair yeni bir halk bilgisi geliştirme konusundaki bir o kadar acil ihtiyacın geçmişteki işareti.
Aleksandr Bogdanov Anatoli Lunaçarski Andrey Platonov
Marx’tan Proletkült’e
Ekim Devrimi’nden sonra, Proletkült ile Bogdanov’un eski dostu ve Capri okulu günlerinden yoldaşı Anatoli Lunaçarski’nin başında bulunduğu Aydınlanma Komiserliği arasındaki ilişkiler hep sıkıntılı oldu. Komiserlik eski Çarlık devletinin kültür ve eğitim alanındaki faaliyetlerini devralmıştı. Öte yandan Proletkült özel olarak proleter bir kültürle ilgiliydi. Lunaçarski Proletkült’e karşı olumsuz bir tavır içinde olmasa da desteği ya da hoşgörüsü ancak kısmi olabilirdi. Bakanlığının en büyük sorunu –ve en büyük başarısı– okuryazarlık oranını yükseltmekti. Kültürel solda yer alan çeşitli klik ve gruplara destek veriyordu ve Proletkült bunlardan sadece biriydi.
Bolşevik liderler arasında yalnızca Buharin Proletkült’ü destekliyordu. Desteklemeyenler arasında Lenin başta geliyordu. Proletkült, bütçesini Aydınlanma Komiserliği’nden, yani Bolşeviklerin denetimindeki devletten aldığı için, özerk proleter kültür konusundaki arzusunda hep uzlaşmacı bir yan vardı. Yine de bir süre için sınıf bilinçli işçiler arasında da olmak üzere kayda değer bir coşku yarattı. Bogdanov, Bolşeviklerin gösterisi içinde ve ona karşı kendi karşı-gösterisini neredeyse yaratmak üzereydi.
Bogdanov için biliminsanları, sanatçılar, filozoflar “deneyim örgütleyicileri” idi ve proleter devrim de onların emeğini belli bir şekilde örgütlemeliydi.[4] Eğer kültür üretim ve mübadele ilişkileri içinde özel birtakım deneyimlerden gelişiyorsa, proletarya burjuva kültürünü öylece benimseyip kendine uyarlayamazdı. Proleter kültür eski biçimler içinde yeni içerik olarak değil, tamamen yeni bir kültür biçimi olarak geliştirilmeliydi. En önemlisi, proleter kültür işbirliği içindeki emeğin deneyiminden organik olarak gelişmeliydi. Burjuva bireyciliğinin değerler bütünü rekabetçi piyasa içinde serpilip gelişmişti; proleter işbirliğinin değerler bütünü en ileri sanayi dallarındaki emeğin özörgütlenmesi içinde serpilip gelişecekti.
Proletkült, –sanat alanındakiler daha başarılı olmak üzere– hem sanat hem de bilim alanında bir atölyeler ağı oluşturdu. Amaç propaganda ve bilinç yükseltme olmak çok işçilerin özyönetime dayalı etkinliğini yaratmaktı. Proletkült otorite, öznellik, mülkiyet gibi fetişlerden kurtulmanın peşindeydi. Bogdanov, burjuva ilkelerin gündelik hayata neredeyse hiç değmediği Rusya’da bunun başka yerlerden daha kolay olacağını bile düşünüyordu.
Proletkült misyonu olan bir hareketti: sanat ile emeği kaynaştırarak emeği dönüştürmek; şehirde işbirliği içinde bir hayat geliştirerek ve cinsiyet rolleriyle kurallarını değiştirerek gündelik hayatı dönüştürmek; yeni duygu yapıları yaratarak, doğayı kendi arzularına göre örgütleyecek emeğin örgütlenmesindeki duygusal sürtünmeyi gidererek duygulanımı dönüştürmek.
Proletkült’ün misyonunu gerçekleştirmek üç boyutlu bir pratik ile hedefleniyordu:
Yaratıcılık – yaratıcı birey fetişini tersyüz etmek; yaratıcılıkta bilinçdışının rolünü açığa çıkarmak. Gazete kolektif yaratıcılık modeliydi. Bizzat Marx’tan başlayarak, önemli Marksistlerin hepsinin aynı zamanda büyük gazeteciler olduğu, çoğunun editörlük ve yayıncılık da yaptığı unutulmasın.
Ortaklaşacılık – Topluluklar halinde çalışmak ve topluluk hayatının duygularını dile getirmek. Bununla birlikte, Bogdanov tekillikleri boğmayı istememişti. Onunki, ortak bir şeyleri olmayanların ortaklığıydı.[5] Mesela Bogdanov’un Marslıları birbirinden farkı olmayan kalabalıklar değildi, aralarındaki işbirliği de kusursuz olmaktan uzaktı.
Evrenselcilik – İşbölümünü yıkmak. Bu da, profesyonellik meselesini gündeme getiriyordu: Proletkült içinde profesyonel sanatçılar olmalı mıydı? İşler iç savaşta olduğu gibi tuhaflaştığında, Andrey Platanov gibi tuhaf bir yazar bile, neticede profesyonel başarısı pek cılız kalsa da, profesyonelliğe soyunabiliyordu. Mesleki uzmanlaşma, hareketin bütün yaşamı boyunca kavramsal bir sorun olarak kaldı.
Proleter kültür kendi başına bir amaç değildir; bu bakımdan Proletkült her renkten uvriyerizmden farklıdır. Dünya deneyiminin en genel dökümüne doğru açılmayı denemek yerine kendi sınırlı perspektifini bir biçimde fetişleştirme eğilimine kapılabilir. Burjuva kültürünü şiddetle reddetmek naif ateizmden daha iyi değildir. Alternatif bir şey inşa edemez. Proletarya geçmişi özümsemek için bir bakış açısına gereksinim duyar. Dolayısıyla proletaryanın saptırma [detournement] uygulaması “devrimci” gibi görünen parçaları seçip alma meselesi değildir. Proletarya kendini destanlaştırmamalı, geliştirmelidir.
Bogdanov, Henri Lefebvre gibi proletaryanın kendi kaderini tayin edişinin odak noktasını salt fabrika zemininden alıp bir bütün olarak şehirdeki gündelik hayat alanına taşıyan kişilerin öncülüdür.[6]
[1] Bogdanov, Kızıl Yıldız, çev. Ayşe Hacıhasanoğlu, İstanbul: Yordam, 2009, s. 66.
[2] Bogdanov, Kızıl Yıldız, s. 89. Bkz. H.G.Wells, A Modern Utopia, Londra: Penguin Modern Classics, 2005, s. 11. Rusya’da elbette ütopyacı ve olmayanıyla, metropollerdeki benzerlerinden önce ortaya çıkmış, güçlü bir bilimkurgu geleneği vardır. Bkz. Banerjee, We Modern People: Science Fiction and the Making of Russian Modenity.
[3] Bogdanov, Kızıl Yıldız, s. 92, vurgu sonradan eklendi.
[4] Bogdanov, Essays in Tektology, s. 135.
[5] Bkz. Maurice Blanchot, The Unavowable Community, New York: Station Hill Press, 1988. Bu açıdan Zamyatin’in distopya romanı Biz hedefi biraz ıskalar.
[6] Henri Lefebvre, Gündelik Hayatın Eleştirisi, 1. cilt, çev. Işık Ergüden, İstanbul: Sel, 2013.