Berlin’de 1920’de Birinci Uluslararası Dada Fuarı açılır ve aralarında George Grosz, John Heartfield, Max Ernst ve Francis Picabia’nın yer aldığı sanatçıların eserleri sergilenir. Açılışa ait fotoğraflarda, resimler, afişler ve infial uyandıracak asamblajlarla tıka basa doldurulmuş bir galeri görülür. Tavandan John Heartfield ve Rudolf Schlichter’e ait Prusya Başmeleği sarkmaktadır: asker üniforması giydirilmiş domuz kafalı bir kukla. Fotoğrafta sadece iki kadın görünür; biri, kısacık saçlarıyla, sevgilisi Raoul Hausmann’ın omzuna yaslanmış Hannah Höch’tür. Çiftin sağ tarafında “Sanat Öldü. Yaşasın Tatlin’in makine sanatı” sloganı yazılıdır. Soldaysa, yüzlerin, metinlerin ve makine parçalarının hayal meyal seçilebildiği, büyük bir kompozisyon görülür.
Soldan sağa: Hannah Höch, Otto Schmalhausen, Raoul Hausmann, John Heartfield (kucağında oğlu Tom), Dr. Otto Burchard, Margarete Herzfelde, George Grosz (duvardaki resim), Wieland Herzfelde, Rudolf Schlichter, Mies van der Rohe, bilinmiyor, Johannes Baader
Eser, Höch’ün Yemek Bıçağı Dada Almanya’nın Bira Göbekli Weimar Kültür Çağını Kesiyor başlıklı fotomontajıdır. O dönem yazılan eleştirilere bakılırsa, fuarda en çok ilgi gören eser budur, muhtemelen dönemin kültürel politikası çerçevesinde zengin okumalara kapı açtığı için… Montajın üst sağ köşesinde “Dada-karşıtı” güçler dizilidir: son imparatorluğun asık yüzlü temsilcileri, ordu ve yeni Weimar hükümeti. Aşağıda, Dada köşesinde, sanatçılar, komünistler ve radikaller yer alır. Raoul Hausmann, Karl Marx’ın kafasının monte edilmiş olduğu bir makine tarafından preslenmektedir. Bir metre genişliğindeki kolajda başka anatomik makineler de vardır; Pola Negri gibi kadın film yıldızları Alman düzeninin bıyıklı temsilcileriyle savaşmaktadır. Höch sağ alt köşeye, o dönem Avrupa’da kadınlara oy hakkı tanıyan ülkeleri gösteren küçük bir harita da yapıştırmıştır.
Yemek Bıçağı Dada Almanya’nın Bira Göbekli Weimar Kültür Çağını Kesiyor
Yemek Bıçağı, Höch'ün eserleri arasında ayrıksı bir yere sahip olmakla birlikte, en iyi bilinenidir (gerçi Whitechapel Gallery’deki sergiye konmamış). Höch, fotomontaj tekniğini ilk defa, Hausmann’la birlikte 1918’de Baltık kıyılarında çıktıkları bir tatilde keşfettiğini söyler; Alman askerlerinin ailelerine gönderdikleri, delikanlıların başlarının silahşör resimleri üzerine bindirilmiş olduğu gülünç fotoğraflar sayesinde, imgeleri “yabancılaştırmada” kesme-yapıştırma tekniğinin ne kadar etkili olduğunu fark ettiklerini anlatır. Gerçi bu hikâye biraz yanıltıcı olabilir, çünkü Höch 1916’dan beri Dia Dame ve Die Praktische Berlinerin gibi dergiler için işleme ve dantel tasarımları yapmaktadır. O dönemde artık epeyce genişlemiş olan görsel ve yazılı basında fotoğraflarla yapılan kolajlara muhtemelen aşinadır. Höch bu el işi dergilerinde on yıl kadar çalışmış, hatta Weimar dönemi kadınlarını “soyut formları takdir etmeye” çağırdığı, modern işleme türleri üzerine bir manifesto bile kaleme almıştır.
Başka deyişle Höch, şamatacı Berlin Dadacılarının safları arasında yer alması pek de muhtemel olmayan bir sanatçıdır, nitekim kendisini safdışı bırakma çabaları daha ilk günden başlar. Ya tatbiki sanatlar alanında aldığı geleneksel eğitimden, ya ticari ilüstrasyonla uğraşmasından, veya belki kadın olduğu için, Grosz ve Heartfield onun eserlerine karşı çıkar, sergide yer almasını istemezler; grup içinde sözü geçen Hausmann sergiden çekilmekle tehdit etmese muhtemelen Höch’ün eserleri konmayacaktır. Höch’ün 1920’de sergilenen eserlerinin çoğu, fotomontajlar ve sanatçının imzası niteliğindeki “Dada bebekleri” kaybolmuştur. Höch’ün bu acayip bebeklerden birini beşikte sallarken çekilmiş bir fotoğrafı da vardır, gelgelelim Dada’daki performatif unsuru benimsediği söylenemez. Dadacı erkeklerin bohem acayipliklerinden utandığı anlatılır, gerçi “skandal” performanslardan en azından birinde (elinde bir tava ve oyuncak silahla) yardımcı rolde yer aldığı biliniyor.
Höch’ün daha sonraki yıllarda yaptığı montajlar, komünist Heartfield’in eserlerini hatırlatan bir çizgide, açıkça politik içeriklidir; bazıları da 1920’lerin Yeni Kadın anlayışının görsel övgüsü niteliğini taşır. 1920’lerden itibaren Höch’ün eserleri çıplak bacaklarla dolup taşar: esneyen ve sıçrayan, çoğunlukla bedenden koparılmış bacaklar, hem Yeni Kadın’ın grafik gücünü hem de bir tür sürrealist groteski ifade eder.
Devletin Başları; fotoğrafta dönemin Almanya Cumhurbaşkanı ile Savunma Bakanı görülüyor
Dada-Ernst
1920’lerin sonlarında Höch Berlin dadacılarıyla temasını kaybeder, ama Avrupa’daki avangard sanatçılarla yakın ilişki içindedir: Tristan Tzara, Moholy-Nagy ve Kurt Schwitters’la hem arkadaştır, hem de birlikte çalışır. (Sonraları Schwitters ve Hans Arp’ın, tanıdıkları arasında bir kadını meslektaşları olarak ciddiye almaya hazır ender erkek sanatçılardan olduğunu söyleyecektir.) 1922’de Hausmann’dan ayrılmıştır; onyılın sonunda Hollanda’ya taşınarak Hollandalı kadın yazar Til Brugman’la birlikte olur.
Dada fuarından sonraki on yıl boyunca Höch fotomontajlarını sergilemez ve resme odaklanır. Ama kesip yapıştırmaya devam eder ve bu dönemde en ilgi çekici eserlerinden bazılarını yaratır. İlki, 1920’lerin sonunda yaptığı, 17 parçadan oluşan Bir Etnoğrafya Müzesinden başlıklı dizidir; bunlarda, Avrupa dışındaki ülkelere ait heykellerin görüntüleri ile insan bedenleri ve yüzlerinin fotoğraflarını montajlamıştır. Brett Van Hoesen, Whitechapel Gallery’de açılan serginin kataloğuna yazdığı metinde, Höch’ün yararlandığı malzemenin kolonyal niteliği konusunda açık bir tavrı olduğunu belirtir. Sanatçı, Berlin ve Leiden’da etnoğrafya müzelerini gezmiştir gezmesine, ama Almanya’nın kolonilerinden alınan rölikler ve bunların sergilenme tarzı konusunda eleştirel bir bakış açısı geliştirip geliştirmediğini bilemiyoruz. Başlarla ve beden parçalarıyla yaptığı grotesk asamblajlara bakılırsa, Höch’ün bunların politik yönünden ziyade formlarıyla ilgilendiği anlaşılıyor.
Höch’ün 1934’te tamamladığı bir diğer çalışması da, aşağı yukarı 100 sayfalık bir kupür defterine dergi ve gazetelerden kestiği 421 fotoğrafı yapıştırdığı Albüm’dür. Bunlar fotomontaj çalışmaları değildir, resimlerin hemen hepsi tamdır; defterin uyandırdığı yoğun görsel etki, çift sayfaya yayılarak biraraya getirilmiş resimler arasındaki tezat ve uyumdan kaynaklanır. Moda fotoğrafçılığından, film yıldızlarının portrelerinden, mimarlık çalışmalarından ve yakın çekim doğa resimlerinden serbestçe yararlanmıştır. Dansçıların ve çıplak jimnastikçilerin bacakları iç içe geçmiş yapı iskelelerini ve Karl Blossfeldt’in bitki fotoğraflarını andırır; köpekler ve yavru kediler Hollywood yıldızları ve iddialı devlet adamları gibi anlamlı gözlerle bize bakar. Kimileri Albüm’ün, Höch’ün fotomontajlarında kullanacağı malzemelerden oluştuğunu iddia etse de, defter, dört başı mamur bir eser kadar etkilidir.
Höch’ün Dada dönemi sonrası eserleri o dönemde nadiren sergilenir. Kolajları, 1937’de Nazilerin açtığı dejenere sanat sergisinde yer almaz ama Nazilerin bu yöndeki saldırılarının ilk kurbanlarından biri de o olmuştur. Mayıs 1932’de, Dessau’daki Bauhaus’ta resim ve fotomontajlarından oluşan bir sergi açılması planlanır, ama Nazilerin okulu kapatması sonucu sergi iptal olur. Höch de çağdaşı Dadacılar gibi “kültürel Bolşevik” olarak damgalanır. Avangardların çoğu bu dönemde Almanya’dan kaçarken, Höch iç dünyasında sürgüne çekilir: Berlin dışında bir ev alır; komşularının, geçmişini fark edip kendisini ihbar etmeyeceğini umarak, kendisinin ve bazı Dada sürgünlerinin eserlerini dolabında saklayarak, savaş bitene kadar burada kalır.
Höch 1978’de ölür, 20. yüzyıl sanat tarihindeki yeri ancak ölümünden sonra sağlamlaşır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Dadacılığın tarihi üzerine yapılan çalışmalarda, örneğin Robert Motherwell'in 1951 tarihli Dada Painters And Poets kitabında adı geçmez; Hans Richter ise, 1965’te Höch’ten, “rahibeleri andıran zarafetiyle, iyi bir kız” diye bahseder. Nihayet 1968’de MoMA’da açılan Dada and Surrealism Reviewed sergisine dahil edilir. O dönemden sonra tarihçiler ve küratörler Höch’ün hem Dada hareketi içinde kilit bir figür olduğunu, hem de fotomontajın öncüleri arasında yer aldığını teslim ederler.
Whitechapel Gallery’de 15 Ocak-23 Mart 2014 arasında açık kalacak sergi ve eşlik eden etkinlikler hakkında detaylı bilgi için bkz. Whitechapel Gallery
9 Ocak 2014’te Guardian gazetesinde yayınlanan metinden kısaltılarak çevrilmiştir. Yazının orijinali için bkz. Guardian