Avrupa’da İşgal Hareketleri, Squatting Europe Kollective’in editörlüğüyle derlenmiş on metinden oluşuyor. Squatting Europe Kollective, eylemcilerle akademisyenlerin biraraya gelmesiyle 2009’da kuruldu ve geçtiğimiz yıllar içinde son derece faal biçimde çalışarak dokuz toplantı düzenledi, çok sayıda araştırma projesine katkıda bulundu. Avrupa’da İşgal Hareketleri, kolektifin ilk kitabı. Kitabın yazarları, işgal hareketi hakkında bilginin üretilmesini ve yayılmasını eylemlerinin olmazsa olmaz parçası olarak görüyor, bu amaç doğrultusunda kitap, matbu basımının yanı sıra ücretsiz olarak da indirilebiliyor.
Kitap, şehircilik hareketleri, şehir hakkı ve neoliberalizm üzerine yazıları bu derlemedeki çalışmaların çoğuna temel oluşturan siyaset bilimcisi Margit Mayer’in önsözüyle başlıyor. Önsöz, sunuş yazısı ve Squatting Europe Kollective’i konu alan bölüm, kitaptaki araştırmaları neoliberalleşmenin, 2008 krizi sonrasının ve Avrupa ile pek çok yerde kemer sıkma politikalarına karşı gelişen hareketlerin (Occupy ve Öfkeliler hareketi dahil) bağlamına oturtuyor.
Genellikle yatay olarak örgütlenen işgal hareketleri günümüzün bu ve benzeri mücadeleleri üzerinde çok etkili olmuştur (kitapta Mudu ve Martínez López’in işgal hareketleri ile karşı-küreselleşme hareketleri arasında ilişki kuran örnek olay incelemeleri yer alıyor). Ayrıca, Avrupa’da işgal hareketinin tarihi, bugün yeni bir eylem biçimine esin verme potansiyeli taşımaktadır. Margit Mayer, işgal hareketi de dahil yeni toplumsal hareketlerin bazı yönlerinin neoliberal kentsel yönetişim projesine yedirildiğini yazıyor: katılımcı karar alma süreci, kendi kendini denetleme, kentsel kültürel üretim, bunlardan bazıları. Aynı zamanda baskı da yoğunlaşmış durumda. İşgal hareketinin bazı unsurları bir yandan bu şekilde ele geçirilip neoliberal politikaya alet edilirken, öte yandan hareketin kendisinin kriminalleştirilmesi, işgalin önceden iç içe geçmiş olan kültürel ve politik unsurlarının ayrışmasına, hatta birbirine karşıt hale gelmesine yol açıyor. Mayer’in sunuş yazısında ele aldığı, işgal hareketinin karşı-kültürel unsurları ile politik faaliyetleri arasındaki ilişki, kitabın odak noktasını oluşturuyor.
Hollandalı sosyolog Hans Pruijt’e ait ilk makale, Kolektif araştırmacılarının çoğunun ele aldığı analitik bir çerçeve sunuyor. Pruijt, kitaba katkıda bulunan en kıdemli akademisyen ve bu yazısı da işgal hareketi üzerine 30 yıldır yaptığı araştırmalara dayanıyor. Hollanda, Birleşik Krallık, Almanya ve İtalya’dan örneklerin ele alındığı yazı, işgal hareketlerini eylemcilerin amaçları, örgütlenme biçimi, mensup oldukları sınıf, kültürel ve politik bağlam, ve işgal edilen bina tipi üzerinden analiz ediyor. Pruijt, kültürel/politik, temel ihtiyaç/yaşam tarzı gibi aşırı basitleşmiş karşıtlıkların ötesine geçen bir yapı kurmayı başarıyor. İşgalcilerin tümünün karşılanmayan konut ihtiyaçlarını giderme amacında olduğunu ve işgal eylemlerinin hepsinin politik ve kültürel ifade unsurlarını birleştirdiğini öne sürüyor.
Diğer yazılar, ya hareketin belli bir yönünü ele alıyor ya da belirli bir yerdeki işgal hareketi hakkında genel değerlendirme sunuyor. Piazza, Sicilya’nın işgalevlerindeki ideolojik yapıyı ve karar alma süreçlerini ele alıyor; Cattaneo, İspanya’nın kentleri ile kırsal bölgelerindeki işgalevlerinin ekolojik etkilerini değerlendiriyor; Holm ve Kuhn, Berlin’deki kent politikaları ile işgal hareketinin kesişme noktalarına odaklanıyor; Owens, Hollandalı işgalcilerin uluslararası hareketliliğini gözler önüne seriyor; Bouillon, Fransa’daki işgalcilerin tahliyeye karşı mücadele deneyimlerini aktarıyor; Dee ise İngiliz işgalcilerin medyadaki temsillerini inceliyor. Mudu’nun İtalya’daki sosyal merkezler hakkındaki analizi, Martínez López’in İspanya işgal hareketine ilişkin araştırması, Aguilera’nın Paris ve çevresindeki işgalevleri hakkındaki çalışması, bu ülkelerdeki işgal hareketine dair genel bir bakış sağlıyor.
Kitaptaki makalelerde tekrar tekrar karşımıza çıkan meselelerden biri de yasallaşma ve kurumsallaşma. Araştırma, onlarca yıldır işgal hareketini meşgul eden bu konu hakkındaki tartışmalara da yer veriyor. Yasallaşma, işgalin isyankâr gücünü sistemle uzlaştıracak (ve nihayet etkisiz hale getirecek) bir etken midir, yoksa işgalevlerinin yer açtığı (konut sağlama gibi) politik hedefleri sürdürmek için faydalı bir yol mu? Yoksa her ikisi de mi? Mayer’in sunuş yazısında dikkat çektiği gibi, hükümetler ve mülk sahipleri işgal hareketleriyle savaşmada kendi taraflarına çekmek ile doğrudan baskı uygulamanın karışımından oluşan yöntemlere başvurmuşlardır. İşgalciler, bu güçlere ne cevap verdiklerine bağlı olarak, ‘iyi’ işgalciler (tek derdi kalacak yer bulmak olan, yasallaşmayı isteyen değerli yurttaşlar) ve ‘kötü’ işgalciler (marjinal, karşı-kültürcü, çatışmacı) şeklinde ayrılabiliyor. Bouillon ve Dee, gerek mahkemelerde gerek kamuoyunda işgalcilerle ilgili bu kategorilerin nasıl yaratıldığını örnek olaylar üzerinden gösteriyorlar.
Mayer’in dikkat çektiği gibi, işgal hareketleri hem neoliberalizmin gayri menkulde özel mülkiyet hakları üzerindeki vurgusuna hem de barınma, sosyal hizmet veya sanata desteğe erişim gibi ortak mülkiyet haklarına yönelik neoliberal saldırıya meydan okuyabilir. Özerk mekânların yaratılması ile işgalin yasadışılığı arasında nasıl bir ilişki olduğunu soran bu araştırma, mülkiyet hakları, devlet ve toplum arasında karanlıkta kalan bağlantıları ortaya çıkarma imkânı sunuyor.
Avrupa'da İşgal Hareketleri, çev. Ceren Akyos, Duygu Toprak (Tekin Yayınevi, 2014)
Amy Starecheski’nin Squatting in Europe üzerine yazdığı değerlendirmeden kısaltılarak çevrildi.