Aşk, Sanat, Ölüm Birliği

Bataille antropolojik yazılarında, insanın emek sayesinde insan olduğunu kabul eder. Ama “emek” kadar önemli bir etken de “Aşk-Sanat-Ölüm” birliğidir. İnsanlar ölümlü olduklarını keşfedip ölülerini evlerinde gömmeye başladıklarında erotik yaratıklar olduklarının da farkına varırlar. Cinsellikleri üremelerinin ötesinde bir hadisedir. Zaman geçtikçe birtakım sembolik, mitik ve kutsal anlamlar kazanır. Aşk-Ölüm-Sanat birliğinin en dramatik performansları kurban ayinleridir.[1] “Kurban ayinlerinin en etkili olduğu dinler, başta Aztek olmak üzere, Orta Amerika’nın Maya ve Zapotek uygarlıklarında görülür. On sekiz aylık takvimlerinin her ayında düzenlenen Aztek ayinlerinde her yıl binlerce insan kurban edilir. Kimi tarihçilere göre kurban sayısı yılda 250 bini bulur – nüfusun yüzde biridir bu (Ortiz de Montellano). Özel olarak inşa edilen ziggurat biçimindeki tapınakların en tepesinde sahnelenen gösteride kurbanların kalpleri canlı canlı sökülerek güneşe gösterilir. Çıkan kanlar aşağı doğru akarak tapınak basamaklarını kaplar. Ayinlerde akıtılan kan, kurbanlarınkiyle kalmaz; vecde gelen başkaları da dillerinden, kulaklarından veya jenitallerinden akıttıkları kanlarla tanrılara borçlarını öderler. Kurban ayinleri tanrılara, en başta da güneş tanrılarına ödenen borçtur. Çünkü ‘güneşin parlaması için sürekli olarak insan kanıyla beslenmesi gerekir’. Bu törenler aynı zamanda bolluğu ifade eder, sınırsızca harcamayı ifade eder. İsraf ve ifrat gösterileridir.”[2]


      

Aztek kurban törenleri.


Şair, tiyatro dehası Antonin Artaud’un metni, Taçlı Anarşist Heliogabalos kitabından.[3] Artaud’nun kitabı, Üçüncü yüzyılda, Humus’ta (Emesa) Arap bir aileden gelen ve 218-222 yılları arasında Suriye’de hüküm süren Roma  imparatoru ve güneş tanrısı Elagakul’un baş rahibi Heliogabalos’un (El-Gabal) monografisidir. Heliogabalos bütün dinsel ve cinsel tabuları alt-üst ediyor ve Emesa tapınaklarında dişil ay tanrçasıyla, eril güneş tanrıçasının birleşmesini kutsayan gayet kanlı ve sapkın kurban ayinleri düzenliyor. Aşağıdaki pasajlar bu ritüellere ilişkin. [AA]


Roma İmparatoru Elagabalus(Heliogabalus), köleleri tarafından çekilen arabasıyla resmigeçidi. 


II. yüzyılda yaşamış Yunan yazar Lukianos, Hierapolis’teki Astarte tapınağına yaptığı bir ziyareti anlatır. “Tapınağın, kutsal nesnelerin ve birçok değerli eşyanın saklandığı hazine dairesini gördüm; sırma ve gümüş işlemeli kumaşlar ve bu madenlerden nesneler ayrı ayrı istiflenmişti. 

Tapınakta bundan başka fildişleri, çanak-çömlekler, Etiyopya kumaşları da vardı; giriş avlusunda iki kocaman fallus göze çarpıyordu. Tapınağın avlusu içinde ayrıca gayet iri bir erkeklik organıyla donanmış, oturur duruma küçük bronz bir adamcık da görünüyordu.

[Tapınağın] ön giriş yolu aşağı yukarı yüz kulaç(yüz altmış metre) çeker. Bu sütunlu yolun kemerlerinin altına otuz kulaç(kırk sekiz metre) yüksekliğinde falluslar dikilmiştir. Bir adam yılda iki kez bu falluslardan birinin tepesine çıkar ve orada yedi gün kalır. Bu tırmanışın nedeni şudur: Halk bu adamın o yüksek yerden tanrılarla konuştuğuna, onlardan bütün Suriye için refah dilediğine, tanrıların da böylece dileklerini daha yakından dinlemiş olduklarına inanır. Bu adam hiç uyumaz. Dayanamayıp uykuya dalacak olursa bir akrebin yukarı tırmanarak ağrılı bir sokmayla onu uyandıracağı söylenir. 

Tapınak doğan güneşe bakar. Şekil ve yapı bakımından İyonya’da inşa edilen tapınaklara benzer. Tapınağın sıra sıra sütunlarının üzerindeki süslemeleri taştan dişi cinsel organlar oluşturur. Bu İyonya mimarisi tarzıdır. 

Emesa’da kara tanrı Elagabal’in fallusuyla gürbüz temsil edilen Baal tapıncı, karmaşık ritüelleriyle, birkaç kilometre ötede Hierapolis tapınağının serin derinliklerinde hükmünü süren Tanit-Astarte(Ay) tapıncının bütünleyici eşi niteliğindeydi. Bu tapınak kadının vajinasına, tanrılaştırılmış cinsiyetine adanmıştı. 

O zamanki Antiokheia’ya bugün Antakya, Emesa’ya da Humus deniyor. Humus kenti, tıpkı Emesa gibi kokuyordu, çünkü sevişme, tıkınma, sıçma, yani her şey burada açık havada yapılıyordu. Fırınlar keneflere bitişik, kurban kesme yerleri kasapların yanıbaşında. Bütün bu yığınlar bağrışıyor, coşup taşıyor, sevişiyor, bizim tükrük attığımız gibi sokaklara sperm ve zehir saçıyordu. 

Suriye’nin bütün tapınakları gibi Emesa’daki Güneş tapınağı da şehre hâkim bir tepecik üzerine inşa edilmiştir. Tapınak karşımızda, kanatlarını açmış kartalı kutsal Phallus’a bekçilik ediyor. [Fallik Güneş dininin tapınağı Emesa’da], kalçaları arasına sivri bir takoz gibi giren karnın oluşturduğu baş aşağı üçgen, [Kaos’tan doğmuş olan cehennemî karanlığın tanrısı] Erebos’un konisidir; bu koninin kötülük kaynağı olan uzamında, güneş simgesi phallus’a tapanlar, bu konuda ayın simgesi olan vajinanın âdet kanını içenlerle el ele vererek, kendi coşkulu törenlerini düzenlerler. 

Mısır piramitleri, taştan örülmüş üçgenleriyle,[4] beyaz ışığa bir çağrıyken, Emesa tapınağının yeraltındaki merkezinde üçgen biçiminde bir tür süzgeç, insan kanı süzen bir filtre bulunur. Çünkü kurbanların kanı sıradan lağımlarda kaybolup gidemez; denizin arı sularına -idrar, ter, sperm, tükrük ve dışkı gibi-, sıradan insan atıklarına karışarak kavuşmamalıdır. Emesa tapınağının altında özel bir lağım sistemi vardır; orada insan kanı bazı hayvanların plazmasıyla buluşur. Gereken ritüellere göre kurban edilenlerin kanı, bir vida biçiminde gittikçe daralan çemberler halinde yerin derinliklerine dalan bu lağım sistemi yoluyla toprağın kutsal köşelerine kadar gider, ilkel jeolojik katmanlara, kaosun donmuş titreşimlerine ulaşır. Ritüellerle seyreltilmiş ve aşağıdaki tanrıya hoş gelecek hale getirilmiş olan bu arı kan Erebos’un homurdayan tanrılarının üzerine yağar; onların soluğuyla da arılaşma süreci tamamlanır. 

İmdi, fallusun doruğundan lağımların en dipteki en son çemberine kadar bütün tapınak, üstündeki sayısız niş ve yuvaların girinti çıkıntılarıyla, çeşmeleri ve kabartmalarıyla, çivi gibi duvarlarına çakılmış titreyen taşlarıyla, bir tür geniş çember içinde yer alır ve bu çember göğün çemberine karşılık gelir. İşte orada, bu hayali çemberin merkezinde, ters dönmüş üçgene benzeyen süzgecin bulunduğu oda yer alır. Ve bu süzgecin açık (delikli) alt ucu, yukarıdaki fallusun tepesine karşılıktır. Üçgenin (koninin) üst kenarı boyunca, önü bir parmaklıkla güvenceye alınmış çepeçevre yola, dışarının ışığına penceresi olmayan başka odalar da açıl[ır]. Buralarda, Yunan ve Romalıların Saturnalia bayramlarına denk düşen dönemde, yedi gün boyunca tüyler ürpertici kurban törenleri yapılırdı.

 


[1] www.e-skop.com

[2] Ali Artun, “Georges Bataille’da Erotizm ile Ölümün Birliği ve Sanat”, Eros ve Sanat-Modernizm Çağında Sanat ve Cinsellik içinde (İstanbul: İletişim/SanatHayat, 2022) s. 14.

[3] Antonin Artaud, Taçlı Anarşlist Heliogabalos, çev. İsmet Birkan (İstanbul: Sel, 2019) s. 25-44.

[4] Elyazmasındaki çoğul şekli burada yerine koyduk: leurs triangles maçonnés; piramitler güneşe üç üçgen yüzey gösterdiğinden bu daha mantıklıydı. 

Artaud