İKSV, 14. Bienal’in kavramsal çerçevesini kamuoyuyla paylaştı. Ne demek istiyor bu “kavramlar”? Aşağıda, “çerçeve”den bazı pasajlar yer alıyor.
Sanatla birlikte ve sanat aracılığıyla kendimizi neşenin ve canlılığın olasılıklarına adıyor, formlardan, yeşeren yaşama sıçrıyoruz. 14. İstanbul Bienali, TUZLU SU: Düşünce Biçimleri Üzerine Bir Teori sanatta araştırma ile diğer bilgi türlerini birbirine bağlayan, doğrusal olmayan ve organik formlar vasıtasıyla, çizginin nerede çekileceğini, nerede geri çekilmek gerektiğini ve nelerden faydalanılabileceğini arıyor. Bunu açık bir denizde, yüzey düzken parmak uçlarıyla olduğu kadar sualtının derinliklerinde, katlanmış kodlama katları açılmadan da yapıyor. Altmışın üzerinde sanatçının ve içlerinde denizbilimci, hikâye anlatıcısı, matematikçi ve nörobilimcilerin de bulunduğu diğer katılımcıların çalışmaları, şiirsel olarak dünyayı şekillendiren ve dönüştüren, görünen ve görünmeyen farklı dalga sıklığı ve biçimlerini, su akıntıları ve yoğunluklarını ele alan ve Boğaziçi ekseninde şehrin geneline yayılan bir sergide konumlandırılacak.
...
Birçok çizim, resim, yerleştirme, film, obje, kitap, işbirliği ve araştırma bazlı etkinlik; radyo dalgaları ve ışık dahil farklı uzunluk ve frekanslarda elektromanyetik dalgalara, ses dalgalarından su dalgalarına, beyin dalgalarından bir patlama ertesindeki şok dalgalarına düşünce biçimleri –tekrarlayan ya da farklılaşan çizgilerden oluşan, enerji aktarımının her biçimini yapılandırıp katlayan dalgalar ya da salınan örüntüler– olarak izlenebilecek.
...
14. İstanbul Bienali, travmalı bir geçmişi keşfetme uğraşı ile, tarihi gelecek için verimli bir araziye, bir 'kompost' kültürüne dönüştürme uğraşı arasında bir diyalog yaratmayı amaçlıyor.
...
Tuzludur gözyaşlarımızın suyu, gelgelelim tuz birçok hastalığın da çaresidir ve molekülleri, onlarsız gezegende hayatın da olmayacağı tuz kristalleri olarak yeniden dizmesiyle, yüklü iyonların arzularını ifade eder.
...
Belki de bir dalga sadece zamandır – bir dalganın yüksek ve alçak noktaları arasındaki farkta duyumsanan his zamanı, dolayısıyla mekânı ve dolayısıyla yaşamı imleyebilir. Örüntüleri; denizaltı sularının ya da rüzgârın örüntülerini, dalgaları tanıyarak, dalgaları görerek kabul ederiz. Bir dalga, nihayetinde düğüm haline gelmeye çalışan bir çizgi olabilir mi ve eğer öyleyse düğüm ne zaman çözülebilir? Bu soruyu fizikçi dostlarıma, fakat aynı zamanda filozof dostlarıma da yöneltiyor ve – en sonunda ve belki de bilhassa – sanatçılara soruyor ve yanıtı onlardan bekliyorum.
Carolyn Christov-Bakargiev, 4 Nisan 2015
http://bienal.iksv.org/tr/arsiv/haberarsivi/p/1/1139