Başak Önsal’ın 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde tamamladığı “Ankara’da Sanat Galericiliğinin Oluşumu – 1950’lerin Öncü Üç Galerisi Üzerine Bir Çalışma” başlıklı yüksek lisans tezi, söz konusu yıllarda Ankara’da açılmış olan Milar, Helikon Derneği ve Sanatseverler Derneği Galerileri örnekleri üzerinden Türkiye’de özel sanat galericiliğinin oluşumunu incelemeyi hedefliyor.
Bu hedef doğrultusunda tarihsel ve teorik olmak üzere iki odak noktası üzerinden şekillenen tezde, en başta ilk çağlardan günümüze, koleksiyon yapma ve sergileme geleneklerine değiniliyor. Avrupa sanat piyasasının oluşumu ve bu piyasanın aracılarının işlevleri tanıtıldıktan sonra; Türkiye sanat piyasasının oluşumu, ekonomik, politik ve sosyal faktörlere değinilerek detaylı bir şekilde sunuluyor. Tezin teorik kısmı ise özellikle Tony Bennett’in özel sanat galerilerinin kamuya ne kadar açık olduğunu sorguladığı fikirleriyle ve Pierre Bourdieu’nün öne sürdüğü “kültürel sermaye”, “simgesel sermaye”, “toplumsal ayrım” [distinction] gibi kavramlarla besleniyor. Bu kavramlar çerçevesinde tarih boyunca sanat eserlerinin sergilendiği değişik mekânlar ve farklı izleyici toplulukları inceleniyor. “Özel galeriler halkın her kesimine mi açıktır yoksa sadece üst sınıfların hizmetinde çalışan kurumlar mıdır?”, “Tarih ve eleştiri oluştururlar mı yoksa kendi çıkarları gözeterek mi hareket ederler?”, “Sanatın hamileri ve koleksiyonerleri değişen dönemlerde ne gibi farklılıklar gösterir?” gibi sorulara yanıt aranıyor. Özetle sanat galericiliği tarihi üzerinden sanat, iktidar ve kamu arasındaki ilişkiler araştırılıyor.
“Ankara’da Sanat Galericiliğinin Oluşumu”, temel kavramların sunulduğu giriş bölümünün ardından gelen ikinci bölüm, koleksiyon yapma (biriktirme/toplama) ve sergileme (teşhir etme) alışkanlıklarının tarih içinde geçirdiği başkalaşımları ve Avrupa’da müzelerin, sanat piyasasının ve özel sanat galerilerinin oluşumunu inceliyor. Çatalhöyük’ten günümüze enstantanelere değiniyor: Tıbbi, dini ve ekonomik nedenlerle toplanan objelerden, kişisel zevkler, estetik beğeni, prestij ve maddi çıkarlar için toplanan sanat eserlerine; nadire kabinelerinden müzelere ve özel galerilere geçiş; amatör ruhlu koleksiyonerlerden bir nevi tüccar ve hatta spekülatör olan günümüz koleksiyonerine; kiliseler, devletler, hanedanlar, din adamları, soylular gibi hamilerden, işadamları, şirketler, korporasyonlar ve bankalar gibi sponsorlara dönüşüm; günümüz sanat piyasasının olmazsa olmazları, sanat simsarları ve küratörler bunlardan başlıcaları. İkinci bölümde ayrıca galeri ile müzenin mekân, içerik, düzenlenme, amaç ve yaklaşım olarak birbirlerinden farkları ve bu farkların kamuyla etkileşimi üzerinde duruluyor.
Önsal, tezinin üçüncü bölümünde Türkiye’deki sanat piyasasının oluşumunu hazırlayan politik, ekonomik, sosyal ve sanatsal faktörleri, Türkiye siyasi tarihini üç ayrı döneme bölerek inceliyor. Cumhuriyet öncesi dönemle başlayan ilk bölümde, minyatürden tuval resmine geçiş, Mühendishane-i Berri Hümayun’un kurulması (1793), Sanayi-i Nefise Mektebi’nin kurulması (1883), Osmanlı Ressamlar Cemiyeti (1908), Galatasaray Sergileri (1916-1952) ve Çallı Kuşağı (ya da 1914 Kuşağı) gibi konular ele alınıyor. Cumhuriyetin kurulması ve Ankara’nın başkent olmasıyla başlayan ve çok partili döneme geçişle (1945) birlikte sona eren ikinci dönemde ise devletin ulusal bir kimlik ve modern bir toplum oluşturma hedefleri doğrultusunda yürüttüğü kültür politikaları inceleniyor. Bu kültür politikaları çerçevesinde, tüm yurda eğitimi ve sanatı yayma hedefiyle açılan Halk Evleri (1932), Ankara Halk Evi’nde düzenlenen İnkılâp Sergileri, sanatçıların “yurdumuzun güzelliklerini” tanıması ve tanıtması için başlatılan Yurt Gezileri (1938), Gazi Eğitim Fakültesi Resim-İş Bölümü açılması, İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin açılması (1937), “Modern Türk Resminin oluşmasını” gerçekleştirmek amacıyla düzenlenen Devlet Resim ve Heykel Sergileri (1939) anlatılıyor. Cumhuriyet döneminde ele alınan bir diğer konu da, İstanbul’da kurulan devletten bağımsız sanatçı grupları: Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Derneği (1929), d Grubu (1933), Yeniler Grubu (1940) bunlardan bazıları… Tezin üçüncü bölümde incelenen son dönem ise, politik, ekonomik ve sosyal değişimlerin şiddetli bir şekilde yaşandığı 1945 ile 1960 yılları arasındaki dönem. İkinci Dünya Savaşı’nın bitişi, 1945’te çok partili döneme geçilmesi ve 1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle şekillenen bu dönemde devletin ekonomik ve endüstriyel gelişmelere öncelik vermesi sonucunda kültür ve sanat faaliyetlerini desteklemeyi büyük ölçüde kesmesinin özel sanat galerilerinin açılmasında en etkin rolü oynadığı gözlemleniyor. 1951’de Halk Evleri’nin kapatılması, Yurt Gezileri’ne son verilmesi gibi gelişmelerin özel sanat piyasasını tetiklediği ve bunun da Türk çağdaş sanatında bir kırılma meydana getirdiği savunuluyor. İstanbul’da açılan özel galerilere kısaca değinildikten sonra Ankara kültür ve sanat ortamının genel bir profili çıkarılıyor. Tezin dördüncü bölümünde ise Ankara’da dönemin ilk galerileri olan Milar Galerisi, Helikon Derneği Galerisi ve Sanatseverler Derneği Galerisi anlatılıyor.
1952’de Bülent Arel, Selma Arel, Bülent Ecevit, Rahşan Ecevit, Rasin Arsebük ve Zerrin Arsebük tarafından bir apartman dairesinde, Halk Evleri’nin kapatılmasından doğan boşluğu doldurmak amacıyla kurulan Helikon Derneği Galerisi, ele alınan ilk galeri. Helikon Derneği Galerisi, o dönem “komünist icadı” olarak değerlendirilen soyut sanatı desteklemesi, devletten ve bankalardan yardım almadan kendi ayakları üzerinde durmaya çalışması, bünyesinde düzenlenen konserler ve konuşmalarla ve özellikle ilk defa yönetici sınıf dışındaki kişilere de sanat eseri satmayı başarmasıyla tam anlamıyla bir ilk. Bir buluşma merkezine dönüşen ve bir nevi kültür- sanat merkezi gibi işleyen galeri, 6-7 Eylül olayları sırasında Yunanca kökenli isminden dolayı tepki topluyor ve galeri sahipleri hakkında soruşturma açılması ertesinde önce geçici olarak kapatılıyor, daha sonra da eski haline dönemediği için sönüp gidiyor.
Milar Galerisi
1957’de mimar Selçuk Milar tarafından kurulan ve açık kaldığı yıllar boyunca Ankara’nın en çekici sanat merkezi haline dönüşen Milar Mobilya ve Dekoratif Sanatlar Galerisi, bir sergi salonu olarak tasarlanmış bir mekân olması açısından Türkiye’de bir ilk. Sanat eserlerinin yanı sıra Milar’ın tasarladığı mobilyaların da sergilendiği ve geçimini bu mobilyaların satışından sağlayan galeride sergi yapmak dönemin sanatçıları için mekânsal nedenlerle bir avantaj olarak görülüyor. Önsal bu bölümde galerinin tarihi kadar, Selçuk Milar’ın kişiliği ve Demokrat Parti için hazırladığı “Yeter, söz milletindir” afişi hakkında da geniş çaplı bir araştırma sunuyor.
1950’de Munis Faik Ozansoy tarafından Ankara’yı sadece ülkenin değil, sanatın ve kültürün de başkenti haline getirmesi amacıyla kurulan Sanatseverler Derneği Galerisi, üzerinde durulan son galeri. Helikon Galerisi gibi politik ve estetik bir duruşu temsil etmese de, Sanatseverler Derneği de düzenlediği konserler, toplantılar, seminerlerle ve bünyesinde bulunan cep tiyatrosuyla bir galeriden ziyade sanat merkezi gibi işliyor. 1953’te düzenlediği kongre ertesinde başlayan ve bugüne kadar sürdürülen yarışma ve ödül verme geleneği, bu galeriyi ayrı bir yere koyuyor.
Önsal, tezinin sonuç bölümünde Türkiye’de özel galerilerin açılmasındaki en temel etkenin devletin sanatın hamisi, izleyicisi, eleştirmeni ve koleksiyoneri olma rolünden çekilmesi olduğunun altını çiziyor. Özel girişimlerle açılan ilk galerilerin sanat piyasasının etkin aracıları olmaktan ziyade varlıklı ve kültürlü kesimden kişilere hitap eden mütevazı merkezler biçiminde var olduklarını vurguluyor. Galerilerin altın çağı kabul edilen 70’li ve 80’li yıllarda galeri yönetiminin meslekleştiğini ve galerilerin kâr edebilen kurumlara dönüşmesiyle beraber Türkiye’de ancak 70’lerden sonra “gerçek” bir sanat piyasasının varlığından söz edilebileceğini açıklıyor. Bu piyasanın asıl gerçekliğini de, günümüzde sayısı 440’ı bulmuş olan galerilerin tarih, eleştiri, estetik gibi konuları temsil etmekten ziyade sergiledikleri her şeyi sanat olarak sunabilmeleriyle bulduğunu belirtiyor.
Başak Önsal’ın tezi sanat galericiliği tarihiyle ilgilenenler için kapsamlı bir kaynak oluşturduğu gibi sanat piyasasıyla uğraşanlar için de ilgi çekici bir metin. [ZB]
Tezin özgün başlığı: Emergence of Art Galleries in Ankara - A Case Study of Three Pionerring Galleries in the 1950s (Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006).