/ Tezler / Kent Söyleminin Mekâna ve Mimarlığa Etkisi: İstanbul Örneği

 

Frank Gehry’nin Tepebaşı için hazırladığı müze projesi

 

Küreselleşme günümüzde olan sosyal ve ekonomik gelişmeleri açıklamakta sık sık başvurulan bir terim haline gelmiştir. Bu terimle alakalı olarak ortaya çıkan küresel kent terimi de özellikle son zamanlarda kentlerde yaşananları anlatmak için başvurulan bir başka terimdir. Küreselleşme kılıfı altında sürdürülen neoliberal ekonomik politikalar, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya genelinde yaşanan hızlı kentleşmenin katalizörlerinden birisi olmuştur. Bu yeni kentleşme çağında, kentleşme hızı hem artmış hem de ağırlık merkezini Batı’dan Doğu’ya ve Güney’e kaydırmıştır. 

Bahsi geçen bu hızlı kentleşme, kamu fonlarının yetersizliği ile birleşince, kentleri yönetenleri yeni para kaynakları aramaya itmiştir. Aynı dönemde, ülkelerin katı finansal politikaları da gevşemeye başlamış, bunu takiben yıllarca Batı’nın finansal araçlarında biriken sermaye, mobil bir hale gelerek bu yeni kentleşen alanları, (hizmet ve emlak başta olmak üzere) yüksek kârlı iş alanları  için uygun yerler olarak belirlemiştir. Büyüyen kentlerin parasal kaynaklara olan ihtiyacı bu küreselleşen kapitalden kentlerine pay çıkarmak isteyen yerel elitlerin elinde bir mücadele alanı haline gelmiş, kentsel mekân da bu mücadelenin ön cephesine dönüşmüştür. 

Araştırmanın temeli günümüzde artarak devam eden bu küresel durum üzerine kurulmuştur. Merkezine aldığı soru, küreselleşmenin ve küresel kent söylemlerinin kentsel mekân ve mimarlık üzerinde nasıl sonuçları olduğudur. Küreselleşme akademik bir kavram olarak ele alınırken zaman ve mekân üzerinden düşünülerek tartışılmaktadır. Öte yandan, küreselleşmenin somut olarak mekâna ve kente olan etkileri çoğu zaman ekonomik ve sosyal alanlarda değerlendirilmektedir. Bu araştırma, küreselleşmenin bu etkilerini mimarlık ve mekân ekseninde değerlendirerek tartışmayı küreselleşmeyi tanımlayan soyut mekân-zaman ilişkisinden somut kentsel mekâna taşımayı amaçlamaktadır. 

Bu bağlamda araştırmanın ekseni iki ana grupta toplanan dört katmana bölünmüş̧ durumdadır. Katmanlar daha soyut ve genel tartışmalardan başlayarak, kente, kentsel mekâna ve en sonunda bina ölçeğine kadar inmektedir. Bir tarafta küreselleşme ve küresel kent söylemi etrafındaki genel tartışmaya odaklanılırken, diğer tarafta ise bu tartışmadan çıkan sonuçlar İstanbul özelinde incelenmekte, özgün bir örnek olarak İstanbul’un bu küresel kent söyleminde nerede yer aldığının araştırması yapılmaktadır. 

İlk katmanda kavramsal çerçeveyi belirlemesi için küreselleşme ve küresel kent kavramları tartışılmıştır. Saçaklı bir kavram olarak tanımlanan küreselleşmenin, bu bağlamda farklı, hatta birbiriyle çelişen tanımlamalarına değinilmiştir. Kavramların yaşadığı anlam kaymaları da göz önüne alınarak, kavramsal çerçevenin ikinci merkezini oluşturan küresel kent kavramı, bütün hipotezleri ile ele alınmıştır. Sonrasında küresel kent hipotezine getirilen eleştiriler tartışılmış̧, teorik boşluk ve çelişkilerden dolayı, küresel kent hipotezlerinin içi boşaltılarak nasıl politik söyleme dönüştürüldüğü ele alınmıştır. 

İkinci katman ise küresel kent söyleminin mekânsal yansımalarının araştırılması hakkındadır. Küresel kent bir söylem olsa da, aynı zamanda kenti yönetenlerin elinde mekânları etkileyen bir politik araca dönüşmektedir. Küresel kent söylemine göre şekillenen kentsel mekânlar, ekonomik merkez, kamusal alan, konut dokusu ve mimari tipolojiler ekseninde incelenmektedir. Ekonomik merkez olarak, kentlerin yeni merkezleri olduğu iddia edilen uluslararası finans ve iş merkezleri incelenmektedir. Finans merkezlerinin mekânsal yapısını anlamak için iki yönlü bir okuma yapılmaktadır: bir taraftan finans sektörünün gelişimi ve mekânsal talepleri incelenirken, bir yandan da iş bölgelerinin kurucu ögesi olan ofis yapıları küreselleşme-kapitalizm ekseninde ele alınmaktadır. Kamusal alan, özel sektör-kamu ekseninde tartışılmakta, küreselleşen kentlerde kamusal alanın yapımında özel sektörün üstlendiği yeni rollere değinilmektedir. Konut başlığı altında ise, küreselleşme sonucu kent içinde artan kutuplaşma, konut yerleşimleri ve kent makro-formu içindeki yerleri/hareketleri üzerinden ele alınmaktadır. Son olarak, küreselleşen kentlerde, kentsel dokuyu heterojenleştiren karma-kullanımlı (melez) yapılar ve kentlere marka değeri kattığı iddia edilen ikonik yapılar üzerinden küresel kentlerin bina tipolojileri tartışılmaktadır. Böylece bu iki katmanda, küreselleşme ve küresel kent kavramları tartışılmış ve devamında küresel kent söyleminin fiziksel çevrede nasıl sonuçları olduğuna değinilmiştir.

Araştırmanın ikinci büyük gövdesi ile İstanbul hakkındadır. İlk grupta ortaya çıkan tespitler ışığında, İstanbul küreselleşme ve küresel kent söylemi eksenlerinde ele alınmıştır. Önce, Tanzimat Dönemi’nden başlayarak, Osmanlı İstanbulu’nun Batılılaşma ekseninde yaşadığı ilk küreselleşme dönemi incelenmektedir. Daha sonra sırasıyla, ulus devletin kurulması ve 1980 sonrası liberal ekonomiye geçişle yaşanan ikinci küreselleşme dönemi ele alınmaktadır. 1980 sonrası dönem, o zamanki iktidar odaklarının ortaya koyduğu “Dünya Kenti / Küresel Kent İstanbul” söylemi ekseninde ele alınmaktadır. 24 Ocak kararları ile liberal ekonomiye geçen Türkiye ve İstanbul’daki yeni politik ve ekonomik durumun, küreselleşme ekseninde izi sürülmektedir. Böylece, İstanbul’un son 180 yıllık tarihi küreselleşme ekseninde incelenmiştir. İkinci bölümde, bu tarihsel sürecin mekânsal sonuçları ele alınmaktadır. 1980’e kadar olan süreç sadece tarihsel bir okuma olarak ele alınmaktadır. 1980 sonrası dönem ise, hem tarihsel olarak hem de üçüncü bölümde kategorize hale getirilen mekânsal sonuçlar ışığında ele alınmaktadır. Buna ek olarak, 1980 sonrası ortaya çıkan yeni döneme özgü durumlar da İstanbul’un kendi küreselleşme söylemini tamamlayıcı niteliktedir. Burada, iktidar ve sermaye grupları arasındaki anlaşma ve çatışmaların planlama ve mimarlık boyutunda nasıl etkileri olduğuna odaklanılmıştır. Buraya kadar, kent genelinde küresel kent ve İstanbul ilişkisine odaklanan araştırma, küreselleşme ve küresel kent söyleminin mekânsal etkilerine daha yakın ölçekten bakmak amacıyla, Levent-Maslak aksına odaklanmıştır. Burada yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkan üç temel arketip, üç bina üzerinden incelenmiştir: Levent Loft (üst-gelir için konut odaklı proje), Kanyon (karma kullanım projesi) ve Maslak No:1 (Çok Katlı Ofis Yapısı). Bu üç proje, mimari özellikleri, binanın kendisini çevreleyen söylem ve bu söylemin İstanbul’un küresel kent söylemi ile kurduğu ilişki bağlamında ele alınmıştır. 

Araştırmanın sonunda ise, bu iki ana araştırma alanından (genel ve lokal) elde edilen bulgular ve tespitler ışığında, küresel kent söylemi, kentsel mekân ve mimarlık ilişkisinin sonuçları üç ana eksende (kent, mimarlık ve mimar) değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler ışığında, metnin de başında bahsedilen yeni kent gerçekliğinin ortaya koyacağı yeni kavramsal çerçevenin neler olabileceği hakkında çeşitli çıkarımlar yapılmıştır.[1]

 

Yazar: Volkan Taşkın

Danışman: Ayşe Şentürer

Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Mimarlık Anabilim Dalı / Mimari Tasarım Bilim Dalı

Türü: Yüksek Lisans

Yılı: 2016

 

 

 



[1]Bu metin, tezin Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi’nde yayınlanan özetinden alınmıştır. Tezin tamamına https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tarama.jspsayfasından ulaşabilirsiniz. 

 

tez tanıtımı