Geçen gün Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız, Beyoğlu’nun tarihî umumhane (kerhane) mahallesi, Zürafa, Alageyik ve Kadem sokakların “bugün itibariyle… eski fonksiyonundan arındırılacağını ve Kültür Sanat Merkezi olarak hizmet vereceğini” ilan etti. Doğrusu, çok isabetli bir karar. Çünkü sanatçıların, özellikle modernizm döneminde, kerhanelerle ilişkisi gayet sıkı fıkı; fahişelerle ilişkisi gayet dostane ve mahrem. Sanatla fahişelik arasındaki bağın kaynakları, kutsal fahişelik müessesesinin ortaya çıktığı antik zamanlara kadar gidiyor. “Sümer mabetlerinde, özellikle Aşk Tanrıçası’nın mabetlerinde, rahibeler fahişelik yapıyorlardı. Bu bir Tanrı görevi sayılıyor, bunlara kutsal kadın gözüyle bakılıyordu” (Muazzez İlmiye Çığ). Öyle ki Afrodit’e bile bir kutsal fahişe (kurtizan) olarak tapınılıyordu. Seçkinlerin kültürel eğitimi eşlerin değil bu fahişelerin sorumluluğundaydı. Hükümdarlar, filozoflar, sanatçılar hep, müzleri (esin perileri) ve hocaları olarak gördükleri kurtizanlarla hayatlarını paylaştılar. Bu egemenlere refakat eden fahişelere hetairae deniyordu. Bunlardan kimileri büyük güç sahibi oldular: Büyük İskender’in beraberindeki Thais, “onun ölümünden sonra Mısır Kralı Ptolemy’nin kraliçesi oldu… Theoris ile Archippe, tiyatro yazarı Sofokles’in sevgilileriydi. Diyojen ile Aristippus, Büyük Lais’in peşindeydi… Kibar fahişe [kurtizan] Peitho, Siraküza hükümdarı Hieronymus ile evlendi; Pythionke Babil kraliçeliğine yükseldi…” “Atina’nın hükümdarı olan Perikles’in birliğindeki hetairae Aspasia, son derece iyi eğitimli ve parlak bir filozof olmasıyla tanınırdı…Tarihçi Plutarkhos onu ‘devlet ve hükümet işlerini çok iyi bilen bilge bir kadın’ olarak överken, Sokrates dostlarıyla öğrencilerini sık sık Aspasia’nın derslerini dinlemeye götürürdü.” Aspasia, kurtizanlara, sevişme sanatının yanı sıra, edebiyat, felsefe ve retorik (belagat) eğitiminin de verildiği gynaceumların başındaydı. Gynaceum, Aspasi’yi ve diğer kurtizanları, 5. yüzyıldaki Atina’nın ‘altın’ çağından birkaç yüzyıl önce var olduğu bilinen ünlü kadın merkezli kolejlere bağlar.
Rönesans’la birlikte cinsellik üzerindeki orta çağlardan kalma tabular süratle yıkılmaya başlar ve pornografi icat olur. Pornografi “fahişe resmi” demek, porno+grapho. Mucit, şair Aretino’ya göre “ruhun penceresi cinsel organlardır (genitalia); “dünyanın bütün gizleri bir fahişenin bacakları arasındadır”. Zamanın Hobbes, Spinoza, Montaigne, hatta Descartes gibi filozofları da cinselliği felsefeleştiriyorlar. Bir yandan da, insan vücuduyla makinelerin işleyişi arasında (anatomi ve mühendislik arasında) kurulan bağlar sonucunda cinsellik bilimselleşiyor (La Mettrie, İnsan Bir Makine,1748). Sonuçta öğrenilmesi gereken bir bilgi dalı olarak görülüyor; dolayısıyla akademikleşiyor. 16. ve 17. yüzyıllarda Siena ve Venedik’te açılan sanat akademilerinde namlı kurtizanların ders verdikleri oluyor. Pornografik kitaplar Livres Philosophic olarak anılıyor. Tabii bir yandan sanat da erotikleşiyor. Fahişeler, Caravaggio, Raffaello gibi sanatçıların modelleri ve âşıkları oluyor.
Raffaello’nun modeli ve âşığı, kurtizan Fornarino
19. yüzyılda metropollerin inşasıyla birlikte genelevler ve fahişeler hiç olmayacağı kadar yayılıyor ve sanatın hayatına giriyor. Genelev resimleri Hollanda sanatının “Altın Çağı” 17. yüzyılda başlıyor. Bu çağ, yeni yeni türeyen burjuvazinin kendi hayatının resmedilmesine merak saldığı “janr resmi” çağı. Genelev resmi Bordeeltje, enteryörün sanata girdiği janr resminin en önemli damarı. Vermeer’in tarihinin belirtildiği (1658) ilk pentürü Mama (Procuress), bir bordeeltje. (Belki de modern resimde ilk enteryör bir kerhanedir!)
Baudelaire, birçok sanat tarihçisi için estetik modernizmin babasıdır. Onun sanatının kahramanları, yeni kurulan metropolün safraları: bohemler, lezbiyenler, hırsızlar, kumarbazlar, çapulcular, çöpçüler, keşler… En başta da fahişeler geliyor. “Kardeşlerim” diyor onlara. Ve daha kırk altı yaşındayken, “kardeşi” bir fahişeden bile isteye kaptığı frengi nedeniyle ölüyor.
Courbet, Dünyanın Kökeni
Manet, Olympia
Zamanın sanatçılarının bir ayağı “salon”larda ve kafelerdeyse, bir ayağı da genelevlerde. Onların kamusal mekânı. Yani tam anlamıyla bir “umumhane”. Başta Toulouse-Lautrec. Genelevlerden, kabarelerden çıkmıyor. Favorisi olan Rue d’Amboise’deki genelevden 100 deseni, 50 pentürü var. Otuz altı yaşındayken modeli olan fahişe Rosa La Rouge’dan kaptığı frengiden ölüyor. Courbet’nin Dünyanın Kökeni ve Manet’nin Olympia’sı modernist resmin ikonları sayılır. Olympia, Paris’in en gözde kurtizanı Victoria Maurent. Müdavimleri burjuvaların gözleri önüne çırılçıplak geldiğinde büyük skandal yaratıyor. Manet, Zola’nın Nana romanındaki aktris olan şöhretli kurtizanı da boyuyor. Zola, Nana romanında tiyatrolardan da “genelev” diye bahsediyor. O zamanlar eserlerinde geneleve takılmayan sanatçı sanki yok gibi: Degas, Van Gogh, Bonnard… Ama tabii başta Picasso geliyor. Zaten ona göre “sanat ancak erotik olabilir”.
Picasso, Avignonlu Kadınlar
Modern sanat tarihinin en etkili genelev tablosu Picasso’ nun: Avignonlu Kadınlar. İlk başta adının Felsefi Kerhane olduğu kaydediliyor. 1907 tarihli tablo, Picasso’nun Barselona’da devam ettiği genelevdeki beş kadını resmediyor – Afrika fetişleri olarak resmediyor. Sanat tarihçisi ve New York Sanat Müzesi’nin kurucusu Alfred Barr bu resmi modernist kanonun zirvesine yerleştiriyor.
Picasso’nun 1968’de yaptığı 347 gravürlük diziden 66’sı Célestine ve genelevine ait. Fernando de Roja’nın 1499’da yazdığı romanın (Celestina) kahramanı olan Célestine, ahlaksızlıkta sınır tanımayan bir genelev mamasıdır. Rahiplerden saraylılara kadar herkes müşterisidir. 87 yaşındaki Picasso dahil! “347” dizisi, Raffaello, Michelangelo, Rembrandt gibi babaların modelleriyle aralarındaki cinselliği keşfediyor. Örneğin, sırf Raffaello ve modeli kurtizan Fornarino üzerine 25 gravürü var.
Çağdaş sanatla birlikte, sanatın erotizm tarihiyle ve ruhuyla bağları kopuyor. Sanatta da, hayatta da erotizmin yerini porno dolduruyor. Bunun en pervasız ilk örneklerinden biri zamanımızın en gözde sanatçısı Jeff Koons’a ait. Koons’un, İtalya’nın fahişeler kraliçesi Cicciolina ile pornonun her cinsini denediği fotoğraf ve heykel dizisi 1990 yılında Venedik Bienali’nde sergileniyor. Giderek pornografiyi ‘taklit’ eden performanslar da yayılıyor. Bu performansların Annie Sprinkle, Cosey Fanni Tutti gibi kimi sanatçıları zaten fahişe, ya da porno yıldızı. Marina Abramovic, Amsterdam’ın ünlü fuhuş mahallesi Red Light District’te vitrinlere çıkıyor. Jemima Stehli, Hannah Wilki striptiz yapıyorlar, kimileri de mastürbasyon… Bu arada, Şükran Moral da, Zürafa Sokak’taki fahişelerin fotoğraflarından oluşan Bordello’da, kerhaneyi “Çağdaş Sanat Müzesi” olarak yaftalıyor. Aslında, hiçbir enstalasyonun başaramayacağı kadar etkili olan bu mahallenin yıkıntıları, burada yaşananlara ve buradan kovulanlara ilişkin yarattığı hafıza, asıl şimdi, bu haliyle en hakiki anlamıyla bir “sanat ve kültür merkezi”.[1]
Şükran Moral, Zürafa Sokak/Çağdaş Sanat Müzesi
Zürafa Sokak'tan Manzaralar, Fotoğraflar: Fatih Pınar
[1] Önümüzdeki bahar aylarında İletişim Yayınları SanatHayat dizisinden yayınlanacak Eros/Sanat adlı kitapta bu yazıdaki konular daha ayrıntılı olarak ele alınıyor.