Şehrin Tacı, tüm mimarlık ütopyaları içinde ayrı bir yerde duruyor. Onu ayrı kılan, önerilen modelin sunumundan ibaret olmaması, kavramsal açılımın da ağırlık taşıması. Bu yüzden mimarlık ütopyalarından çok, toplumsal ya da yazınsal ütopyalara daha yakın olduğu bile söylenebilir. Yine aynı nedenle, ütopik modelin temsiline, farklı zamanlardan ve farklı coğrafyalardan seçilmiş yapıların görselleri eşlik ediyor. Taut’un kitapta metinlerine yer verdiği yazarların daha çok mimarlık dışı disiplinlerden gelmesi de aynı nedene bağlı. Daha mükemmel bir dünya özlemindeki bu yazarlar Paul Scheerbart, Adolf Behne ve Erich Baron. Şehrin Tacı’nın yayım tarihi 1919. Bruno Taut, 20. yüzyıl başlarında, Almanya’nın gölgede kalmış mimarlarından biriydi; Şehrin Tacı, Taut’un, I. Dünya Savaşı’ndan sonra yayımladığı ilk kitabı. Taut, kitap yayımlandığında 39 yaşındaydı.
Kitapta iki metni yer alan ve Taut’tan 17 yaş daha büyük olan Paul Scheerbart, önceleri yazın eleştirmenliği yapmış, 1893’ten sonra fantastik romanlarıyla tanınmış, hatta Nobel Ödülü’ne aday gösterilmişti. Taut ile Scheerbart 1912 yılında tanışıyorlar ve aralarında yakın bir dostluk başlıyor. Scheerbart’ın düşüncelerinin Taut’u derinden etkilediğini görüyoruz. Özellikle, camın mimarlıkta kullanımını öne süren düşünceleri Taut üzerinde büyük bir etki yaratıyor. 1914’te yayımladığı ve Taut’a adadığı Cam Mimarlığı başlıklı kitabı bu dostluğun bir göstergesi. Aynı yıl, Taut da, Werkbund Sergisi’nde yer alan Cam Ev’i yakın dostuna adıyor. Şehrin Tacı’nın yayımından 3 yıl önce bu dünyadan ayrılan Scheerbart’ın, biri en başta, diğeri en sonda bulunan metinleri, Her Zaman Cesur başlıklı romanından taşınmış.
Adolf Behne ise Taut’tan 5 yaş daha küçük. Babası da mimar olan Behne, Berlin-Charlottenburg’da mimarlık eğitimine başladıktan sonra sanat tarihine yöneliyor ve Heinrich Wölfflin’in öğrencisi oluyor. Öğretim üyesi olarak Volkshochschule’de çalışmaya başladıktan bir süre sonra, 1913’te, Werkbund’a katılıyor, Behrens ve Taut üzerine çok sayıda makale yazıyor. Taut’a olan bu yakınlığı, Şehrin Tacı’na katılan yazarlar arasında bulunmasına yol açıyor.
Taut’un kitabına katılan üç yazardan biri de, 1881 doğumlu Erich Baron. Nazizme direnmiş komünist bir gazeteci olan Baron, 1921’de, Almanya Komünist Partisi’nin basın bölümünde redaktör olarak çalışmaya başlıyor. Yahudi kökenli Erich Baron, 1933 Reichstag yangınının ardından tutuklanıyor, işkence görüyor ve hücresinde kendini asarak intihar ediyor.
Şehrin Tacı, Bruno Taut’un ütopyacı dönemine ait çalışmaları içinde tek değil; 1919 tarihli Alp Mimarlığı da yine bu dönemin çalışmalarından biri. Bu yıllarda Taut’un beslenme kaynakları arasında, Ebenezer Howard’ın 1897 tarihli Yarının Bahçe Kentleri’ni ve Nietzsche’nin metinlerini sayabiliriz. Hiç kuşkusuz Taut, Nietzsche’nin Şen Bilim başlıklı yazılar toplamını okumuş olmalı. Toplamın 4. kitabının 280 sayılı, “Bilgiyi Arayanların Kullanımı İçin Mimarlık” başlıklı metninde Nietzsche şöyle diyor: “Çabuk geleceğini düşündüğüm bir gün, şehirlerin en büyük eksiğinin düşünme mekânları olduğu anlaşılacak. Sessiz ve geniş alanlarda bulunacak bu yerler, arabaların ve satıcıların gürültülerinin ulaşmadığı, rahiplerin bile yüksek sesle ibadet etmelerinin yasak olduğu, kötü havalardan ve kuvvetli güneşten koruyan yüksek ve uzun galerilerden oluşacak: İnziva ve meditasyonun yüceliğini ifade eden yapılar ve gezinti yerleri.” Nietzsche, Putların Alacakaranlığı’nda yer alan “İnsanlığı İyileştirenler” başlıklı bölümün 11. metninde ise bu kez mimardan söz ediyor: “Mimar ne Dionysosçu ne de Apolloncu bir durum oluşturur: burada büyük istenç edimi, dağları yerinden oynatan istenç, sanatın gerektirdiği büyük istencin coşkusu vardır. (…) Yapıda gururun, ağırlık karşısındaki zaferin, güç istencinin görünür olması gerekir; mimarlık, iktidarın biçimlerle ikna ediciliğidir bir tür, kimi zaman ikna eder, hatta gönül okşar, kimi zaman da yalnızca emreder. En yüksek iktidar ve güvenlik duygusu, büyük üslubu olanda dile gelir.”
Taut’un, yeni bir toplumun inşasında mimara yüce bir görev yüklemesinde bu düşüncelerin etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. Şehrin Tacı da yine bu beklentinin belirli bir bağlamda dile getirilmesi olarak okunmalı.
Şehrin Tacı’nda görsellerin önemli bir yer tuttuğunu belirtmiştim. Güncel bir basımın ilk meselesi de görsellerin ele alınması olacaktı. Özenli bir basım elde etmek için, daha önce Mimarlık Öğretisi’nde uyguladığımız yöntemi izledik. Taut’un bu kitabında da, özgün basımdaki görsellerin niteliği yeniden basıma elvermeyecek düzeyde kötüydü. Bugünün okuruna görselleri o nitelikleriyle ulaştırmak içimize sinmedi. Bu yüzden önce tüm görsellerin temiz kopyalarına ulaşmayı hedefledik. Bir bölümü için bu mümkün oldu, ama 72 görselden 36’sını tümüyle yenilemek gerekti. Bu görselleri -temalarını, konu olan yapıları koruyarak- yeniledik, kitabın en sonunda da hangi görsellerin yenilendiğini belirttik.
Şehrin Tacı’nın bu biçimiyle, bugüne dek tüm dillerde yapılmış basımlar içinde en özenlilerden biri olduğunu söylemek abartı sayılmamalı.
Aykut Köksal, “Sunuş”, Şehrin Tacı içinde.