Sanatçılar arasında girişimcilik yayıldıkça, bu kesimden birçok sanatçı başka sanatçıların emekleri üzerinden büyük paralar kazanmaya başladı. "Sanat ve Emek" dizisi hem bu konuda örnekler sunuyor, hem de bu gelişmenin kaynaklarını inceleyen yazılara yer veriyor.
Dizi, Sean O'Hagan'ın pazarlama konusunda en başarılı olan şöhretlerden beşinin atölyelerine yaptığı ziyaretlerden izlenimlerle başlıyor. Bu beş sanatçı, Damien Hirst, Jeff Koons, Tracey Emin, Gavin Turk, ve Takashi Murakami. O'Hagan'ın aşağıdaki yazısı, Tracey Emin'in stüdyosundan izlenimlerini aktarıyor. Bundan önceki bölümler için bkz. Sanat ve Emek Yazı Dizisi
Tracey Emin stüdyosunda. Fotoğraf: Karen Robinson
Tracey Emin, East End’deki stüdyosunun bulunduğu yerde eskiden Romalılara ait bir hastanenin ve mezarlığın bulunduğunu anlatıyor bana. "[Buranın] Güzel bir enerjisi var," diyor.
Ziyarete gittiğimde Emin ve bir asistanı harıl harıl dikiş dikiyorlardı.
Emin'in stüdyosu huzurlu, hatta sıcak bir yere benziyordu. "Burası kapanıp çalışacağınız sessiz bir yer değil," diyor Emin, "çünkü ofisim de burada, dört asistanım var, telefon hiç susmuyor ve günde 100 tane e-posta cevaplamak zorunda kalıyoruz. Sürekli bir şeyler oluyor. Hiç durmuyor."
Emin, Royal College of Art’ta kısa bir süre çalıştıktan sonra 1990'ların başlarında sanat hayatına başladığında kendine ait bir stüdyosu yoktu, bütün işlerini Waterloo'da bulunan iki odalı küçük dairesinde yapıyordu. "Gençken böyle bir stüdyom olabileceğini hayal bile edemezdim. Hem de hiç," diyor.
1993'te sanatçı arkadaşı Sarah Lucas'la birlikte Bethnal Green'de The Shop'u açtılar (Bu mekân Tate'de düzenlenecek Pop Life sergisi için yeniden inşa edilecek). Burada işleriyle beraber, kendi yaptıkları tişörtleri, rozetleri ve kül tablalarını da satıyorlardı. Bir sonraki yıl Emin, White Cube galerisinde ilk kişisel sergisini açtı ve sergiye En Büyük Retrospektifim adını verdi. Çünkü bunun gerçekten de hayatı boyunca açacağı tek sergi olacağını düşünüyormuş. Pop Life sergisinde Emin’in bu projelerden kalan işleri sergilenecek.
Emin'in sanatçı arkadaşı Sarah Lucas'la birlikte 1993'te açtığı The Shop.
"O ilk işlerimde hiç ironi yoktu, “diyor kendisi. “Çaresizce hayatta kalmaya çalışan sanatçılardık. Para kazanabilmek için bir şeyler yapıyorduk."
Şimdilerde Emin yaratıcılık konusunda ne zaman tutukluk hissetse, The Shop'un ruhuna uygun işler yapmaya çalışıyormuş. "Yalnızca eğlenmeye çalışıyorum, yaratıcılığın tadını çıkarıyorum."
O ilk zamanlarda Emin yaptığı iki işi atmak zorunda kalmış, çünkü onları saklayabileceği bir yeri yokmuş ve ücretsiz olarak verecek birini bile bulamamış. Şimdilerde ise Spitalfields'te daha da büyük bir stüdyo yaptırıyor, orada "bir sürü depolama yeri, işlerimi ve malzemelerimi saklayabileceğim büyük bir arşiv olacak," diyor.
Emin'in Spitalfields'teki yeni stüdyosu
Emin, Spitalfields'teki yeni stüdyosunda
Tracey Emin, işlerinin "mekâna göre değiştiğini" söylüyor. Bir önceki stüdyosunda yerler ahşap döşemeymiş, kendisi de orada çalışırken bir sürü battaniye yapmış. Şimdiki stüdyosunun yerleri taş, onun için neredeyse hiç battaniye yapmamış. Ressam Gary Hume'la aynı stüdyoyu paylaştığı dönemde, "yaratıcı geçişim" olarak adlandırdığı bir şey yaşamış: "bütün renklerim Gary’vari, dikişlerim de Hume’vari olmuştu."
Emin'in battaniyeleri
50'li yaşlarına geldiği şu günlerde ofisinin "düzenli ve verimli çalışmaya uygun olmasını", böylelikle "bu işe eşlik eden bütün diğer şeylerle" meşgul olmak zorunda kalmamayı istediğini söylüyor.
Ona, stüdyosu fikirlerin doğduğu bir yer mi diye soruyorum. Hiç düşünmeden "Hayır," diye cevap veriyor, "burası fikirlerin hayata geçirildiği yer. Fikirler aklıma genellikle yüzerken, uçaktayken falan geliyor. Yani hiç kimsenin, hiçbir şeyin bana ulaşamadığı zamanlarda, tamamen kendi başıma ve kendi kafamın içinde olduğum zamanlarda."