Geçtiğimiz hafta itibariyle İngiltere'de Art is Everywhere (Sanat Her Yerde) adında bir proje kanalıyla ülkede şimdiye dek gerçekleşmiş en büyük sokak sergisi açılmış bulunmakta. İki hafta sürecek sergide yer alan eserler (reprodüksiyonları) normalde reklam için kullanılan 22, 000 adet panoya yerleştirilmiş. Britanyalı sanatçılara ait ve halk oylamasıyla seçilmiş 57 sanat eserinin bu reprodüksiyonları otobüs ve metro duraklarından tutun da alışveriş merkezlerine kadar ilan panosu bulunan her yere serpiştirilmiş. Peki bu eserler galeri ve müzelerin yalıtılmışlığı dışına çıkarılıp, çoğu kez her gün aynı saatte gidilip gelinen mecburi yolculuk güzergâhlarının en arsız, en hesapçı manzaralarını yaratan reklam panolarına iliştirildiğinde nasıl bir etki yaratabilir? “Sanat Her Yerde” mi olmuş olur, yoksa bu ilanlarda neden hiç slogan yok sorusu mu akla gelir? Yanı başında McDonald’s ve Persil ilanlarının döndüğü panoların arasına sıkışmış ve yalnızca altı saniyelik periyodlarla dönen Edward Burra’nın “The Snack Bar”ına baktığınızda kafanızda “Bu ilanda neden hiç yazı yok, burada pazarlanan ne?” sorusu gelmemesi neredeyse imkânsız. Hele o verilen altı saniyelik süre düşünüldüğünde “Sanat Telaş İçinde” desek yeridir. Elbette Burra’nın resmine aşinalığı olanlar için hoş bir sürpriz olacağı kesin ama geri kalan kesimin reklam algı ayarlarını karıştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Kaldı ki otoyol kenarında John Singer Sargent’in devasa boyutlardaki “Gassed” adlı eserini (Sargent’in 1918’de Batı Cephesi’nde tanık olduğu hardal gazı saldırısı ardından yaşananları betimleyen tablosu) incelemek için kontak kapatıp inen birine de henüz rastlanmış değil. Zira yol kenarlarında en fazla iki saniye dikkatinizi verebileceğiniz bu panoların amacı bellidir –logomu gör ve devam et, trafik sıkışıksa şurada ilginç bir imaj ve bazı yazılar koymuştum onları oku.
Sargent'in devasa boyutlara getirilerek otoyol kenarına yerleştirilen "Gassed" adlı eseri (dikiz aynası için düşünülmüş olmalı)
Persil'le aynı panoyu paylaşan Edward Burra'nın "The Snack Bar"ı
David Hockney'nin "A Bigger Splash"i ile otobüs beklerken
Bu tüm İngiltere halkına kucak açan sergiyi düzenleyenlerin aslında esas gayesi, son dönemlerde kentlerin en ıssız ve tenha kamusal alanlarına dönüşen müze ve galerilere yeni ziyaretçiler kazandırmak. Ancak David Hockney’in “A Bigger Splash”ının yanı başında otobüsünü bekleyen Joseph Dagnall’a bu eserin kendisinde bir müzeye gitme arzusu uyandırıp uyandırmadığı sorulduğunda, sanata pek ilgisi olmadığını ve bu resim hakkında da ne düşüneceğini bilmediğini söyleyip kafa sallaması stratejinin biraz sığ kaldığını gösteriyor – en azından bu vakada. Tabii tam aksini düşünenler de yok değil. Aslı Tate’te olan Patrick Caulfield’in “After Lunch”ı için kafasında bazı soru işaretleri olan fakat Monet ve Hockney’i oldukça beğenen 61 yaşındaki George Bishop, “Başkaları adına bir şey diyemem ama sanat eserlerini bu şekilde görebilmek beni epey mutlu etti. Bence etrafa bir canlılık da getirdi,” diyerek proje sahiplerinin umutlarını bir nebze de olsa yeşertmişe benziyor. [NÖ]
Kaynak: http://www.bbc.co.uk/news/entertainment-arts-23688138