Iniva (Uluslararası Görsel Sanatlar Enstitüsü), Liverpool Tate müzesinin ortaklığıyla, Raymond Williams’ın Anahtar Sözcükler (Keywords) adlı eserini temel alan bir sergi ve konuşma dizisi düzenliyor. Sergide yer alacak sanatçılar arasında Sonia Boyce, Willie Doherty, John Dugger, Rita Donagh, Sunil Gupta, Mona Hatoum, Lubaina Himid, Inventory, Derek Jarman, Louis Le Brocquy, Gustav Metzger, Donald Rodney, Guy Tillim, David Wojnarowicz, Stephen Willats ve Carey Young gibi isimler var. Konuşma dizisi ise, Linda Bellos, Leo Bersani, Douglas Crimp ve Geeta Kapur gibi isimleri biraraya getiriyor.
Raymond Williams’ın ilk defa 1976’da yayınlanan Anahtar Sözcükler adlı kitabı İngiliz diliyle ilgili çalışmalarda çığır açan bir eserdir. Yüz otuzdan fazla kısa metni kapsayan kitap, her sözcüğün güncel kullanımına, etimolojisine ve sözcükle ilişkili anlamlara dair açıklamalar sunar. Williams “Anahtar Sözcükler” derken, kültüre ve topluma, kurumlara ve pratiklere dair tartışmalarda sık sık karşımıza çıkan sözcükleri kasteder: demokrasi, reform, tüketici, ideoloji, endüstri, özgürleşme, popüler, bilinçdışı, sanat vs. gibi.
Raymond Williams, bu tasarısı için hep başka bir sunum biçiminin icat edilebileceğini umduğunu söyler:[1] Alfabetik bir liste yerine, sözcüklerin birbirleriyle ilişkili anlam ağlarını nasıl oluşturduklarını yansıtabilecek bir format. Bu sergi tam da böyle bir format yaratmaya çalışıyor: “Kümeler” halinde biraraya gelen sözcükleri, sanat eserleri üzerinden ele alarak, anlamlarını keşfetmeye, sorgulamaya ve genişletmeye çalışıyor.
Sergi iki mekânda, Londra Iniva ile Liverpool Tate müzesinde düzenleniyor ve Tate koleksiyonuna ait olan, 1976’dan günümüze kadar uzanan eserlerden bir seçmeyi içeriyor; 1980’ler ile 1990’ların başları sergide bilhassa öne çıkıyor. Ayrıca Kodwo Eshun’un küratörlüğünde düzenlenen bir sinema programı, bu döneme ait çığır açıcı eserleri ayrı bir galeride gösterime sunuyor. Eser seçkisinin, belirli sözcüklerin anlamlarını yansıtmanın yanı sıra, Raymond Williams’ın politik dertleriyle, sanata dair ilerici yaklaşımıyla ve kültürel çalışmalar alanındaki katkılarıyla bağ kurması da amaçlanıyor.
Sergi dışında, Londra ve Liverpool kentlerinde düzenlenecek konuşma dizisinde de teori, seks, eşitlik gibi sözcükler irdelenecek. Ayrıca çevrimiçi yayınlanacak “Anahtar Sözcükler” projesi kapsamında katılımcıların kendi sözcüklerini geliştirecekleri atölyeler yapılacak. (Iniva basın bülteninden) [EG]
Anahtar Sözcükler
27 Mart - 18 Mayıs 2013
Rivington Place, Londra, EC2A 3BA
[email protected]
www.rivingtonplace.org
ART [Sanat] (Anahtar Sözcükler, s. 51-53)
Art’ın her türden beceriye gönderme yapan ilk anlamı, İngilizcede hâlâ canlıdır. Ama sözcüğün daha özelleşmiş bir anlamı yaygınlaşmış ve the arts [sanatlar], büyük ölçüde de artist sözcüklerinde başat hale gelmiştir.
Art İngilizcede 13. yüzyıldan bu yana kullanılıyor, yakınkökü Eski Fransızca art, kök sözcük Latince artem “beceri”. Başat bir anlam özelleşmesi olmadan, matematikten tıbba, oltayla balık tutmaya varıncaya dek çeşitli konularda 17. yüzyılın sonlarına kadar yaygın biçimde kullanılmıştır. Ortaçağın üniversite müfredatında arts (“yedi sanat” ve daha sonra “LIBERAL arts”) dilbilgisi, mantık, retorik, aritmetik, geometri, müzik ve astronomiydi; artist ise 16. yüzyıldan itibaren öncelikle bu bağlamda kullanıldı, gerçi neredeyse aynı dönemde herhangi bir becerikli kişiyi (aslında bu anlamıyla 16. yüzyılın sonlarına kadar artisan [zanaatçı] ile özdeşti), ya da bir başka gruplandırmadaki sanatların, yedi ilham perisinin gözettiği sanatlardan (tarih, şiir, komedi, trajedi, müzik, dans, astronomi) birinin uygulamacısını tanımlayacak gelişmeler görülür. Sonra, 17. yüzyılın sonlarından itibaren, sözcüğün o güne dek açıkça temsil edilmemiş bir grup beceriye gitgide yaygınlaşan özelleşmiş bir uygulanışı görüldü: boyama, çizme, oyma ve heykel. Art ve artist’in bu becerilere gönderme yapan şu andaki başat kullanımları 19. yüzyılın sonlarına kadar tam olarak yerleşmemişti, ancak 18. yüzyılın sonlarında bu gruplandırma içinde ve oymacıların Kraliyet Akademisi’nden çıkarılmalarına özel bir göndermeyle, artist [sanatçı] ile artisan [zanaatçı] –ikincisi “entelektüel”, “düşsel” ya da “yaratıcı” amaçları olmayan “hünerli el işçisi” anlamında özelleşmiştir– arasındaki artık genelleşmiş ayrım güçlenip tutundu. Artisan’ın bu gelişmesi ve scientist’in 19. yüzyılın ortalarındaki tanımı artist’in anlam özelleşmesine ve artık liberal değil de güzel denen sanatların (fine arts) ayrılmasına olanak verdi.
Soyut, büyük harfli Art’ın kendi iç, ama genel ilkeleriyle ortaya çıkış yerini belirlemek güç. 18. yüzyılın çok sayıda makul kullanımı var, fakat kavram 19. yüzyılda genelleşti. Bu anlamda tarihsel olarak CULTURE ve AESTHETICS’in gelişmesiyle ilişkilidir. Wordsworth 1815’te ressam Haydon’a şöyle yazakcaktı: “High is our calling, friend, Creative Art” [bizim uğraşımız, dostum, yaratıcı sanat, yücedir]. Yaratıcı ve düşsel ile günümüzdeki çakışmasının kökleri, bir sınıflandırma sorunu olarak, aslında 18. yüzyılın sonlarına ve 19. yüzyılın başlarına gider. Anlamlı artistic [sanatsal] sıfatı 19. yüzyılın ortalarından bu yana var olur. Artistic temperament [sanatçı mizacı] ve artistic sensibility [sanatçı duyarlılığı] yine aynı döneme uzanır. Oyuncu ve şarkıcı gibi sahne sanatçılarını ayırt etmek ve böylece artist sözcüğünü ressam, heykeltıraş ve son olarak (19. yüzyılın ortalarından bu yana) yazar ve besteciye ayırmak üzere kullanılmış olan Fransızca artiste de öyledir.
Hangi sözcüklerin değişik dönemlerde art’tan ayrı tutulduğunu ya da onunla karşıtlaştırıldığını görmek ilginç olacaktır. Artless 17. yüzyılın ortalarından önce “hünersiz” ya da “hünerden yoksun” demekti ve bu anlam varlığını korudu. Ama daha önce art ile doğa arasında düzenli bir karşıtlık vardı: yani, insan becerisinin ürünü ile doğuştan gelme bir niteliğin ürünü arasında. Artless o zaman, 17. yüzyılın ortalarından itibaren, ama özellikle 18. yüzyılın sonlarından itibaren “sanat”ta kendiliğindenliği anlatmak üzere olumlu bir anlam kazandı. Hâlâ art hüner ve INDUSTRY (sanayi, endüstri, maharet) azimli hüner anlamlarına geliyorduysa da, sık sık birbirleriyle ilişkilendiriliyorlardı, fakat bunların ikisi soyutlanıp özelleştirilince, 19. yüzyılın başlarından itibaren çoğunlukla düşgücü ve yararlılığın birbirinden ayrı uygulama alanları olarak kabul edilip aralarında karşıtlık kurulur oldu. 18. yüzyıla kadar çoğu bilim birer art’tı; bilim ile sanat arasında yapılan “modern insan hüner ve çabasının kökten farklı yöntem ve amaçlara sahip karşıt alanları” biçimindeki ayrım, aslında 19. yüzyılın ortalarından beri vardır; ancak sözcüklerin çok daha önce “kuram” ve “uygulama” anlamında zaman zaman karşıtlaştırıldığı da oluyordu.
İnsan becerisinin değişik türleri ve bu becerilerin kullanımındaki çeşitli temel amaçlar arasındaki karmaşık tarihsel ayrımlar kümesi, çok açık ki, emeğin pratik bölümlenişine ve becerinin hayata geçirilmesindeki amaçların pratik tanımlarında gerçekleşen köklü değişimlere bağlıdır. Öncelikle özelleşmesiyle ve kullanım değerlerini değiştokuş değerlerine indirgemesiyle, kapitalist meta üretiminin doğasındaki değişmelere bağlanabilir. Bunun sonucunda belli beceri ve amaçların, doğrudan değiştokuş tarafından belirlenmemiş genel kullanım biçimleri ve niyetlerin hiç değilse kavramsal olarak soyutlanabileceği arts veya humanities’e hasredilmesi gibi savunmaya dönük bir gelişme de oldu. Art ile industry arasındaki ve fine arts [güzel sanatlar] ile useful arts [yararlı sanatlar] (bu ikincisinin yerini sonunda yeni bir özelleşmiş terim aldı, TECHNOLOGY) arasındaki ayrımın biçimsel zemini budur.
Dolayısıyla artist bu temel bakış açısı içinde yalnızca –önceki çağlarda adına artist denen– scientist [bilim adamı] ve technologist’ten [teknoloji uzmanı] değil, artık özgül bir tanımla WORK [iş] örgütlenmesinde kullanılan artisan [zanaatçı], craftsman [usta] ve skilled worker’dan [hünerli, nitelikli işçi] da ayrıdır. Bu ayrımlar baskın hale geldikçe, belli bir üretim biçimi içinde, art ve artist genel bir insancıl ilgiyi (yani yararcı olmayan bir ilgiyi) anlatmayı sağlayan daha da genel (ve daha bulanık) çağrışımlar kazanıyor; oysa ironik biçimde çoğu sanat yapıtı meta muamelesi ve çoğu sanatçı –dürüstçe tam tersi niyetler taşıdıklarını iddia ettiklerinde bile– aslında bir tür marjinal meta üreten bağımsız bir craftsman [usta] veya skilled worker [hünerli işçi] muamelesi görüyor.
Çeviren: Savaş Kılıç
[1] Anahtar Sözcükler: Kültür ve Toplumun Sözvarlığı, çev. Savaş Kılıç (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005) s. 33.