PASAJist kapılarını, 22 Ekim 2010’da “kendi ismini bulma toplantısı”yla açtı. Suna Tüfekçibaşı, Elif Bursalı, Zeynep Okay ve Seçil Yaylalı’dan oluşan bir ekibin ortak mesaisiyle yürüyen PASAJist, nereden olursa olsun sanatçılara istediklerini yapmaları için bağımsız bir platform sağlıyor. 27 metrekareden oluşan dikdörtgen şeklindeki boş odacık, Galatasaray’daki Halep Pasajı’nın içerisinde yer alıyor. Önceden dükkân olan mekâna girdikten sonra hiçbir müdahalede bulunmadık, sadece yerdeki halıyı söküp duvarları boyadık. Sanatçının içerisinde rahat edebileceği ve bir sonraki sanatçıya temiz bırakabileceği bir mekân olsun yeter diye düşündük.
Kimiz? Kendimizi bir sanatçı inisiyatifi olarak görüyoruz. Suna ve ben sanatçıyız, Elif ile arkadaşı Zeynep sanat yönetimi öğrencileri. Dördümüz bir aradayken, herkes ne istiyorsa, ne düşünüyorsa onu söylüyor. Aramızda öyle tanımlı bir işbölümü, alt-üst, kıdemli-kıdemsiz ilişkisi yok. 25-55 yaşları arasında dört kadın baş başa PASAJist’i yürütmeye başladık, hâlâ da çabalıyoruz. Ama bu çabadan çok keyif alıyoruz, her şeyi severek yapıyoruz ve üstüne üstlük yaptığımıza inanıyoruz. Aslında böyle sadece kadınlardan olusan bir girişim olma gibi bir isteğimiz yoktu ama başka destek gösteren kimse olmadı, dolayısıyla biz bize kaldık. Büyük beklentilerimizin olmaması bizi hafifleten bir unsur. Beklentisiz olmaktan kastım, işimizi benimsememek değil. Tam aksine yaptığımıza çok sahip çıkıyoruz. Ama başlarken kendimize “bakalım gidecek mi?” rahatlığını tanımanın, yani bizim kuşağa tanınmayan hata yapma hakkını tanımanın rahatlatıcı bir ufuk sağladığını düşünüyorum.
Manevi destekçilerimizin yanında, bilfiil mekânın yürümesi için yardımcı olan destekçilerimiz de giderek artıyor: web sitemizin kurulumuna, grafik tasarım işlerine, teknik donanım bulmamıza ve daha birçok ihtiyacımızın karşılanmasına yardımcı olan içerden, dışardan dostlar…
İlk olarak icgüdüsel bir ihtiyaçtan ortaya çıktı burası; Suna ile benim çektiğimiz zorlukları başkaları da çekmesin ve öyle bir ortam yaratlım ki isteyen, deneysel, uçuk kaçık, kimsenin destek olmayacağı tasarılarını uygulayabilsin. “Satar mı satmaz mı?” diye tasalanmasın. Kimsenin etkisi altında kalmasın. Kısacası, sanatçıların tamamıyla bağımsız olabileceği bir mekân olsun diye hayal ettik.
Nasıl işliyoruz? Sanatçıları bazen davet ediyoruz bazen de kendileri başvuruyorlar. Şimdiye kadar çoğunlukla davet ettik, şimdiden sonra basvurular daha yoğun oluyor. Sanatçı geliyor, bütün masraflarını kendisi yükleniyor ve tasarısını istediği gibi gerçekleştiriyor. Biz de PASAJist grubu olarak, mekânın yürümesi için gerekenleri yapıyoruz, duyuruyla uğraşıyoruz, sergilerin kurulmasına, gerekli malzemelerin bulunmasına vb. destek oluyoruz. Yani elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Örneğin, sanatçıların fon bulmaları, destek sağlamaları için, dışardan bildiğimiz kuruluşlarla ilişkiye geçmelerine yardımcı oluyoruz. Yabancı sanatçıların, Türkçe bilmedikleri için haliyle daha çok yardıma ihtiyaçları oluyor. Onların kalacak yer bulmalarını da çözmemiz gerekiyor. Bir şeyler ayarlayamazsak benim veya Suna’nın evinde kalıyorlar. Galeriyi tamamıyla sanatçıya emanet ediyoruz. Zaten anahtarı da ona veriyoruz. Kendi işinin başında kendisi duruyor.
Biz dördümüz aramızda, kimin ne yapacağı konusunda genelde skype ve e-posta üzerinden anlaşıyoruz. İlk yüz yüze toplantımızı kurulduktan yaklaşık 11 ay sonra gerçekleştirdik. Hepimiz bu mekânı gönüllü olarak yürütüyoruz. Hayatımızı kazanmak için başka işlerimiz var. Ben daha çok Torino ve Berlin’de oluyorum, yurt dışından sergi programlarını organize edip arkadaşlarıma danışıyorum. Son birkaç yıldır farklı ülkelerde farklı projelere katıldığımdan ilk etapta kişisel olarak tanıdığım sanatçıları davet etmem yeterli oldu. İstanbul’dan tanışmak istediklerimizle de Suna ve Elif görüşüyorlar. Yüz yüze konuşmak tabii ki her zaman çok daha iyi oluyor. Sanatçıların arzularını dinleyip, ufak tefek önerilerimiz var ise yapıyoruz.
Sanatçıları seçmek istemiyoruz ama öyle bir nokta geliyor ki ister istemez birilerine hayır demek gerekiyor. Bunda da önerileri yargılamak yerine, mekânın kısıtlarını kriter alıyoruz. Bize gelen basvuruların ve e-postaların hepsine cevap veriyoruz. Çünkü özellikle İstanbul’daki sanatçıların sık sık cevapsız kalan mektuplarıyla ilgili tepkilerinin çok haklı olduğuna inanıyoruz.
Katılımcı projeleri, atölyeleri ve interaktif sergileri, söyleşileri, deneysel işleri, yani açıkçası yıkıcı/yaratıcı her girişimi önemsiyoruz. Ben İstanbul’daki sanat ortamının cok katı, tutucu ve rekabetçi olduğunu düşünüyorum. Ana-akıma karşı, özgürce hayal edilen deneylere yer yok, destek yok. Belki PASAJist bu konuda bir kapı açabilir. Ayrıca, sanatçıların tartışabilmelerinin önemli olduğunu düşünüyoruz. İstanbul’da eleştiri yok gibi, olan da yeni açılımları destekleyici biçimde değil. Eleştiri işleri tamamlamak için değil de, kötülemek icin yapılan bir şey gibi anlaşılıyor. Bilginin paylaştıkça zenginleşeceğine inanıyoruz. Belki pasajda zaman içerisinde bir tartışma ortamı da kurulabilir diye umut ediyoruz. Gelişmek için eleştiriye ve birbirimizi desteklemeye ihtiyacımız oldugunu biliyoruz. İstanbul’daki klanlaşmayı bir parça zedelesek, bu bile yeterlidir bizim için.
Halep Pasaji’ndaki komşularımızla tanışmaya çalışıyoruz. PASAJist’te onlarla katılımcı projeler yapılmasını istiyoruz. Bu özellikle bizim Halep Pasaji’ndaki ilk yılımız için önemliydi çünkü komşularımızın bizim bu mekânda ne yaptığımızı fark etmelerini bekliyorduk. Onları projelerimizi paylaşmaya çağırdık. Gelmeyenlerin biz ayağına gittik. Elbette bütün ilişkiler gibi bu tür ilişkileri kurmak da emek istiyor. Ama sonunda katılımcı projeler yoluyla pasajın asıl sahipleriyle sohbetimizi koyulttuk. Kolay olmadı, ama gün geçtikce gelişiyor olması sevindirici.
Kısa süreli etkinliklere önem veriyoruz. Etkinliklerin birkaç günlük, en uzun da üç haftalık olmasını istiyoruz. Sürekli bir sirkülasyon sayesinde daha cok sanatçı pasajdan yararlanabilsin diye düşünüyoruz. İzleyicimiz çok az. Ama az da olsa ilgili; sanatçılarla uzun uzun tartışıp, söyleşiyorlar. PASAJist beş gün 14.00-19.00 arası açık.Tabii galeride birilerinin bulunması koşuluyla, bu saatler dışında da her zaman açık kalması mümkün.
Bir yıla yakın bir süredir PASAJist’i yürütüyoruz. Özel, tüzel hiçbir kimliğimiz yok. Dernek, vakıf, şirket değiliz. Yer kirası ödemiyoruz ve aylık giderleri dörde bölüyoruz. Başta sanatcilardan 15-20 lira kadar bir katkı payı alalım dedik ama sonra olmadı. Şimdi bir miktar destek sağlamak için “çorbaya tuz” partisi düzenliyoruz. Bakalım…
Daha fazlasını yapmak istiyoruz. Örneğin, başka ülkelerde sergi açmak, yurt dışına çıkmak buralı sanatçılar için hâlâ çok zor. Bazı olanaklar yaratıp sanatçıları yurt dışındaki sergilere götürmek istiyoruz. Bu o kadar zor bir iş değil, ama üzerinde çalışmak gerekir. Bazı uluslararası projelerde PASAJist’te ortak olsun ve sanatçı değişimi yapalım istiyoruz. Sanatçılar arasında köprüler oluşturalım ve sanatçılar istedikleri başka sanatçılarla işbirliği yapsınlar istiyoruz. Dışardan gelenler için küçük bir kalacak yer olsa diyoruz. Sanatçıların birbirlerinin işlerini elestirebilecekleri ve her şeyin açıkça konuşulabilecegi bir ortam olmak istiyoruz. Sanat inisiyatiflerini bir araya toplamak ve dertlerini paylaşmak istiyoruz. Sürekli ve kalıcı bir ağ oluşturmayı düşünüyoruz…
Aslında farkımızın ne olduğunu tam da bilmiyoruz. Hiçbir şey olmaya soyunmuyoruz; neysek oyuz. Her konuda sanatçılara, ‘izleyicilere’/katılımcılara, diğer ilgililere danışıyoruz. Bir yıllık deneyimlerimizi sürekli tartışıyor ve bunlardan ders çıkarmaya çalışıyoruz. İstanbul’un hayal ettiğimiz gibi bağımsız, hiçbir gücün etkisine girmemiş (tabii biz, dört kişi bir güç gibi görünebiliriz ama değiliz), kazanç beklemeyen ve bir çıkar ilişkisi düzenegine girmemiş, saf bir mekâna sahip olması gerektiğine inanıyoruz. Bunun için çabalıyoruz. Bize katılmak isteyen hiç kimseye de hayır demiyoruz…