Mekân, Kültür, Bağlantı: Filistinli Sanatçılarla Direnme Edimleri Üzerine

“Bir kültür kurumu kurmak, Filistin’in bütün tarihi boyunca bir direnme edimi oldu.”

 

Amy Sherlock[1] Son haftalarda İsrail ile Filistin arasında tırmanan şiddet karşısında, tüm dünyadan sanatçılar ve kültür işçileri Filistin’in bağımsızlık mücadelesine destek sesi verdi. Sanatçılar bu süreçte nasıl bir rol almalı?

Mona Benjamin[2] Şu an Hayfa’dayım ve yaşanan gerilimleri ilk elden deneyimliyorum. Sanatçı kimliğimi bir yana koydum. Olup bitenle dünyanın izlediği şey pek bağdaşmıyor olmalı diye düşünüyorum: Ana medyanın aracılığı bile bu anlamda gereksiz geliyor. Filistinliler medyayı ellerine aldılar, haberleri bizzat bildiriyorlar. Çok uzun süredir susturulmuştuk, gıyabında konuşulanlardık. Artık hikâyemizi kendi perspektifimizden anlatma zamanı.

Emily Jacir[3] Bu soruyu açmak gerektiğini düşünüyorum, Amy, çerçeveyi nasıl çizdiğimiz önemli. Kastedilenin aksine burada bir güç dengesi değil bir orantısızlık var: Filistinliler, dünyanın en güçlü ordularından birinin işgaline uğruyorlar. Bunu, onyıllardır süregelen ve hem Filistin hem de dünyada pek çok sanatçının uluslararası dayanışma bakımından katkı sağlamaya çalıştığı çok daha uzun bir sürecin parçası olarak görüyorum.

Larissa Sansour[4] Sürmekte olan bir savaş bu. Doğrudan İsrail işgali altında olan Beytüllahim’de dünyaya geldim. Çocukluğumdan beri silahların gölgesinde yaşadım. Bunun yaptığım işte de belirleyici olduğu aşikâr. Bana sıklıkla sanatın politik değişime etkisi hakkında ne düşündüğüm soruluyor. Bu zor bir soru, çünkü sanatçıların sahip olduğu güç ölçülebilir bir şey değil. Ama sanatın potansiyeline inanıyorum.

EJ 1990’ların sonlarından bu yana Filistin’de birçok kültür ve eğitim merkezi kurdum. Eğitimciliğim, sanat pratiğimin ayrılmaz bir parçası. Bilgi üretim merkezleri kurmakla uğraşıyorum ve bu konuda Birzeit Üniversitesi gibi kurumlarla çalışıyorum. Diğer pek çok meslektaşımla birlikte Ramallah’daki Sanat Akademisi’nin kurucu ortaklarındanım ve on yıl boyunca orada ders verdim. 2014’te babam ve kız kardeşimle birlikte, Beytüllahim’deki aile evimizi bir kültür merkezine dönüştürmeye karar verdik. Bu benim için, alternatif bir eğitim merkezi; geçmiş, şimdi ve gelecek arasında bağ kuracak bir alan yaratma fırsatıydı. Sanatçıların rolüyle ilgili sorunuza gelirsem… Benim durumumda, yürütücülüğünü üstlendiğim bu kültür girişimi, Dar Jacir, 15 Mayıs’ta İsrail birlikleri tarafından yerle bir edildi. Bu aşamada rolümüz, hemen ve aciliyetle oradaki bütün sanatçıların ve personelin can ve mal güvenliğini temin etmek, bağışlar toplayarak orayı yeniden inşa etmekti.

 

Mona Benyamin, Ay Manzarası, 2020.

 

LS Dar Jacir’in gerçekleştirdiği şey muazzam önemli. Böyle bir girişimin yapılabilmesi çok zor, bilhassa Beytüllahim gibi, İsrail duvarının doğrudan yanıbaşında bulunan bir yerde. Defalarca bombalanacağını bildiğin bir yerde ısrarla bir şeyi var etmeye uğraşmak. Düşünsel olarak bu bir direniştir. Beytüllahim, söz konusu duvar ve kentin çevresindeki yerleşimlerin boşaltılması yüzünden şu an, daha önce hiç olmadığı kadar tecrit edilmiş bir halde. Arabayla 40 dakikalık uzaklıkta olan Ramallah’a gitmekse çok zor. Artık bunu yapmak iki, hatta geçeceğiniz tüm kontrol noktaları hesaba katıldığında bazen daha fazla zaman alan bir yolculuğa dönüştü. Bir kültür kurumu kurmak, Filistin’in tüm tarihi boyunca bir direnme edimi oldu. Keza 1970’lerde, babam da böyle bir sebepten, Beytüllahim Üniversitesi’nin kuruluşundaki rolü nedeniyle hapse atılmıştı.

MB Filistin’deki kültür kurumları, İsrail hükümetinin en çok korktuğu iki şeye sahip. Öncelikle, Filistinlilerin işgale direnmedeki en öncelikli araçlarından biri yapı inşa etmeye devam etmek, kapladıkları coğrafi alanı devletin iznini tanımaksızın genişletmek. Bu, İsrail otoritelerinin asla engel olamadıkları bir durum. Entelektüeller ve sosyal bilimciler de otoriteleri rahatsız eden ikinci unsur. 1976’da İsrail hükümeti tarafından hazırlanmış, Koenig Raporu olarak anılan bir gizli belge ortaya çıktı. Raporun stratejik amacı, 1948’de ayaklanan Filistinlilerin kamuoyu üzerindeki etkisini azaltmaktı. Rapordaki ana yaklaşımlardan biri, Filistinlilerin eğitimlerini, onlara “milliyetçilikle uğraşacak” vakit bırakmayacak “teknik mesleklere, fizik ve doğa bilimlerine” yönlendirmekti. Buna ek olarak, eğitim amacıyla yurtdışına gitmeye teşvik edilirlerken, İsrail devleti gidenlerin dönüşlerini ve iş bulmalarını zorlaştıracak ve onları göçe mecbur bırakacaktı. İsrail devletinin, kurulduğundan beri eleştirel düşünceyi engelleme uğraşına bakarak, eleştirel düşüncenin devrim için ne kadar önemli olduğunu anlayabilirsiniz.

 

Mona Benyamin, Cennette Bela (Trouble in Paradise), 2018.

 

EJ Larissa’nın da bahsettiği, Beytüllahim’in maruz bırakıldığı tecrit hayati bir konu. Beytüllahim şu an kuşatılmış, çevresi tamamen tasfiye edilmiş durumda. Beytüllahim halkı, şehrin ormanlık alanlarından ve tarım arazilerinden mahrum bırakılıyor. Dar Jacir için, etrafında bulunan ve tarım projeleri için kullandığımız  yeşil teraslar çok hayati. Programım kapsamında ağırladığım iki konuk, kentli çiftçiler Vivien Sansour ve Mohammed Saleh oldu. Komşularımız için ve katılan gençlerin de üzerinde yaşadıkları arazi ve o arazide yetişenler hakkında bilgi edinebileceği atölyeler gerçekleştirmek  hepimiz için gerçekten önemliydi. Çünkü toprağımızdan koparıldık. Mona’nın, bu mekânın öneminden bahsettiği sözlerine dönersek, Dar Jacir’in bizzat varlığı bile anlamlı. Bu yapının ilk inşa tarihi 1889. İsrail’in kuruluşu ise 1948. Bu önemli. Bu ev, Beytüllahimli tüccarların dünyayla bağ kurduğu bir dönemde inşa edildi. Beytüllahimli insanlar Şili’de, Kolumbiya’da, Filipinler’de ve başka birçok yerdeydi,  sürekli gidip geldiler ve bu ev her daim insanları ağırladı. Bunun üzerine hep düşünüyorum: Bu projenin kilit noktası konukseverlik ve bu projeyle bu eski bağlantıları yeniden canlandırıyoruz.

MB İsrail, hareketimizi kısıtlayarak ve düşman devletler olarak bellediği Suriye ve Lübnan gibi ülkelerdeki insanlarla bağ kurmamızı zorlaştırarak, hatta tehlikeli hale getirerek, Filistinli İsrail yurttaşlarını Arap dünyasından kopardı. İsrail’deki Filistinli yurttaşların, Shin Bet (İsrail Emniyet Teşkilatı) tarafından, sözde yabancı ajanlarla temas kurdukları gerekçesiyle gözaltına alınıp sorgulandıkları oldu. Bu taktik, işgal için oldukça elverişli: Filistinlilere on yıllardır uygulanan sistematik tecrit, kültürümüzü, tarihimizi ve ortak hafızamızı yok etmeye yönelik daha büyük bir amacın parçası. Aslına bakarsanız “Arap dünyası” demekten hicap duyuyorum. Şu durumda Narnia demeyi tercih ederdim. İçinde yaşadığımız bölgeye atfedilen isimler tamamen sorunlu: Ya “Arap dünyası” denerek mevcut etnik ve dilsel çeşitlilik yok sayılıyor ya da “Orta Doğu” ifadesiyle Britanya İmparatorluğu üzerinden konumlandırılıyoruz. Sanat kurumlarıyla ilgili iyi olan şey de bu anlamda biraz buz kırıcı olmaları. Başka coğrafyalardan, hatta resmî olarak savaşta halinde ülkelerden dahi sanatçıları ağırlayabiliyorlar. Bu da Lübnan, Suriye ve Filistin’de olup bitenler arasında bir bağ kurmayı sağlıyor. Birlik olmamız ve mücadele verdiğimiz sömürgeci yapılara direnmek açısından çok önemli bir şey bu.

 

Emily Jacir, ENTRY DENIED (Kudüs’te bir konser), 2003, fotoğraf: Paolo Pellion.

 

EJ İsrail hükümetinde yaşananlar (Eski yerleşimci ve aşırı sağcı Naftali Bennett’ın 13 Haziran’da Başbakan seçilmesi), bizim için bir şey değiştirmiyor. 

MB En azından iyileşme yönünde değiştirmeyecek. Olsa olsa daha kötüleştirecektir.

EJ Filistinli toplulukların sistematik tecridini konuşmak önemli. 1967’den sonra İsrail devleti tarafından işgal edilen Batı Şeria’da ve Gazze’de yaşayan insanlar yaşadıkları bölgeyle sıkı ilişki halindelerdi; misafir işçi, öğrenci olarak ya da iş amacıyla sürekli gelip gittiler. Ama adım adım, günbegün, bu hareketleri kısıtlandı. “Arap dünyası” kavramı deyince aklıma zengin bir kültürel miras geliyor ve bu kavram, farklı toplulukları ve inançları kucaklıyor. Sözde Batı’nın da kökünü kazımaya uğraştığı şey, tam da bu. 11 Eylül’ün ardından Amerika’da “Arap” ifadesi tamamen tedavülden kaldırıldı ve yerine “Müslüman” denmeye başlandı, Arap dünyasının zenginliğini ve çeşitliliğini silmeye yönelik kasıtlı ve politik bir tavırdı bu.

LS Şu çok mühim: “Müslüman dünya” ifadesi, bölgemizin gerçekliğini ve onun kadim zamanlarla bağlantılarını yok sayıyor.

MB “Arap dünyası” ifadesini “Müslüman dünyası” ile ikame etmenin, Batı’da İslamofobinin yükselişiyle paralel geliştiğini belirtmek gerekir. Bu durum, aynı zamanda Irak’ın 2003’te ABD tarafından işgali, İran’a süregelen yaptırımlar, ABD’nin İsrail’e sağladığı askerî destek ve Amerikan dış politikalarına da işaret ediyor.

 

Mona Benyamin, Cennette Bela (Trouble in Paradise), 2018.

 

AS Gelecek konusunda iyimser misiniz?

EJ Kesinlikle. Zira, Mayıs’ta vuku bulan olaylarla ilgili bana umut veren şey, direnişin herhangi bir siyasi partiden değil doğrudan halktan çıkması oldu. “Halk” derken, Akka, Beytüllahim, Haza, Hayfa, Yafa, Kudüs, Lübnan, Ürdün başta olmak üzere her yerdeki Filistinlileri kastediyorum. Bu direniş, geçtiğimiz ay olayların en hayati boyutlardan biri: Bizi parçalayacak 73 yıllık projenin tamamen başarısız olduğunun göstergesi.

LS Bu defa farklı oldu. Her yerden Filistinli gençler birlikte ses verdiler. Bu bir dijital bahar. Londra’daki titreşimi bile çok farklı oldu. Şehrin her yerinde dayanışmaya destek amaçlı, “Şeyh Cerrah’ı Kurtarın” yazılı çok sayıda afişe tanık olmak beni çok şaşırttı. Otobüs duraklarında karpuz afişleri dahi gördüm. Bu afişler 1967’deki savaştan sonra, İsrail’in Gazze’de ve Batı Şeria’da Filistin bayrağı asılmasını ve bayraktaki renklerin kullanılmasını yasakladığı döneme gönderme yapıyor. Yakın zamanda Sliman Mansour’la (sanatçı) yapılmış bir röportaj okudum, 1980’lerde Ramallah’da açtığı sergiye kilit vuran İsrailli bir polisle yaşadığı bir tartışmayı anlatıyordu. Şöyle diyordu: “Bu renklerde bir çiçek resmetsem ne olur ki?” “Hayır, yasak. Karpuz dahi resmedemezsin.” Bu karpuz sembolünün tekrar ortaya çıkması, Filistin direnişinin yeni ikonografisinin bir parçası. Filistin’den söz ederken nasıl bir dile başvurduğumuz önemli. “Çatışma” değil “apartheid” demek gerekir. Bu çok açık ve yalın. Esasında sömürgeciliğin bir uzantısı ve insan hakları ihlali olan bu durumun uluslararası arenada ‘karmaşık’ diye nitelendirilmesi sahtekârlıktır.

 

Emily Jacir, Lod Havaalanı, 2009.

 

MB Söz konusu olan, insanların mücadelemiz, kurtuluşumuz ve İsrail işgaline bakışını değiştirmekse, semantik çok önemlidir. Sorun şu ki, Filistinliler olarak sistematik bir sansüre maruz bırakılıyoruz. Bu son isyanlar esnasında, İsrail otoriteleri Kanun ve Düzen Operasyonu adı altında bir kampanya başlatıp, protestolara katıldıkları ve sosyal medyadaki paylaşımları gerekçesiyle 500 Filistinli'yi 48 saat içinde tutuklayacaklarını duyurdular. O günlerde, bizler kıyafetlerimizle uyuyorduk, zira gecenin bir yarısı evlerimizden alınmaktan korkuyorduk. Doğrudan tehdit altında ve dehşet içindeydik. Şu an da içinde yaşadığımız gerçeklik bu. 

 

Emily Jacir, Larissa Sansour, Mona Benyamin ve Amy Sherlock, Roundtables, 29 Haziran 2021.

 



[1] Frieze dergisi editörlerinden.

[2] Hayfa’da yaşayan görsel sanatçı, filmci.

[3] Emily Jacir sanatçı ve filmci. Beytüllahim’deki Dar Yusuf Nasri Jacir Sanat ve Araştırma Merkezi’nin direktörü.

[4] Larissa Sansour sanatçı ve filmci. Şu an Londra’da yaşıyor ve çalışıyor.