Mahşerin Dördüncü Atlısı

Julius Schnorr von Carolsfeld, Mahşerin Dört Atlısı, 1860

 

İncil'deki Vahiy Kitabı'nın yazarları Dördüncü Atlı'yı yarattıklarında, salgın hastalıkların insan ilişkilerindeki doğasını anlamışlardı...Vahiy'in altıncı bölümü, tarihin en renkli güçlerini, büyük bir coşkuyla Mahşerin Dört Atlısı olarak tanımlar. Her atlının kendine özgü büyük bir misyonu vardır. Birinci Atlı beyaz bir atın üzerinde oturur, başında bir taç vardır ve Tanrı'nın dünyasını, yaşamı ve umudu temsil eder. İkinci Atlı, Savaş, kan kırmızısı bir küheylana biner ve kocaman bir kılıç taşır. Bu atlı, iktidarı temsil eder. Üçüncü Atlı siyah bir atın üzerinde seyahat eder ve Kıtlık'ı ölçmek üzere bir terazi taşır... Dördüncü Atlı'ysa, soluk ve kansız bir ata binmektedir. Hem Veba hem de Ölüm'dür (eskiler bu ikisini birbirinden ayırt edemezlerdi)... Dört Atlı, kâh devrimlerle kâh kıtlıkla ve sürekli değişen ölümcül salgın türleriyle dünya tarihini hep birlikte yazmışlardır.

Büyük Hıristiyan filozofu Jacques Ellul'a göre, Dört Atlı, mevsimler gibi belirip kaybolurlar. Kaotik yolculuklarının tek düzenli özelliği, ortaya çıkışlarının döngüselliğidir. Genellikle yalnız dolaşırlar ya da Kıtlık ile Savaş gibi, Veba'nın izini sü­rerler. "Geçip giderler, yaşamlarımızı, toplum ve tarih hakkındaki anlayışlarımızı altüst ederek," der Ellul. "Tüm tarihi onlar belirler ve tarihte yalnızca bu güçler vardır."

Mahşerin Dört Atlısı içinde en meşgul olanı Dördüncü Atlı olmuştur. Bir ay ya da bir yıl içinde milyonlarca insanın ölümüne yol açan salgın hastalıklar, imparatorlukları çökertmiş, orduları kırmış, yaşama ve sevme biçimlerimizi sürekli değiştirmiştir. Çiçek hastalığı Yeni Dünya'yı öylesine büyük bir güçle işgal etmiştir ki, yerlilerin kültüründe açtığı politik yaralar hala iyileşememiştir. Veba, feodalizmin sonunu getirmiş, kapitalizmin tohumlarını atmış ve... doğaya karşı bir güvensizlik yaratmıştır. Sıtma, köle ticaretiyle birlikte yayılmış ve Karayipler'in rengini belirlemiştir. Frengi seksi tehdit etmiştir. Salgın hastalıklarla dolu geçmişimizi unutmuş olmamıza rağmen Dördüncü Atlı halâ dilediği zaman hayatlarımıza girebilmektedir.

Bugün, tarihin bir parçası olduğumuzu ya da geçmiş salgınların canlı anıları olduğumuzu düşünmek istemiyoruz. Temiz sokakların, pamuklu giysilerin, çöp kamyonlarının, doktorların ve gıda müfettişlerinin ölümcül salgınları ehlileştirip susturduğuna inanıyoruz... Bütün bu varsayımlarla birlikte 20. yüzyılın en büyük yalanlarından birini de destekliyoruz: Antibiyotiklerin, aşıların ve doktorların bizi ölümcül salgınlardan koruduğu yalanını. Tarih, bilimlerin en gencinin maskesini düşürüp onun hiçbir salgını durduramayan anlamsız bir ticaret olduğunu gösterdiğinde bile, bu hayallerle avunuyoruz. Dördüncü Atlı, her defasında, sahneden ancak kendi istediği zaman çekilmiştir...

Virüslerin öldürmeye başlaması için kuvvetli bir tahrik gerekir, ölümler başladığında onları durdurmak içinse çok daha güçlü bir çaba. Ne var ki, virüsler harekete geçtiğinde, bunun nedeni çoğunlukla, uygarlıklardaki büyük çalkantılara gösterdikleri tepki olmuştur. Savaşlar, nüfus artışı, tarım, turizm, evsizlik ve kirlilik, atlılardan birini ya da ikisini harekete geçirebilir. Virüsler, insanlık tarihindeki ayaklanmalara her zaman birer yağmacı olarak eşlik etmişlerdir. Sürekli değişen ilerleme makinelerimizle, bu ayaklanmaları her zaman biz başlatmış, ve Atlı'yı istemeden davet etmişizdir...

Ölümcül salgınların tarih yapan gücünü unutmak ya da görmezden gelmek büyük bir gaflettir. İnsan nüfusu çığ gibi büyüdükçe, insanlar tarihin kaydettiğinden çok daha fazla virüsü ve canavarı ayaklandırıp harekete geçiriyor. Büyük tıp çevrebilimcisi Rene Dubos, inançsızlara, mikropların ve Dördüncü Atlı'nın tarihimizin sınırlarını nasıl belirlediğini hatırlatmaktan yılmamıştı. Dubos, insanların "biyolojik ve kültürel miraslarını" kendilerinin kontrol ettiği yolundaki modern düşünceye kanmamış ve salgınlardan kısmen kurtulan varlığımızı bir "serap" olarak nitelemişti. Ölümcül salgınların olmadığı bir hayatın bir hayal olduğunu biliyordu. Dördüncü Atlı her zaman sahnedeki yerini alır...

 

Andrew Nikiforuk, Mahşerin Dördüncü Atlısı: Salgın ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi, çev. Selahattin Erkanlı (İstanbul: İletişim, 7. baskı 2018) s. 13-19 arasından seçilmiş bölümler.

skopdergi 16