Terry Eagleton, Tanrı'nın Ölümü ve Kültür'de, Aydınlanma döneminde aklın Tanrı karşı karşısında güçlenmesiyle birlikte, nasıl "kültür"ün dinin yerini aldığını inceliyor. Eagleton "kültür"ü bütün entelektüel hayatı kuşatan bir kavram olarak kullansa da, tabii sanata öncelik veriyor. Ve özellikle romantizmle birlikte, şairin seküler bir papaz statüsüne büründüğünden, sanatın da ayine dönüştüğünden bahsediyor.[1]
Rasyonalizmin gelişmesiyle birlikte, sanatın Hıristiyan ilahıyatında doğan açıkları kapatarak, tinsel, duygusal hayatı kuşatmasına ilişkin tezler sanat tarihinde oldukça yaygın. Örneğin Sanat Tarihi Sanatı'nın yazarı Donald Preziosi, modernlik döneminde sanatın seküler bir ilahiyat gibi kavrandığından bahsediyor. Pierre Bourdieu, Avrupa çapında yürüttüğü ve sonuçları 1969 yılında Sanat Sevdası başlığıyla yayınlanan soruşturmasında, sanat müzelerinin hâlâ birer tapınak gibi algılandığını ortaya koyuyor.
Çağdaş zamanlarda kültürle din arasındaki dengeler tersine dönüyor. David Harvey'in önerdiği üzere neoliberalizmle birlikte din restore oluyor. Hatta yer yer, neredeyse modernlik öncesi gücüne erişiyor. Ayrıca, şiddetle politikleşiyor ve fanatizme sapıyor. Sonuçta kültür, dini ikame etmekte yetersiz kalıyor. Ve giderek din, kültürü kuşatıyor. Çağdaş kültürel kimlik politikalarının en etkin bileşeni dinsel aidiyet oluyor. Tabii bu sürece sanat da ayak uyduruyor. Ve sanat, kültürel (dinsel, etnik) kimlikleri temel alan kültüralizmin örgütlendiği sembolik bir ortam olarak değerlendiriliyor. Dinsel ve etnik saiklerle yürütülen "kültür savaşları"nda araçsallaştırılıyor.
Sanatın özerkliğini yitirmesiyle birlikte günümüzde çağdaş sanat, bir yandan piyasanın etkisiyle finansallaşarak kültürel bir sermayeye dönüşüyor; diğer yandan "yaratıcı endüstri"ler bünyesinde güvencesizleşen, prekar bir emek türüne indirgeniyor. Öte yandan da, özne/kimlik imalatıyla ilgili iletişim teknolojilerine kaynıyor. Ve özellikle bu cephede dinsel ideolojilerin, muhafazakâr iktidarların etkisi altına giriyor. Bu gelişmenin en açık olarak izlendiği alan çağdaş sanatla ilgili himaye ağları. Bugün, müzeleriyle, bienalleriyle, fuarlarıyla ve de en önemlisi koleksiyonlarıyla çağdaş sanatın en önde gelen hamileri, şerî monarşilerle yönetilen varlıklı Körfez ülkeleri. Kültürün modernlik döneminin tersine dinin egemenliğine girmesi konusunda olsun; bizdeki gibi İslamizmle çağdaş sanatın yükselişi arasındaki paralelliklerin incelenmesinde olsun, Terry Eagleton'un kitabı bir kılavuz olabilir. [AA]
[1] Terry Eagleton, Culture and the Death of God (Londra: Yale University Press, 2014) s. 61.