Jessica Harrison’ın seri üretim seramik biblolara müdahale ettiği seriden, “Amanda”, 2013.
Sanat literatüründe sıklıkla karşılaştığımız romantizm, sınırları kolayca çizilemeyen ve net biçimde tanımlanamayan bir kavramdır. Birçok kaynak bu kavramla ilgili keskin tanımlar yapmanın riskli olduğunu belirtmektedir. Isaiah Berlin[1] romantizm akımını, içine girenlerin bir daha çıkamadığı Polyphemos’un mağarasına benzetir. Birçok sanatçının ve düşünürün tanımlamakta ve kategorize etmekte zorlandığı kitsch kavramı da aynı şekilde çetrefildir. Örneğin Herman Broch[2] kitsch kavramının karmaşıklığına vurgu yapmak üzere, çok basit gibi görünen “kitsch nedir?” sorusuna cevap verebilmek için bile üç ciltlik kitap yazılması gerektiğini savunur. Romantizm ya da kitsch kavramı bağlamında kapsamlı çalışmalar yürütmüş olan yazarların birleştiği nokta ise, bu kavramların filizlendiği tarihsel süreçlere daha yakından göz atmanın kavramları daha anlaşılabilir hale getireceği yönündedir.
Romantizm, genel olarak Sanayi Devrimi’nin getirdiği olumsuz etkilere tepki olarak şekillenmeye başlayan ve estetik açıdan da klasik üsluplara karşı bir isyanı barındıran sanatsal bir akım olarak özetlenebilir. Kitsch ise artık günümüzde estetik bir kategori olarak kabul edilse de, literatürde Sanayi Devrimi’nin getirdiği teknik olanaklarla çoğaltılabilir yapay/sahte/kopya sanat olarak tezahür etmiş sosyolojik bir olgudur. Kitsch’in ve romantizmin Batı’da farklı biçimlerde ortaya çıkmasında bazı biçimsel ortaklıklar ve karşıtlıklar bulunur. Avrupa’nın farklı şehirlerinde farklı kategorilerde ortaya çıkan romantizm akımı, toplumlarda yaşanan devrimlere, demokratik hakların kazanılmasına ve makineleşmeye gösterilen tepkiye paralel olarak tezahür ederken, kitsch romantizmin aksine sanayileşen şehirlerde hızla yayılan, giderek daha fazla tüketilen bir olgudur. Bütün karşıtlıklarına rağmen kitsch ile romantizm arasında birçok üslupsal benzerliğin de bulunması, iki kavram arasındaki ilişkinin temeli hakkında merak uyandırmaktadır.
Kitsch birçok kategoride yaygın olmasına rağmen ağırlıklı olarak resim, seramik ve heykel alanlarında görülür. Bunun en temel sebebi, sanayileşen ülkelerin ünlü sanat eserlerinin kopyalarının seri şekilde üretebilmesinin kolaylaşmasıdır. Modernlikle birlikte icatlardaki çeşitlilik ve seri üretim ürünlerinin artması sanatı da doğrudan etkilemiştir. Özellikle baskı makinelerinin ve fotoğraf makinesinin icadından sonra plastik sanatlar köklü değişikliklere uğramış, sanat alanındaki üretimler daha soyut üsluplara evrilmiştir. Bu durum halk beğenisi ile yüksek kültürün farklılaşmasına yol açmış ve halkın kolayca tüketebildiği kopya/sahte sanat olarak kitsch’in hızla yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Birçok kaynak kitlelerin kitsch ile kurduğu ilişkinin, romantizmle kurduğu ilişkinin bir yansıması olduğunu vurgulamaktadır. Bu kaynaklar aynı zamanda kitsch’in kitlelere böylesine kolay hitap edebilmesinin temelinde romantizmin estetik mirasından faydalanmasının yattığını savunur. Bu kavramlar arasındaki organik bağ, Herman Broch’un[3] ifadelerinde daha anlaşılır hale gelmektedir. “Romantizm,” der Broch, “kitsch’in annesidir. Fakat çocuk her zaman annesine benzemez.” Broch’un da vurguladığı gibi romantizm kitsch’in “annesi” olsa bile, asla kitsch’le karıştırılmamalıdır.
Michael Löwy ve Robert Sayre, İsyan ve Melankoli adlı kitaplarında romantizmin çelişik karakterini vurgulamak için ondan coincidentia oppositorum (zıtların birliği) olarak bahsederler.[4] Yazarlar aynı zamanda romantizmin yalnızca sanatsal bir akım olmadığına da dikkat çekerler. 19. yüzyıldan bu yana yalnızca yazar, şair ve sanatçıların değil, ideologların, teologların, tarihçilerin ve iktisatçıların da “romantik” sıfatıyla nitelenmesinin yaygın olduğunu belirtirler. Ne var ki romantizmle ilgilenen yazarların bir kısmı romantizmi bazı felsefi ve siyasal boyutlarından arındırarak, en belirgin özelliklerini az çok ayrıntılı biçimde tanımlamışlardır. Bu yaklaşımda, romantizm ile klasizm karşı karşıya getirilir. Larousse du XXe siecle’e (Yirminci Yüzyıl Larousse’u) göre, 19. yüzyıl başında klasizmin kompozisyon kurallarından ve üslubundan kurtulmuş yazarlara romantik denmektedir. Susie Hodge da romantizmin neo-klasizmle arasındaki karşıtlığa dikkat çeker. Ona göre romantizmin karakteristik özelliklerinden biri olarak duygulara odaklanmasının altında, neo-klasizme tepki olarak doğması yatıyor olabilir. Barok ve Rokoko gibi süslemeci akımlara karşı bir tavır olarak doğan neo-klasizmin katılığı, antik Yunan ve Roma dönemine ait tarzların yeniden canlandırılmak istenmesine dayanır. Fakat neo-klasizme tepki olarak doğmuş bir akım olarak romantizmin bazı özelliklerinin neo-klasizmle benzerlik gösterdiği de bilinmektedir. Romantizm akımı 18. yüzyılın sonundan 19. yüzyıl sonlarına kadar sürmüştür; bu aynı zamanda modernleşmenin ve Sanayi Devrimi’nin olumsuz etkilerinin net biçimde hissedildiği ve kitsch kavramının ortaya çıktığı ilk yılları da içermektedir. Romantik sanatçıların hemen hemen hepsi Sanayi Devrimi’nin getirdiği makineleşme ve endüstrileşmeye karşı sert bir duruş sergilemişlerdir; buna bağlı olarak eserlerinde yöneldikleri ilk odaklardan biri doğa olmuştur. Hodge’a göre sanatçıların hislerinin bu kadar önem kazanıp net bir şekilde ortaya konduğu, spontane ifade ve doğallığın bu kadar pozitif bir özellik olarak benimsendiği başka bir sanatsal dönem daha önce olmamıştır.[5] Makineleşmenin toplumda yarattığı duygusuzlaşma hali, romantiklerin eserlerinde duyguların yüceltilip abartılmasını da açıklayabilir. Bu aynı zamanda kitsch’in barındırdığı özelliklerden biri olan gerçeklikten kaçış arzusunu niteler gibidir. Gerçeklikten kaçış arzusu, romantizmin doğasını irdelerken de karşımıza çıkar.
Ersin Berk’in Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi’nde (Haziran 2018) yayınlanan “Kitsch: Romantizmin Gölgesinde” başlıklı yazısının özetidir. Yazının tamamını okumak için bkz.
[1] Isaiah Berlin, Romantikliğin Kökleri, çev. Mete Tunçay (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, II. Baskı, 2010) s. 19.
[2] Herman Broch, “Notes on the Problem of Kitsch”, Kitsch: An Antoloji Of BadTaste içinde, ed. Gillo Dorfles (Londra: Studio Vista Limited, 1969)
[4] Michael Löwy ve Robert Sayre, İsyan ve Melankoli: Moderniteye Karşı Romantizm, çev. Işık Ergüden (İstanbul: Versus Kitap, I. Baskı, 2007)s. 4.
[5] S. Hodge, 50 Sanat Fikri, çev. Emre Gözgü (İstanbul: Domingo Yayınları, II. Baskı, 2014) s. 56-58.