Bugüne kadar şerefli sayılan ve yüceltilen ne kadar meslek varsa, burjuvazi bunların hepsinin kutsallık halesini çıkarıp atmıştır. Doktoru da, hukukçuyu da, rahibi de, şairi de, bilim adamını da kendi ücretli emekçisi haline getirmiştir. (Komünist Manifesto)
*
Belirli bir alanın özgürlüğünü savunmak, hatta anlamak için, o alanın asli tabiatından yola çıkmak gerekir, dışsal ilişkilerinden değil. Peki basın, kendini para kazanılan bir iş düzeyine indirgemekle, acaba kendi tabiatının asaletine uygun davranıyor, tabiatına bağlı kalıyor mu? Elbette yazar yaşamını sürdürmek ve yazmaya devam edebilmek için para kazanmak zorundadır, ama asla para kazanmak için yaşayamaz ve yazamaz.
Şair Béranger diyor ki:
Je ne vis que pour faire des chansons,
Si vous m'ôtez ma place Monseigneur
Je ferai des chansons pour vivre.
[Sadece şarkı yazmak için yaşıyorum.
Şayet beni kovarsanız Prensim,
O zaman yaşamak için şarkı yazarım.]
Bu tehditte ironik bir kabul var: Şiir şair için bir geçim aracına dönüştüğünde, şair kendi alanını terk etmiş demektir.
Yazar eserine bir geçim aracı olarak bakamaz. Eser kendi başına amaçtır, yazar için de başkaları için de bir araç olmaktan o kadar uzaktır ki, gerektiğinde yazar eserin varlığı için kendi varlığını feda eder. [...]
Basın özgürlüğü, en başta, yazarlığın para kazanılan bir iş olmamasına dayanır. Basını maddi bir araca indirgeyen yazar, kendi içindeki esaretin cezası olarak dışsal bir esareti, sansürü hak ediyor demektir – daha doğrusu, yazarın bizzat varoluşu, onun cezası haline gelir.
Tabii basın aynı zamanda bir iş kolu olarak da var olur – ama bu, matbaacıları, yayıncı ve kitapçıları ilgilendiren bir durumdur, yazarları değil. (On freedom of the Press)
*
Aynı tür emek üretken emek de olabilir; üretken olmayan emek de. Mesela, Kayıp Cennet’i 5 sterline yazan Milton üretken olmayan bir emekçiydi. Öte yandan yayıncısına fabrika usulü ürünler veren yazar üretken bir emekçidir. İpek böceği neden ipek üretiyorsa Milton da aynı sebepten Kayıp Cennet’i yazmıştı. Bu, onun doğasının bir etkinliğiydi. Sonradan bu ürünü 5 sterline sattı. Fakat, yayıncısının talimatları doğrultusunda kitaplar (örneğin, politik ekonomi ciltleri) imal eden Leipzigli yazın proleteri kabaca üretken bir emekçidir çünkü onun ürünü daha en başından sermaye tarafından içerilmiştir ve üretilmiş olmasının yegâne sebebi o sermayeye değer katmaktır. (Theories of Surplus-Value)
*
[...] işin bölüşümü yapılmaya başlanır başlanmaz, artık herkesin, kendisine dayatılan ve içinden çıkamayacağı belirli ve kesin bir faaliyet alanı vardır. Avcıdır, balıkçıdır, çobandır ya da eleştirel eleştirmendir; ve geçim araçlarını kaybetmek istemiyorsa eğer, öyle de kalmak zorundadır. Oysa hiç kimsenin kesin bir faaliyet alanına sahip olmadığı, dilediği her alanda kendini yetiştirebildiği komünist toplumda, genel üretimi toplum düzenler. Böylece de bana, dilediğimce, bugün bu işi, yarın bir başka işi yapabilme – avcı, balıkçı, çoban ya da eleştirmen olmamı gerektirmeden, sabah ava çıkıp öğleden sonra balığa gitme, akşamları hayvan yetiştirme, yemekten sonra da eleştiri yapma olanağı sağlar. (Alman İdeolojisi, çev. Tonguç Ok, Olcay Geridönmez [Evrensel, 2013] s. 41.)
*
Egemen sınıfın düşünceleri, her çağda egemen düşüncelerdir: Yani, toplumun maddi egemen gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen fikrî güçtür. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, bu sayede aynı zamanda zihinsel üretim araçlarının da üzerinde denetim kurar; böylelikle zihinsel üretim araçlarından yoksun olanların düşüncelerini de, genel olarak, kendine tabi kılar. Egemen düşünceler, egemen maddi ilişkilerin fikrî ifadesinden, düşünceler halinde kavranan egemen maddi ilişkilerden, yani bir sınıfı egemen sınıf yapan ilişkilerden başka bir şey değildir [...]. (Alman İdeolojisi, çev. Tonguç Ok, Olcay Geridönmez [Evrensel, 2013] s. 52)
*
Özel mülkiyeti ortadan kaldırmak istiyoruz diye dehşete düşüyorsunuz. Oysa sizin mevcut toplumunuzda nüfusun onda dokuzunun özel mülkiyeti ortadan kaldırılmış durumda; [onda birin sahip olduğu] özel mülkiyetiniz ancak onda dokuzun buna sahip olmaması sayesinde ayakta duruyor. (Komünist Manifesto)
*
Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor, ve insanlar nihayet kendi gerçek hayat koşullarıyla ve hemcinsleriyle ilişkileriyle apaçık yüzleşmeye zorlanıyor. (Komünist Manifesto)
*
Örümcek, işini dokumacıya benzer şekilde gördüğü gibi, arı da peteğini yapmada pek çok mimarı utandırır. Ne var ki, en kötü mimarı en iyi arıdan ayıran şey, mimarın yapısını gerçekte kurmadan önce hayal gücünde kurabilmesidir. (Kapital, 1. cilt, Üçüncü Kısım Yedinci Bölüm, çev. Alaattin Bilgi [Sol, 1986])
*
Kesin olan bir şey varsa, o da benim bir Marksist olmadığımdır. (Aktaran Engels, Eduard Bernstein’a mektubundan, 1882)