Ali Artun’un kitabı iki bölümden oluşuyor. İlk “Hayalperest Mimarlık” bölümü, mimarlığın hayal gücünden, düşten, oyun oynamaktan beslendiği; gizemli bir edebi metin olarak okunduğu (ve yazıldığı), baştan beri sürüp geleneğin tarihine ait bir panorama. Tanrı-mimar İmhotep, ilk labirenti yaratan Daidalos, “Hayalî Hapisaneler” düşleyen Piranesi, güzel olmaktan başka hiçbir amacı ve işlevi olmayan “Kristal Mimarlığın” önderi Bruno Taut, “Erotik Katedral”in ustası Kurt Scwitters, “Yeni Babil”i tasarlayan Constant, “Sonsuz Bir Ev” tasavvur eden Friedrick Kiesler, binayı ihlal eden çağdaş unbuilt hareketi çevresindeki, John Hejduk, Raimund Abraham, antik Mısır’dan bugüne uzanan şiirsel “hayalperest mimarlık” geleneğinin mitleri arasındadır.
Kitabın ikinci bölümü, Ali Artun’un “hayalperest mimarlık” geleneğinden esinlenen eserlerinin Kayhan Kaygusuz’a ait fotoğraflarından oluşuyor: “Özgür Aletlerin Mimarlığı”. Artun’a göre, “aletler, alet olmayı terk ettiklerinde güzelleşirler. İşlevlerinden arınarak özerkleştiklerinde mimarlığın değil estetiğin aletleri olurlar. Ve işte o zaman kendi mimarlıklarını yaratırlar. Ölçmekten biçmekten, hesap kitaptan, vurmaktan kırmaktan soyunup şiirselleşirler. Aklın âleminden, hayal âlemine göçerler. İnşaat işinin araç gereçleriyken, mimarlık oyununun oyuncaklarına dönüşürler. Şaküller dikliği ölçmez, tam aksine havalarda uçuştukları bir ‘galaksi’ oluştururlar. Mengeneler sadece kendi kendilerini sıkıştırarak bir saray inşa ederler. Kum saatleri zamanı göstermez, tam tersine zamansızlığı gösterir; zamanın her yöne akabileceği bir konstelasyon yaratırlar; pergeller, çizdikleri formları bileştiren bir arkitektoniğe dönüşmüşlerdir; bıçaklar dramatik bir kapan kurmuşlardır, ölümcül ve güzeldirler... Özgürleşen aletlerin oluşturduğu formlar, amaçlı, tanımlı, sınırlı değildirler. Sonsuzdurlar ve her noktasında değişebilir, dönüşebilirler. Kendiliklerinden ürerler; birleşirler, parçalanırlar; durmadan yeni uzamlar, yeni uzaylar yaratırlar. İçlerinde de dışlarında da gizli, tanımsız, belirsiz, uçucu mekânlar peydahlarlar. Bu sayede sayıların ve formların, aritmetiğin ve geometrinin, baştan sahip olduğu kutsal/semavi/kozmik bir anlam ve bilgi dünyasının köklerini uyandırırlar.”
Fotoğraflar: Kayhan Kaygusuz
Sol: Raumbühne: Mekân Sahnesi, Kiesler’e atfen Sağ: Donmuş Müzik, Milan Knizak’a atfen
Sol: Dragon. Sağ: 140 Küpeli Sütun, Finsterlin’e atfen.
Sol: Jugendstil, Henry van de Velde’ye atfen. Sağ: Drama