“Fütürist Hava Mimarisi Manifestosu”, İtalyan faşizminin lideri Mussolini’yi övgüyle anması dolayısıyla tepki çekebilir. İtalyan fütürizminin kurucusu Marinetti ve başka bazı önderleri, 1914 yılına kadar İtalyan Sosyalist Partisi’nin yöneticilerinden olan Mussolini’ye ve onun kimi düşüncelerine yakınlık duymuşlardır. 20. yüzyıl başında manifestolar çağını açan ilk manifesto sayılan “Fütürizm Manifestosu”nu (1909) kaleme alan Marinetti, manifestosunda endüstriyi, makineleri göklere çıkarırken, savaşı ve kadın düşmanlığını da yüceltmiştir. Ne var ki “fütürizm” Marinetti’nin İtalyan fütürizmine indirgenemeyeceği gibi, İtalyan fütürizmi de Mussolini faşizmine indirgenemez. Bir kere, Dada’nın örgütlenmesine kadarki (1915) Avrupa avangard hareketlerinin neredeyse tamamı fütürizm veya kübizm veya kübo-fütürizm olarak anılır. Öyle ki, faşizme yazılan Marinetti’nin manifestoları da, Bolşevizmin şairi Mayakovski’nin şiiri de fütüristtir. Rus fütürizmleri, İtalyan örneklerinden daha çeşitlidir. Örneğin, Maleviç’in savaş öncesi sahne tasarımlarına bile kübo-fütürist denmiştir. Jorge Luis Borges, Federico Garcia Lorca ve arkadaşlarının kurduğu ve El Greco’yu önderleri kabul eden ultraistler de fütüristtir. İngiltere’de kadınlara oy hakkı için mücadele eden militan feministler de fütüristtir: 1912’de yayınladıkları bildirilerinin başlığı “Fütürist Kadınlar Manifestosu”dur.
Fütürizmi homojen bir estetik olarak ele almanın önündeki ikinci engel, fütüristlerin gerek birbirleri arasında, gerekse tek tek bireysel tutumlarında var olan değişkenlik ve çelişkilerdir. Örneğin, Marinetti’nin “sanatın devrimi”ne, “fütürist kozmosun inşasına” kazanılabileceği inancıyla bir dönem Mussolini’ye yanaşması, Marinetti’nin de, fütürizmin de faşist olarak damgalanmasına yol açmıştır. Oysa, Mussolini’yi ‘kazanmanın’ ham bir hayal olduğunu fark edince, Marinetti “fütürizm ile devrimci proletarya arasındaki bir ittifak”a bel bağlar. Aynı yıllarda (1918-1920) yayınlanan ve siyasal fütürizmin en önemli dergisi olan Roma Futurista da sosyalizmle saf tutar. Bir başka dergilerinde ise fütürist Mario Carli, İtalyan sovyetlerinden ve İtalyan Bolşevizminden söz eder. Fütürizmin resim ve heykel alanlarındaki manifestolarının yazarı Boccioni ise Marksisttir. Devrim’den sonra Sovyet kültür ve sanatını yöneten Lunaçarski, bir Komünist Enternasyonal toplantısında “İtalya’da Marinetti adında bir entelektüel devrimcinin yaşadığını” ilan eder. Bize bu bilgiyi veren ise, aynı toplantıya katılan, İtalyan Komünist Partisi’nin ünlü teorisyeni Antonio Gramsci’dir.[1] Gramsci’ye göre, daha sosyalistler “burjuva iktidarını” parçalamaktan çekinirken, “burjuva kültürünü”, “mevcut uygarlığı” yıkma cesaretini gösterenler fütüristlerdir. Onlar “çağımızın […] sanatta, felsefede, davranışlarda ve dilde yeni formlar gerektirdiğini açık ve net biçimde kavramışlardır.”[2] “Bu keskin devrimci ve mutlak Marksist düşünce”, onlara sosyalistlerden çok önce doğmuştur. “Fütüristler, kendi alanlarında –kültür alanında– devrimcidirler. Bu alanda işçi sınıfının, fütüristlerin yaptıklarından daha yaratıcı bir şeyler yapabilmeleri için muhtemelen uzun zaman gerekecek”tir. Fütürizmin ‘devrimciliği’ ve ‘yıkıcılığı’ ile ilgili bir başka görüşe, Troçki’nin 1925 yılında New York’ta yayınlanan Edebiyat ve Devrim kitabında rastlarız: “Fütürizm, bütün o toplumsal ve siyasal krizlerin, tarihin patlamalarının ve felaketlerinin sanat alanındaki ön-görüsüydü.” Bugünden bakınca, belki de Marinetti’nin asıl kehaneti, bir anlamda ütopyası ya da distopyası, bugünkü gösteri toplumuydu. Ve sanatın modern hayatın dehşetine, insanlıktan arındırılmasına (dehumanisation) teslim olması...
Ali Artun, “Manifesto, Avangard Sanat ve Eleştirel Düşünce”, Sanat Manifestoları içinde, (İstanbul: İletişim Yayınları SanatHayat dizisi, 2022) s. 57-59.
Hava Mimarisi Manifestosu'ndan, “kesintisiz hatları olan Tek Şehir” - Minos-Spiri Projesi. Soldan sağa: Sivil sektör, ticari sektör, sportif kırsal sanayi sektörü. Yeraltında pnömatik demiryolları. Binalarda büyük asansör kümeleri, asma bahçeler, turistik havaalanları vs.
Fütürist Hava Mimarisi Manifestosu (1934)
Bugün, yeni dünya mimarisinin yaratıcısı fütürist mimar Antonio Sant'Elia'nın dehası, yeni yapı malzemelerinin geometrik ve lirik ihtişamını her yerde olanca gücüyle kabul ettiriyor.
Fiat Lingotto, ilk fütürist yapı buluşuydu. Fortunato Depero, 1924 yılında Monza'daki bir yayınevi için tipografik karakterlerden esinlenerek bir Reklam Pavyonu inşa etti. 1928 yılında Enrico Prampolini, Ulusal Dekoratif Sanatlar Sergisi'nde Fütürist Pavyonu inşa etti. Daha sonra, fütürist mimarinin ilk sergisi Mussolini'nin yüksek himayesi altında Fillia tarafından düzenlendi.
Fütürist mimar Guido Fiorini'nin tasarladığı ve iç mekânı Enrico Prampolini'nin duvar resimleriyle zenginleştirilmiş olan Kolonyal Pavyon, 1931'de Paris'te parlak bir başarı gösterdi. Fiorini daha sonra 1932'de, merkezî bir çelik şaftla ve etrafı yan bağlantı çubuklarıyla desteklenen, neredeyse tamamen asılı olan tabanının altında dolaşıma izin veren, betonarmesiz ve demirden yapılmış ilk mekanik mimari olan Tensostruttura'yı [Gergi Strüktürü] yarattı.
Fütürist mimar Angiolo Mazzoni İtalya'daki ilk büyük fütürist kamu binalarını inşa etti (Littoria’da Posta ve Telgraf Binası ile İstasyon Binası, Calambrone Deniz Kampı).
Milano Trienali'nin mimarisi üzerinde Sant'Elia'nın dehası dalgalanıyordu: içi ile dışı arasındaki mükemmel uyumuyla, Enrico Prampolini'nin “Sivil Havaalanı”.
Floransa Santa Maria Novella tren istasyonundaki ısıtma tesisatı ve ana kontrol kabini binası. Mimar: Angiolo Mazzoni, 1932.
Littoria İstasyonu. Mimar: Angiolo Mazzoni, 1934.
Fütürist mimar Antonio Sant'Elia’nın 1914’te fütürist hareket bünyesinde ilan ettiği ve tüm yenilikçi mimarlara ilham veren o görkemli ve vazgeçilmez Fütürist Mimarlık Manifestosu’na bugün önemli bir unsur daha ekleniyor: havacılık.
Bu unsur, sanatta, toplumda, siyasette, sanayide ve ticarette yeni meseleleri gündeme getirerek dünyayı değiştiriyor ve böylece yeni bir ruhani atmosfer, ilkinin açık kanatlarını güçlendiren bu ikinci manifestoyu doğuruyor.
Böylece Sant'Elia'nın hızlandırılmış kırsalcılıkla, hava şiiri ve hava heykeliyle beslenen şehirciliği, uçarken hayranlık uyandıracak kesintisiz hatlara sahip Tek Şehir'i yaratıyor.
Otomobil sürücülerinin övgüler düzdüğü güzel şehirlerin neredeyse hepsi, uçuşu görmezden gelen ya da yeterince önemsemeyen insanlar tarafından inşa edilmiş olup, yukarıdan bakıldığında sefil ve melankolik bir görünüme sahiptir.
Nitekim uçanların gözüne, üst üste yığılmış yıkıntılar, biraraya toplanmış taş yığınları, tuğla parçacıkları ya da açık yaralar gibi görünürler.
Ne renk, ne karakter, ne geometri, ne de ritim.
En canlı şehirler gri dumanlarla örtülmüş gibidir. Antik kentlerde, sessiz çan kulelerinin altında çemberler halinde secde eden siyah keşişlerin ve matem giysileri içindeki manastır kadınlarının taşlaşmış suretleri görülür.
Bu şehirleri saran benzin, küflü mutfak, tütün, tütsü ve çamaşır kokusuna indiğimizde, duvarların mavimsi kirecinin, taze yeşil özgür uçuş özlemiyle yanıp tutuştuğunu hissederiz, onlar da tıpkı bizim gibi orada nefes alamazlar: azap çeken gökyüzü parçaları!
Yeni ya da yenilenmiş şehirlerde, geçmişteki evlerin köhne buluşma mekânlarını kopyalama, büyütme ve çirkinleştirme hatasına düşülüyor.
Bu konutlardan birine girdiğimizde, bastırılmış insanların iç sıkıntısını hissederiz – hepsi rahatsız ve bunalmıştır, başka insanların varlığı onları neşelendirmez.
Böylesine anti-spiritüel, anti-hijyenik, anti-pratik bir şekilde insanları kutulamanın saçma çılgınlığı. Eski, yeni ya da yenilenmiş bu şehirlerin hepsi savunmasızdır ve bir düşman filosunun en küçük hamlesiyle yıkılabilir.
Bunların hepsi anti-sportiftir, çünkü insanların bireysel sportif niteliklerini geliştirmek yerine onları garip bir şekilde hareketsiz bir spor seyircisi kitlesi içine sıkıştırırlar.
Biz fütürist şairler, mimarlar ve gazeteciler, uçarken hayranlıkla izlenecek kesintisiz hatları olan büyük Tek Şehir’i tasarladık: her türlü hıza imkân veren, ama asla kesişmeyen (maddi ve manevi) ince ikmal yerleşimleriyle birbirinden ayrılmış elli metre genişliğindeki hava caddelerine ve hava kanallarına paralel yükselecek bir Şehir. Hava caddeleri ve hava kanalları (ki bunlar, hava yolları [şeritleri] ile nehir ağlarını uyum içinde birleştirecek) tepe ve dağ yamaçlarının konfigürasyonunu değiştirecektir.
Antonio Sant'Elia, Yeni Şehir, 1914.
Estetik amaçlar gözetilerek, ve yeryüzündeki hayatı hep daha dokunaklı biçimde gökyüzündeki hayatla ahenge sokma arzusu doğrultusunda, limanlarda ve deniz pistlerinde artık sağlam kayalıklar olmayacak; deniz uçaklarını her yönden kucaklayacak ve martıların beyaz uçuşlarıyla kesilen uzun dalga dizilerini, kalkışların yarattığı yanardöner köpük halelerini ve deniz derinliklerinin yoğun yeşili üzerine inişleri süsleyen elmas çağlayanlarını plastik bir şekilde düzenleyecek hareketli çelik iskeleler olacak.
Sonuç olarak tozdan ya da çamurdan oluşan dolambaçlı yollar ortadan kalkacak; sulamanın üstü kapanacak: Ağaçların dört duvarından kurtulan tarlalar, uzun inişlere yardımcı olacak.
Gündüzleri parlak renkleriyle uzaktan görülebilen, geceleri zemindeki ışık ve projektörlerle aydınlatılan hava caddeleri, her elli kilometrede bir ikmal yerleşimiyle donatılacak; bunlar caddeler boyunca uzanarak birbiriyle birleşecek ve ıssız hijyenik kırsala her noktada temas ederek hava bombardımanı durumunda güvenli kaçış ve barınak sağlayacak.Hava caddelerinin ve hava kanallarının her iki yanına açılan yeraltı hava pistleri ve zırhlı deniz pistleri bulunacak.
Hava istasyonları Apeninler’den denize doğru yarımada boyunca uzanacak; tepelerde ve sırtlarda, bir zirveden diğerine, çok sayıda panoramik terasla muazzam kolay dağ inişleri olacak.
Her ikmal yerleşiminin kendine özgü bağımsız bir fizyonomisi olacak.
Kesintisiz hatlara sahip tek şehir, turkuaz-altın-turuncu hava caddeleriyle, parlak hava kanallarıyla ve hareketli yüzeyleri olan uzun ikmal yerleşimleriyle olan paralelliğini gökyüzüne gösterecek; bu yerleşimler, en yüksekteki uçaklarla, hem kelimenin gerçek anlamıyla, hem plastik olarak, hem de gazetecilik anlamında iletişim halinde olacak, bu iletişimi de metallerin, kristallerin, mermerlerin, çalkalanan çağıldayan veya duran suların polimateryal uyumu, neon elektrik roketleri ve çok renkli dumanların tedricen dışarı atılması aracılığıyla gerçekleştirecek.
Yaşayan her ikmal yerleşiminin geometrik bir formu ve kendine has ayrı bir ritmi olacak.
Ne dikeylik yasaları ne de yataylık yasaları. Küre, koni, piramit, düz üçgen prizma, eğik kare prizma, eşkenar üçgen, ikizkenar üçgen, çokyüzlü, paralelkenar binaların estetik ve pratik bir özgünlüğü olacak, fakat hepsi de ikmal yerleşiminin baskın temasına tâbi olacak. Binaların üzerinde uçanlar bu temayı bir ok, bir halka, bir sarmal, bir kama, bir pota, bir elmas, bir matris biçiminde görecekler. Tema, huni şeklinde, lifli, kökümsü, yarılmış, dallanmış, pullu veya şişmiş görünecek. Özel eğriler, güneş ışınları altında sarı ipeksi yansımaların oluşmasını sağlayacak.
İkmal yerleşiminin baskın teması peyzaja ve iklime uyacak ya da onu tamamlayacak; örneğin, mavi bir ikmal yerleşimini turuncu bir çölle, silindirik ikmal yerleşimlerini denizdeki kayaların üçgenleriyle, düz ufukları helikopter asansörü kümelerinin dikeyliğiyle uyumlu hale getirecek. Deniz suyu, dağ havası, posta vb. için yeraltı boru hatları.
Antonio Sant'Elia, Yeni Şehir, Milano tren istasyonu için eskizler, 1914.
Küre şeklinde mobilyalar ve ikili-üçlü otomatik duvarlarla her zaman değişken olan şeffaf ışıklı plastik mekanikle birlikte evin içi, sessizliği ve mahremiyeti de mümkün kılacaktır. Yatak odası, yemek odası veya misafir odası yok, ancak akla gelebilecek tüm ortamlar isteğe göre şekillendiriliyor. Zeminlerde ve tavanlarda kromatik polimateryal yükseklik farkı.
İkmal yerleşimi; konut, eğitim, sanat, askeri yaşam, siyasi yaşam, sanayi, ticaret, tarım, spor vb. alanlara ayrılmış farklı bölümler arasında mükemmel bir dengeye sahip olacak.
İkmal yerleşimleri, teraslar ve spiraller üzerine asılı bağ ve bahçelerle dolup taşan dinamik ve renkli büyük heykeller gibi, nehirleri, gölleri, tepeleri, zirveleri, buzulları estetik bir şekilde birimleriyle kaynaştıracak.Ancak her bina, hareketli polimateryal çeşitliliği ve tamamlayıcı bahçeciliğiyle, sahibinin ruhunu ifade edecek –gül, akasya, menekşe, vanilya vb. kokularıyla kendini gösterecek bu ruh. Geçilen bir orman, aşılan bir dağ ya da özel bir ikmal yerleşimi, halkın büyük bir adama ya da görkemli bir olaya saygı duruşu niteliği taşıyacak. Günün sürekliliğini ve uykunun bilimsel dağılımını sağlamak için, dev projektörler ya da uçan veya hareketsiz yapay güneşler aracılığıyla geceyi ortadan kaldıracağız. En yüksek teraslarda, elektrik ve elektromanyetik radyasyon kullanılarak bulutlar ve sisler dağıtılacak ya da zarafetle şekillendirilip ve renklendirilecek.
Demir cam betonarme iskeletleri, mermer kaplamaları, taşları, kristalleri, metalleri, pişmiş toprağı, elektriği, ışıklı gazları, seramikleri, porseleni, linolyumu (muşamba), sırlı malzemeleri, çiçek bahçeleri, aynaları ve şelaleleri olan ikmal yerleşimleriyle hava caddeleri, ayrıca her türlü bölgeselciliği, dar görüşlü memleketçiliği [campanolismo], kırsalcılığı da ortadan kaldıracak ve İtalya'ya, faşist hava kuvvetlerine ve lideri Benito Mussolini'ye gerçekten layık olan, hız, sağlık, yaşam zevkinin kesintisiz çizgileriyle eşsiz bir şehir kazandıracaktır.Hava caddeleri çoğunlukla parlak iyimser bir altın rengine boyanacak, böylece uçarken mavi hava ve yumuşak toprak yeşili karışımı bir renkle okyanusta güneşin kendi izleri gibi görünecekler.
Geceleri güneş söndüğünde uçarken, altımızdaki bu caddeler, Alpler'den Mogadişu'ya kadar uzanan İTALYA kelimesinin göz kamaştırıcı harflerinin sessiz patlamasıyla yıldızlanan parlak samanyolları gibi olacak.
F. T. MARINETTI, İtalya Kraliyet Akademisi
ANGIOLO MAZZONI, Mimar
MINO SOMENZI, Havacılık Muhabiri
“Manifesto Futurista dell’architettura aerea” başlıklı metinden çevrildi.